Ne demiş ozan Karacaoğlan? “ Sebep ne gözden akan / kanlı yaşa / bir ayrılık,/ bir yoksulluk,/ bir ölüm.
Bu deprem tam on kentimize; ayrılığı, yoksulluğu ve ölümü getirdi. Gözlerden akan kanlı yaşların, sel olduğu günleri yaşıyoruz. Kaybedilen canların, terk edilen kentlerin, yok olan mutlulukların yası, hiç bitmeyecek yaşadığımız sürece.
Her şeyin, koca koca şehirlerin yitip gittiği bu depremde, kapkara bir hüzün kaldı insanlara. Öylesine umutsuz ki kurtulanların bakışları; sanki Özdemir Asaf’ın dediği gibi;
“ Beni bundan böyle beklese beklese hüzün bekler, çağırsa çağırsa hüzün” der gibiler.
Yıkılmış şehirlerin, her şeyini kaybetmiş insanlarının, geçmişleri silindi adeta ve gelecekleri ise belirsiz ve hatta karanlık gözüküyor! Bundan sonrası onlar için de bilinmez bir yaşam. Ne yapacakları, nasıl devam edecekleri konusunda hiç bir fikirleri yok! Bu çok korkutucu bir durum. İnsanlar yaslarını bile doğru dürüst tutamamışken, bir de gelecek endişesi taşıyorlar. Hayatları alt üst olmuş durumda!
Bu perişan psikolojilerinin yanında, yaşamak, barınmak ve hayata tutunmak için, yardıma da ihtiyaçları var. Bir çoğu soğukla, yoksullukla savaşıyor. Dahası, en basit temizlik ihtiyaçlarını bile karşılayamaz durumda olan insanlar var hala. Umutsuz ve yalnız hissediyorlar kendilerini. Onlara yaşama umudunu ve sevincini vermek zorundayız hepimiz. Ve inanın bu pek de kolay olmayacak! Çünkü hayata küsmüş gibiler.
“ Ölüm gibi bir şey hayata küsmek. Hatta ölümde, bir başka hayata geçiş umudu bile taşıyabiliyor da insan, yaşarken yaşamdan vazgeçmek… üstesinden gelinir gibi değil.” Diyor Yazar Ayşe Kulin, “hayata küsmeyi” tanımlarken. Ona katılıyorum.
Hiç kuşkusuz acıyı yaşamakla, acıyı paylaşmak çok farklı. “ Ateş düştüğü yeri yakar.” Derler. Ama bu acının yakmadığı yer kalmadı!
Depremde zarar gören kentlerimizdeki insanların, acilen sosyal devlet anlayışıyla, yaralarının sarılması, maddi sorunlarının çözülmesi gerekiyor.
Destek yalnız devlet eliyle değil, elbirliğiyle de sürdürülmelidir.
Çünkü kederin ve acının, mutluluğa evrilmesi için, herkesin adım atması gerekli.
“ Hiçbir tabela yazmaz, mutluluğa kaç kilometre kaldığını. Ama yine de yola çıkmak lazım.” Diyen Farid Farjad haksız mı?