Bir Türkiye Cumhuriyeti Yargıcının; görülmekte olan bir iş davasında, davaya değil avukatın etek boyuna bakması, yargının iktidar tarafından ne hale getirildiğini gösterdiği kadar; bağnazlığın ülkemizi nasıl sardığının somutlaşmış halidir.

Bildiğiniz gibi Diyanet İşleri Başkanlığı bir süre önce sanki Türkiye Şeriat ülkesiymiş gibi, fetva yayınlayarak, üç kez “boş ol” diyerek cep telefonu iletisiyle veya mektupla da boşanmanın olanaklı olduğunu açıkladı( http://listelist.com/diyanet-sms-faks-bosanma). Oysa boşanma ancak bağımsız mahkemelerde, Türk Medeni Kanununu uyarınca verilecek yargı kararıyla olanaklıdır.

Çünkü “Diyanet İşleri Başkanlığı, o günün gereksinimlerine göre, demokratik laik cumhuriyeti korumak ve devrimi içine sindiremeyen siyaset ve tarikat bezirgânlarından, çıkar gruplarından, çağdışı anlayış ve akımlardan korumak, bir bakıma devlet ve din ilişkisinin sınırlarını netleştirmek ve yalnızca din hizmeti sunmak amacıyla kurulmuştur. Yoksa Cumhuriyetin temel özelliğini oluşturan, laikliği aşındırmak, onun içeriğine ters düşen bir işlem ve uygulama yapmak için değil.

Aksi ne denli ileri sürülürse sürülsün, Diyanet İşleri Başkanlığı şu andaki yapısı ve işleyişi itibariyle kendisine yüklenen misyonun dışına düşmüştür.

Bakınız 1965 yılında yürürlüğe konulan Diyanet İşleri Başkanlığı Yasasının 12. Maddesinde; “İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur;” denmektedir.

Laik sistemde devlet yalnızca bir din, hatta yalnızca bir mezhebe mi hizmet sunar ? Devlete düşen aydınlatma görevi değil, her inancın sâlîklerine(*), taraftarlarına dilediğinde inancı ile ilgili bilgi edinme, öğrenme ihtiyacının karşılanmasını sağlayacak imkânların önünü açmaktır.

1982 Anayasası, Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili olarak tamamen yeni bir hüküm getirmiştir. Bu Anayasanın 136. Maddesi şöyle demektedir: “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir”(M.Seyfi Oktay Adalet Bakanı; 17 Şubat 2005 tarihli Cenevre konuşması).

 1965 yılında çıkarılan yasadan sonra 01.07.2010 tarihli ve 6002 sayılı Kanun kabul edilmiş ise de bu yasanın “Görev” başlıklı 1. Maddesiyle önceki yasa hükmü aynen korunmuştur..

Anayasada ve Kanununda, Diyanet İşleri Başkanlığının; “fetva vermek” gibi bir görevi bulunmamaktadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı bu anayasa dışı konumuyla Türk Medeni Kanununun kadınlara sağladığı hakların yerine, kadını; erkeğin tek yanlı iradesine terk eden, dinsel kuralların uygulanmasına kapı açmaktadır.

Diğer yandan; “Diyanet İşleri Başkanlığı adeta bir eğitim bakanlığı gibi çalışmaktadır. Yaz kursları da dikkate alındığında her yıl 2,5 milyon çocuğu Kuran kurslarında bir mezhebin içtihatları doğrultusunda eğitmektedir. Başkanlık; 5 büyük dev şirkete sahip olan Diyanet Vakfı vasıtasıyla yasal sınırlar dışına taşarak çok geniş bir alanda çalışmalarını sürdürmektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı birçok bakanlığın bütçesinden çok daha büyük bütçeye sahiptir. Bu bütçede Sünni olmayan vatandaşların vergileri de bulunmaktadır.

Türkiye’de Alevi inançlı 25-30 milyon civarında insan vardır. Bu büyük kitle Müslümanlığı çok farklı bir yorumla yaşamaktadır. Alevilik Arap kültür ve geleneklerinden etkilenmemiş olan Anadolu kültürünün Müslümanlığı yorum biçimidir. Alevilik birçok temel konuda bile Sünnilikten farklıdır. İçerisinde belki İslam’ı da aşan inanç unsurları da vardır. Alevi inancının odak noktasında insan vardır.

Osmanlı yönetiminin belli dönemlerinde Alevilik yasaklanmıştır. Alevi inanç ve kültür esaslarını içeren kitaplar o dönemlerde yakılmıştır. Aleviliğe karşı o dönemlerden gelen yasakçı anlayış bu gün de ne yazık ki siyasal kadrolarda kendini göstermektedir.

Oysa “laik sistemde yalnızca belli bir mezhebe, yalnızca belli bir dine inanan insanların inançları ve ibadetleri korunmaz. Belli bir inanç, insanların vicdanlarına, bilincine devlet eliyle nakşedilmez, aşılanmaz. Bir inanç dışındaki diğer inançların devlet eliyle asimile edilmesine müsaade edilmez. Yalnızca bir inancın egemenlik ve üstünlük sağlaması için uğraşılmaz. Laik sistemde devlet, tanrı ile insanların vicdanı arasına girme saygısızlığını göstermez.”( M.Seyfi Oktay,E. Adalet Bakanı)

Siyasal iktidar “Alevi Açılımı” adı altında, Alevi yurttaşların oylarını devşirmeye çalışırken; Osmanlı döneminde Alevilerin kitlesel kıyımında görev yapmış bir Osmanlı Paşasının külliyesini işgal ederek manevi mirasına da sahip çıkmaktadır.( Kılıç Ali Paşa Külliyesi/Çemberlitaş İst.)

Türk Medeni Kanunu varken “halkı aydınlatma görevi” gerekçesi altında, tamamen dünyevi olan boşanma kurumu hakkında görüş bildirilmesi; Şeyhülislam Fetvası olmaktan öte Anayasanın temeli olan kadın-erkek eşitliğini ve laik devlet anlayışını yıkan bir gelişmedir.

Nikâh kıyma yetkisinin Müftülere verilmesiyle devam eden son uygulamalar devlette; tek din, tek mezhep, tek imam, egemenliğini sağlamayı ve laikliği yok etmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenlerle Diyanet İşleri Başkanlığının boşanma veya diğer hukuksal konularla ilgili fetva vermesi, görüş açıklaması Anayasaya açıkça aykırıdır, Anayasanın 136. Maddesinin ihlalidir.

Sonuç; İktidar ve Diyanet; birlikte Anayasayı çiğnemektedir.

(*)

(1) Bir yola giren, bir yolda giden, (bkz. : münselik).

2) bir tarikata girmiş bulunan, (bkz. : mürîd).