Hafıza kadar beter bir yük yok insan için. İnsanlar eninde sonunda en çok unutmak ister! Unutmak isteyeceğimiz çok şeyimiz var çünkü!

Unutma hastalığı, bu ülke insanının bulabildiği tek tedavi şekli, dayanması zor acılar için… İşin garibi aslında unutmuyorsun, sadece bilinçaltına doğru süpürüyorsun, bastırıyorsun sana acı veren şeyleri.

Ama sonra, bir şekilde ansızın çıkıveriyorlar ortaya o baskılananlar. Belleklerimizde ( hafızalarımızda) çünkü, hiç bir şey silinmiyor! Keşke bilgisayar gibi olsa, bir düğmeye basıp, silebilsek belleği ama olmuyor!

Sen şimdi silebiliyor musun hafızandan, sana yapılan haksızlıkları? En sevdiklerinden gelen o en beklenmedik darbeleri, vefasızlıkları, didiklenmiş, kırılmış kalbinin acısını, söylemezsen, anlatmazsan seni boğan, nefesini tıkayan, içinde çoğalan o isyan sözcüklerini umursamıyormuş gibi yapabilir misin gerçekten?

Ne çok acı biriktiriyoruz hafızalarımızda, ne çok yükümüz var bizim! İnsan ilişkileri ağır hasar verir bazen ruhumuza ve bedenimize.

“Faşizm, insanlar arasındaki ilişkide başlar.” Demiş Ingeborg Bachmann.

Ama bir şeyi unutmuş olmalı; en yakınından gelince zulüm, insan bunu hemen tanımlayamıyor! Öyle savunmasız, öyle çaresiz kalıyorsun ki; yaşadığın hayal kırıklığını, içine düştüğün güvensizliği, doğru bildiğin her şeyin yerle yeksan olmasını, açıklayamıyorsun kendine bile!

Üzülmesin diye üzmediklerinin, hak etmedikleri değeri verdiklerinin, seni boşlayıp, değersizleştirenlerin, yaşama sevincini, insana dair umudunu ve güvenini bitirenlerin, kendi çıkarları için herkesi ezip geçenlerin davranışlarını anlamıyor, bilmiyormuş gibi yapabilir misin gerçekten?

Geceleri uyuyamıyorsan, hafızandaki ( belleğindeki) yükün ağır demektir. Unutmak yok, silmek istediğimiz kötü anılarımızdan, yaşadığımız haksızlıklardan, çektiğimiz sıkıntılardan kurtuluşumuz da yok. Aslında belleğimizin elinden kurtuluşumuz hiç yok!

Ancak, delirince, bunayınca ya da ölünce silinecek belki her şey bellekten. Ama insan sanıldığından daha dayanıklıdır, haksızlığa, zulüme ve bellekteki yüklere. Bildiği, inandığı bütün değerlerin içinin boşalması ya da hayatının bomboş bir hal almasına bile hemen isyan etmez insan. İnsanlıktan utanacak hale geldiğinde isyan eder. Bir de haksızlığa uğradığında, buna engel olamıyorsa bile, itiraz etmekten vazgeçmez. Çünkü bilir ki; her şeye rağmen, insan olmanın bir gereğidir bu…