Kahvaltı masasında oturmuş, müdavimi olduğu TV kanalında Ebru'dan sabah haberlerini izliyordu emekli. Öncelikli haberlerden biri de emeklilerin maaşları üzerine idi. İktidar, memurların maaşlarına gücünün yettiğince zam yapmış, en zayıf halka emeklilere de, kefen parası olacak miktarda bir zam yapmıştı. Ancak ne memurlar memnundu ne de emekliler. Seslerini çıkarıyor, zamların miktarına tepki gösteriyor, daha yüksek oranda zam istiyorlardı. Haklılardı da. Bu hayat pahalında dayanacak  güçleri kalmamıştı. Orhan Veli'nin dediği gibi, cep delik, cepken delikti. Kevgire dönmüşlerdi. İktidarın da işi zordu. Devletin finans kaynakları tükenme noktasına gelmişti. Kemerleri sıkmak zorunlu hale gelmişti..

Emekli gözleri ekranda, diyet kahvaltı tabağından atıştırırken yıllar öncesine döndü. Yarım asrı geçmişti neredeyse. Fakülteden mezun olup, sınavları başarı ile geçip devlet memuru olduğu zamanları anımsadı. Ne mutluydu. Ne heyecanlıydı. Ne coşkuluydu. Aldığı maaşın düşüklüğü bile umrunda değildi. Çok arzu ettiği, hayallerini kurduğu kapıdan içeri girmişti ya. Gerisi önemli değildi. Yıllar boyu işine odaklandı. Çalıştı, çabaladı. Oradan oraya tayin olduğunda da sesini çıkarmadı. Var gücüyle çalıştı. O ara evlenmiş, çoluk çocuğa kavuşmuştu. Ancak onun için önce işi gelirdi. Eşi nasıl olsa çocuklarıyla, onların eğitimiyle vs. ilgilenirdi. Kendisi işinde başarılı olmalı, daha yukarılara ,  daha yükseklere çıkmalıydı. Öyle de oldu. Memuriyette daha yükseklere tırmandı. Başkan oldu. Müdür oldu. En tepelerde koltuk sahibi oldu. İtibar sahibi oldu. Saygı duyulan, önemsenen biri oldu. Makamına uygun araba da verdi devlet kendisine.

Yıllar boyu  düşünmediği bir şey vardı. Günün birinde emekli olacağı. Yıllar farkına varmadan akıp gitmiş, o gün gelmişti. Zaten çoktandır kızaktaydı. Yaşı ilerledikçe, derecesi yükseldikçe kendisine uygun bir koltuk da bulmak zor oluyordu. Kurumun emeklilik şubesinde, emekliliğine ilişkin yazı eline tutuşturulduğunda ilk darbeyi yedi. Yıllarca beraber çalıştığı genç arkadaşları, veda ederken, onun ne kadar değerli, yeri doldurulmaz biri olduğunu söylemişlerdi. Ancak bu sözlerin hiçbirini duymamıştı. Dalgın, düşünceli kurumun kapısından çıkmış, nereye gideceğini bilmez halde, duraktaki  sarı taksiye binmişti. Artık emekliydi.

Eve döndüğünde, sağlık sorunlarıyla boğuşan eşi, çocukları karşılamıştı. Çocuklar "baba, artık annemle bol bol gezersiniz, emekliliğin tadını çıkarırsınız" demişlerdi. Ancak hayaller gerçeklerin gerisinde kaldı. Sağlık sorunları  peşlerini bırakmıyordu. Yaşam boyu akıllarına getirmedikleri, düşünmedikleri rahatsızlıklar karşılarına çıkıyordu. En çok zoruna giden de hastanelerde sıra beklemekti. 65 yaş üstüne öncelik tanınır deniyordu, ama pek uyulmuyordu. Başka yerlerde de sıraya girmek durumundaydı. Artık sıradan vatandaş olmuştu. Eski itibar, saygı gerilerde kalmıştı. Sıradan vatandaşların çektikleri sıkıntıları, zorlukları daha yakından görür olmuştu.

Emekli olduğu kuruma bir kaç kez gidecek oldu, ama eski tadı yoktu. Herkesin  işi gücü vardı. onunla uzun sohbet edecek zamanları yoktu. Bu ara sosyal medya ile tanıştı. Kendi gibi emekli arkadaşlarının kurdukları gruplara katıldı.  Her konuda paylaşımlar gırla gidiyordu grupta. Kimse ülkenin gidişatından mutlu değildi. Paylaşımlar, öfke doluydu, umutsuzluk doluydu . Arada yakın arkadaşlarının ölüm haberlerine  ilişkin paylaşımlar da oluyordu. Sonbahardaki yaprak dökümü gibi. Zamanı gelen teker teker veda ediyordu bu dünyaya. Kuruyup dalından düşen yapraklar gibi. En çok da öğrencilik yıllarında çok sevdiği deniz gözlü bir sınıf arkadaşının, ülkemizin durumuna ilişkin "Çok yazık oldu ülkemize. Bizim büyüdüğümüz ülkenin güzellikleri anılarda kaldı. Neyse ki çok ömrümüz kalmadı. İyice battığında, bu dünyada olmayacağız." şeklindeki paylaşımına üzülmüştü. "Deme öyle. Türkiye büyük ülke. Bugünleri de atlatacağız ve o günleri birlikte göreceğiz." demişti. Çok arzu ediyordu bu dünyaya arzı veda etmeden güzel günleri görmeyi. Çocukları için, torunları için....

Emekli derin düşüncelerinden sıyrılıp. TV haberlerine döndüğünde Ebru, ekonominin içinde bulunduğu ciddi durumu bir akademisyenle ele alıyordu. Unutmaması  için tabağının kenarına konan ilaçlarını içti. Ebru‘nun sorularını yanıtlayan genç akademisyeni izlemeye koyuldu . Ülkenin sorunlarından kopamıyordu emekli.