Ülkemizde emeklilik, yıllarca süren bir çalışma hayatının ardından gelen huzurlu bir dinlenme dönemi gibi anlatılırken, gerçekler oldukça farklı bir tablo çiziyor. Emeklilerimiz, yaşam mücadelesini gizleyemedikleri, kimi zaman adeta bir çıkmazın içine itildikleri bir süreçle karşı karşıya kalabiliyor.
Emeklilerin en temel sorunlarından biri, sağlık sistemine duydukları güvensizlik. Emekli maaşları, ilaç ve sağlık harcamalarını karşılamak için oldukça yetersiz. Hastaneye gitmek, bir uzmana muayene olmak bir lüks haline gelirken, birçok emekli sağlığından ödün vermek zorunda kalıyor.
Emekli maaşları, adeta enflasyonun pençesinde. Temel ihtiyaçların fiyatları yükselirken, emekli maaşlarına yapılan zamlar bu artışların çok gerisinde kalıyor. Gıda, ulaşım, elektrik, su gibi zorunlu harcamalar emeklileri adeta nefes almakta zorlayan birer kambur haline getiriyor.
Emeklilerin birçoğu ev sahibi olamamış durumda ve kirada yaşamak zorunda. Ev kira fiyatları, emekli maaşlarını adeta bir gölge gibi takip ediyor. Üstelik kira ödemeleri dışında gelen su, elektrik, doğalgaz faturaları da emeklileri nefes almakta güçlük çeken bir duruma sokuyor.
Emeklilik dönemi, birçok kişi için sosyal hayatın keyfini çıkarma zamanı gibi algılansa da, ekonomik zorluklar nedeniyle bu keyiflerin sınırlı olduğunu söylemek gerek. Sinemaya gitmek, kafede oturmak gibi basit aktiviteler dahi bir lüks haline geliyor.
Emeklilerin sırtında bir de aile ve toplumsal beklentiler yükü var. Çocuklarının eğitimi, torunlarına destek olma gibi beklentilerle baş başa kalan emekliler, maddi sıkıntılar içinde boğulurken bir yandan da bu beklentilerle baş etmeye çalışıyorlar.
Ülkemizdeki emeklilerin yaşadığı bu zorlu süreç, acilen ciddi bir çözüm bekliyor. Emekliler, yıllarca ülkenin kalkınmasına katkı sağlamış bireyler olarak hak ettikleri yaşam standartlarına kavuşmalıdır. Aksi takdirde, toplumsal huzursuzluk kaçınılmaz olacaktır. Unutmayalım, bir toplum emeklilerini nasıl değerlendiriyorsa, gelecekteki emeklilik dönemini de kendisi için şekillendiriyor demektir.