“ En yıkıcı, en öldürücü yara; haksızlık yarasıdır.” Der Gülten Akın.
İstisnasız hepimiz yaşam boyu haksızlıklarla yaralandık, yaralanıyoruz. Adaletsiz bir dünyada yaşıyoruz çünkü. Ne kadar başarılı, ne kadar yetenekli, ne kadar çalışkan ve dürüst olursak olalım, çoğu kez hakettiğimiz şeyler verilmez bize. Bizden daha az başarılı, daha az yetenekli olanlar, liyakat gözetilmeksizin en iyi yerlere getirilirler.
Kiminin ailesi zengindir, kimi üst düzey yakınının himayesindedir, kimi de siyasi gücü elinde tutanlarla işbirliği yaparak, haketmedikleri yerlerde olurlar. Başkalarının haklarını çiğnemek, gasp etmek ve kendi çıkarlarını korumak için, her türlü haksızlığı yapmak, zerre kadar üzmez onları. İşin garibi, bu “ kifayetsiz muhterisler” hem üst düzey görevlere talip olurlar, hem de hiç bir sorumluluğu üstlenmezler, başarısız olduklarında…
“ Eşitliğin olmadığı yerde, haksızlık baş gösterir. “ diyor Gustave Le Bon.
Haklıdır aslında. Çünkü daha doğuştan şartlarımız eşit değildir. Kimileri on sıfır önde başlar hayata. Kimileri en geriden. Yarış eşit şartlarda olmayınca, haksızlıklar da daha doğarken başlıyor bazılarımız için.
Ülkemizde iş arayan gençler mesela; her türlü sınavı geçip, torpil duvarına çarpıyorlar. Bir bakıyorsunuz, mülakatta kaybettirilmişler, bir bakıyorsunuz, kimin işe alınacağı çoktan belirlenmiş! Bütün köşe başlarını tutup, köşeyi dönenler; ya güçlü ve etkin ailelerin çocukları ya da adamını bulanlar! Gençlerimiz, bunca haksızlığa uğradıklarında umutlarını, hayallerini, yabancı ülkelere giderek gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Fırsat eşitliği olmayan bir yerde kalmak istemiyorlar.
Eğitimli insanlarımız, doktorlarımız, mühendislerimiz, emeklerinin karşılığını alamadıklarını düşünüyorlar. Dahası yaptıkları işe saygı duyulmadığını görüyorlar. Onlarda ilk fırsatta başka ülkelere gidiyorlar.
Ticari anlamda ihracatımız iyi değil ama; eğitimli insan gücünü ihraç eden ülkeler sıralamasında, ne yazık ki, önde gidiyoruz. Yazık oluyor ülkemize…
Haksızlık üzerine kurulmuş bir düzen çünkü, sonsuza dek sürmez.
“ Dünyayı haksızlık yönetiyor, adalet yalnız sahnede var.” Diyen Friedrich Schiller çok doğru söylüyor.
Haksızlık; adaletin terazisi şaştığında, gerçek suçlular ortalıkta gezinirken, masumların hapiste yattığı bir düzenin de adıdır. Ve unutmayalım:
“ Haksızların mahkum edildiği bir ülkede, bütün doğruların yeri; cezaevidir.” Diyor Thoreau.
Haksızlığa boyun eğdikçe, daha büyük haksızlıklara uğrarız. Çünkü;
Martin Luther King’in de dediği gibi:
“ Bir yerdeki haksızlık, adalet için her yerde tehlikedir.”