Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki
gelişmeler karşısında ABD ile “Güvenli Bölge” oluşturmak için görüşmeler
yaptığı bilinmektedir.
ABD’nin Başkan Tramp’ın
“S400’lerin Rusya’dan getirtilmesine karşı yaptırım uygulanmayacağı”
açıklamasına rağmen F35 yapımcısı firmanın CEO’sunun açıklamasıyla F35’in
Türkiye’de imal edilen parçalarının bundan sonra ABD’de yapımına başlanacağı ve
Türkiye’deki imalat merkezlerinin kapatılacağı anlaşılmıştır.
ABD’nin Fırat’ın doğusunda PYD ve
YPG’ye ağır silahlar ve savaş araçları sağlayan TIR’lar dolusu malzeme vermeye
devam etmesi karşısında, Başkan Tramp’ın göstermelik açıklamalarının hiçbir
önemi yoktur. Bunlar sadece Türkiye kamuoyunu aldatmaya yönelik, AKP iktidarını.
halkın baskısından korumayı amaçlayan sözlerdir.
Güvenli Bölge veya uçuşa yasaklı
bölge adı altında Suriye’nin kuzeyinde oluşturulacak boşluk konusunda yeterli
deneyime sahip bulunuyoruz. Çünkü daha önce ABD tarafından Irak’ın kuzeyinde
“uçuşa yasaklı bölge” oluşturmak suretiyle gelinen noktayı hepimiz biliyoruz.
ABD; “Büyük Ortadoğu Planı”nı
ısrarla uyguluyor.
Çünkü uzun vadede bölgeden çekip
gitmek zorunda olduğunu biliyor.
Kendisine göbekten bağlı
devletçikler oluşturmak ve Türkiye ve İran’ı, Yugoslavya gibi paramparça etmek
suretiyle, kalıcı olmak istiyor. İsrail’in desteğiyle ayakta kalacak
devletçiklerle, su kaynaklarını ve petrol akışını denetlemeyi amaçlıyor.
Fırat’ın doğusunda; Suriye’nin
kuzeyinde oluşturulacak bir “güvenli bölgenin” bize ne kadar yararı olacaktır?
Bu güvenli bölgenin Türkiye
sınırından itibaren derinliği ne olacaktır?
Bu günkü teknoloji olanaklarıyla
30 kilometre veya 90 kilometre derinlikte bir güvenli bölge oluşturulsa bile
bunun herhangi bir savaş durumunda aşılması en fazla yirmi dakika zaman
kazanmamızı sağlar. Bunun dışında bir faydası olmaz, olamaz. Eğer bu güvenli
bölgede bizim silahlı kuvvetlerimiz konuşlanacak ise o zaman durum değişir.
Bize güvenli bölge sağlama karşılığında;
Suriye’nin kuzeyinde, ABD’nin oluşturmaya çalıştığı devletçiğe, sessiz ve
hareketsiz kalarak bile olsa, izin verirsek fevkalade şekilde aldatılmış
oluruz. Çünkü güvenli bölge “uçuşa yasaklı bölge” olursa bundan biz değil ABD
ve PKK’nın türevleri yararlanır. Güvenli Bölge bizi değil; ABD’nin yaratmakta
olduğu devletçiği bizden koruyan bir bölge olur.
Aslında durum çok basittir. Hüsnü
Mahalli’nin Korkusuz Gazetesinde, Mehmet Ali Güller’in Cumhuriyet Gazetesinde
ısrarla yazdıkları gibi; “Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve devlet bütünlüğünün
bozulmasına karşı çıkmak ve eylemli olarak Suriye Yönetimine bütün gücümüzle
destek vermek zorunludur.
Suriye’deki yönetim ve Başer Esat
ülkenin tamamında hâkim olursa, kendi memleketini ve devletini bölecek her
plana ve saldırıya karşı kendisini savunur. Bu nedenle de bizim Suriye’de
bulunmamızın gereği kalmaz. Bu kadar şehit vermemiz gerekmez.
Eğer bin yıllık bir devlet
geçmişi olan Türkiye Cumhuriyeti Hariciyesi bu basit konuyu ikna edici şekilde
“Tek Adam”a anlatamıyorsa vay halimize…
ABD’nin Türkiye’nin müttefiki
olmadığı açık ve kesin bir biçimde anlaşılmıştır. Ülkemizi böleceğini
Pentagon’a astığı haritalarla ilan eden bir devletin iyi niyetine inanmak
mümkün değildir.
Askerimizin kafasına çuval
geçiren, hava savunmamızı sağlamak için Patriot Füzelerinin Türkiye’ye
satılmasını yasaklayan; ülkemizde otuz binden fazla insanımıza kıyan PKK ve
türevlerini açık açık destekleyen, malzeme, silah, araç, gereç veren ABD ile
dostluk artık olanaksızdır.
Bize düşmanlık yapan bir ülkenin
Askeri Üslerinin, Radar Merkezlerinin, çevik kuvvetinin ve her çeşit askeri
merkezinin kapatılması gerekir. Geldiğimiz noktada iyi ki “1 Mart Tezkeresi”
reddedildi diye düşünüyoruz. Aksi halde 65.000 ABD askerini nasıl sınır dışı
ederdik?
Öyle bir noktaya geldik ki öyküde
geçen adamın dediği gibi “sende bu kuyruk acısı (S400’lerin alımı), bende bu
evlat acısı (PKK ve Türevlerinin öldürdüğü binlerce insanımız) olduğu müddetçe
biz dost olamayız…”