Bizim ülkemizde sadece maden göçükleri olmuyor, ekonomik göçükler de var! Ekonomik göçük altında kalanların da sayısı hızla artıyor. Sağanak gibi yağan zamlar, toprak kayması gibi, göçüğün üzerine hızla yığılıyor! Göçük altında kalanlar giderek derinlerde kayboluyor!
'Derin yoksulluk' dedikleri böyle bir şey işte! Ülkemizde yaşanan acı dolu ekonomik serüven ve iktisat bilimine aykırı işlemler, üretim eksikliği, sürdürülebilir ekonomik verimliliği bitirdi. En temel ihtiyaçlarımızı bile temin etmekte yaşanan güçlüklerle beraber, ağır bir 'ekonomik göçük' yarattı. Yaratılan bu göçüğün altında kalanların, uzun vadede, pek de kurtulma umudu yok!
Ünlü ekonomist John Maynard Keynes ( 1883_ 1946 )diyor ki;
'İnsanoğlunun temel sorunu üç değişkeni bir araya getirmektir: Ekonomik verimlilik, sosyal adalet ve bireysel özgürlük.' İşte Atatürk dönemi sonrasında ne sürdürülebilir ekonomik verimliliği, ne sosyal adalet ve barışı, ne de bireysel özgürlükleri, gelişmiş ülkelerdeki gibi başaramadık!
Bir dönem Avrupa’ lı olmak istedik, ama günümüzde dümeni Ortadoğu’ya kırmış görünüyoruz!
Bütün çabalara rağmen, ekonominin düzeltilmesindeki esas zorluk, ekonomiye yön verenlerin, düşünce yapısının bir türlü değişmemesidir. Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısında hızla değer kaybetmesini; pek çok iktisatçı; “ Faiz sebep, enflasyon sonuçtur.” düşüncesiyle hareket edilmesine ve faizlerin düşürülmesine bağlıyor!
Bizler iktisatçı değiliz, bilemeyiz ama, ekonomik sıkıntıların faturasını ödeyen yurttaşlar olarak, durumun bir an önce düzelmesini bekliyoruz!
Keynes’in de dediği gibi;
'Esas zorluk, yeni fikirlerin geliştirilmesi değil, eski düşünce yapısının terkedilmesidir.'
Uzun ekmek kuyrukları, ödenemeyen kredi kartı borçları, yetmeyen maaşlar, yüksek enflasyon, vergi adaletsizliği, dolaylı vergilerle ödediğimiz ağır vergi yükleri ile ekonomik göçüğün altında kaldık! Hele emeklilerimiz daha da zorda. Bir Alman emekli, 5 Türk’ e bedel denildiğinde, Almanya’nın neyimizi kıskandığını, haliyle merak ediyor insan!
Neden bu haldeyizin cevaplarını yine ünlü bir ekonomistin görüşlerinden anlamaya çalışıyorum.
İktisatçı Milton Friedman ( 1912_ 2006 ) diyor ki;
'Hükümetin üç temel işlevi vardır: Ulusun askeri anlamda savunmasını sağlamalıdır. Bireyler arasındaki sözleşme hukukunu gözetmelidir. Vatandaşlarını ise, kendilerine veya mallarına karşı işlenen suçlardan korumalıdır. Hükümet iyi niyetli olarak ekonomiyi regüle ettiği, toplumsal ahlakı yasa ile düzenlediği ve belli kesimlerin çıkarlarını desteklediği zaman; bu müdahalelerin maliyeti genel anlamda verimsizlik, motivasyon eksikliği ve özgürlüklerin gerilemesi şeklinde olur. Hükümet sahada aktif bir oyuncu değil, hakem olmalıdır.'
Ama Friedman’ın en hoşuma giden sözünü yazmadan edemeyeceğim:
'Genel olarak tüketicinin devlet tarafından korunması arzu edilir. Daha da kritik bir mesele ise, tüketiciyi devletten korumaktır.'
Bu görüşe katılmamak mümkün mü?