Her ne kadar Yunus Emre dönemine has, "Edebim el vermez edepsizlik edene./ Susmak en güzel cevap, edebi elden gidene!.." dese de, artık o da daha sonra isyan etmiş olmalı ki:

"Gezdim Halep ile Şam’ı/ Eyledim ilim talep/ Meğer ilim bir hiçmiş,/ İllâ edep, illâ edep./ Girdim ilim meclisine/ Eyledim kıldım talep/ Dediler ilim geride/ İllâ edep, illâ edep" diye haykırmak gereğini duymuş.

Özellikle İstanbul ve benzeri şehir ve kasabaların göz önünde ki duvarlarına "Edep Ya hu!.." levhaları asılırmış.

Büyükler, pek hoş olmayan söz ve tavırlarda, karşısındakini uyarırlar, "Edepsizlik etme!.." diye. Daha da ileri giden olursa da, tek sözcük yeterli olurmuş:

"Edepsiz!.."

Nedense abuk subuk konularda ve yerde "Osmanlı torunu" olanlar, "Türk töresinden" söz edenler, bunların gelenek, görenek, eğitim ve yaşam biçimlerine pek ilgi duymazlar, işlerine gelmez.

Siz, çağımıza bakmayın, şimdi okur yazar bir çocuk, eline geçirdiği akıllı bir telefon ve tablet ile bilginin altını üstüne getiriyor.

Okullar, ilkokuldan Üniversiteye kadar sıra sıra, üstü, dahası, dahası say say bitmez.

Bu arada başka bir şey ortaya çıktı, bildiğini sanma "hadsizliği".

Yine Yunus Emre'ye dizeleri ile döneceğim. Bilmek ile neyi bilmek gerektiğini bilmemin ayrımı için.

"İlim ilim bilmektir/ Sen kendin bilmezsin/ Ya nice okumaktır

Okumaktan murat ne/ Kişi Hak'kı bilmektir/ Çün (neden, niçin) okudun bilmezsin/ Ha bir kuru emektir ... .... ....".

Televizyonlarda, gazete ve dergilerde; geçin dost, aile ve kahve sohbetlerinde bu günler hep "deprem" ve sebepleri!..

Yapanlar, yaptıranlar, neden ve niçin yapıldığından tutun da "iktidarın bekasına" kadar her şey, "ağzı olanlarca" konuşuluyor.

Artık insanın "edep ya hu" diye isyan edesi geliyor.

Mutlaka herkes biliyordur ama benim cahilliğime verin de ben "edep" sözcüğünün anlamını TDK'dan yazayım.

"Edep" sözcüğü, Arapça "adap"dan Türkçemize geçmiştir. "Toplum töresine uygun davranma; İyi ahlak, incelik, terbiye" anlamına gelir.

Özel eğitim ve öğretim gerektiren konularda meslek okullarından tutun da Üniversitelere kadar her şey var. Diploma ise, çeşit çeşit.

Gel gör ki, bu konuda nitelik artarken, üzgünüm ki, bazı konularda gittikçe nitelik ve içerikle ilgili sorunlar büyümektedir.

Birleri kız çocuklarının 6 yaşında mı, evlenmesini tartışıp, fetvalar verirken, bu çocukların bozulan ruhsal dengeleri umurlarında değil, hele hele doğacak çocukların eğitilmesi, topluma kazandırılması gibi bir sorunları ise hiç yok. Soysuzluk nerede ve nasıl başlıyor ki!..

Sokaklarda çoğu kişinin şikayet ettiği çocuklardan ve gençlerden geçilmiyor, doğru. Bunu karşısında, giyimi, kuşamı, tavır ve davranışları ile de hayran kalınacak gençleri görünce insan biraz umutlanıyor. Mutlu oluyor!..

İnsan yaşamında elde ettiği, öğrendiği şeylerin iki kaynağı vardır. Eğitimi aileden, toplumdan ve çevreden alırken, öğretimi de okuldan, bilgi ve bilim öğreten kurum ve kuruluşlardan alır.

Ne yazık ki her iki kaynak ile de sorunlar başlamış ve toplumda da bozulmalar başlamıştır.

Bir şeye karar vermek gerek; Devletin temeli kim ve neler oluşur?

Devlet, aile, topluluk, toplumlardan millet kavramı ile birlikte oluşan bir yapı olup, birlik, beraberlik, güvenlik ve güven anlamını taşır. Bu yüzden insanlar canlarını, mallarını güven içinde teslim ederler; uğruna savaşır ve ölürler; vergi vererek varlığını sürdürmesini sağlarlar.

Devletin varlık sebeplerinin başında "aile" gelir. Aile de bireylerden oluşur, gelişir ve büyür.

Geleneksel ailenin günümüz koşullarında yaşamasının olanağı elbetteki yoktur. Yine de kurumsal yaşamın bir gereği ya da, modern yaşamın bir gereği olarak aile kavramı tüm toplumlarda mevcuttur.

Kurumsal yapının temel taşları ise erkek, kadın bireyler ve zamanla da çocuklardır. Bu nedenle, ailenin önemi evlilik ya da nikah işleminden çok daha öte bir önemdedir.

Devletin, toplumun düzgün ve güvenilir olabilmesi için, ailenin ve yarattığı topluluk ve toplumun güvenilir ve yaşanılır olması gerekir.

Bu da eğitim ve öğretim ile olur. Eskiden devletin televizyonu TRT'de ister "din ve ahlak" adı altında ister "sohbet" anlamında, okullarda farklı ders programlarında ahlak, gelenek, görenek, hatta "adab-ı muaşeret kuralları" diye dersler bile verilirdi.

Bir kızılderili atasözünü anımsatayım.

"Bir derede iki balık kavga ediyor ise, oradan az önce bir .. ... ... geçmiştir", aynı sözün ortadoğu versiyonu ise, "iti, ite kırdırmak"tır.

Neden bu toplumda bazı "toplum önderi" olduğunu iddia edenler habire, kızlar kaç yaşında evlenmesini tartışmak yerine, nasıl iyi aile, toplum nasıl olunur, edep, adap nedir nasıldırı anlatmazlar ki!..

İngiltere'de; ilkokul (5-11), ortaokul (11-16) yaşları arasındaki çocukları kapsamaktadır. Bu iki dönemdeki eğitim (5-16 yaş) zorunlu olup, giderleri Devlet tarafından karşılanmaktadır. Özel okul yoktur.

Hani merak eden ya da sorgulamak isteyen olursa da kaynak:

(http://www.eurydice.org/.../Fich.../FrameSet-Fiches-Nat.html)

Eğitim sistemini bozarsanız, aileyi, toplumu ve devlet de bozarsınız. Kendi akıllarına bakan İngilizlere mi inanmak gerekecek, yoksa ingiliz aklı ile hareket eden kuklalara mı? Karar sizin.

Sorunların bile daha ne olduğunu bilmeyen, anlamayan ya da görmezlikten gelen bir toplumda yaşamak ne acı.

Geçenlerde eğitimli, mesleğinde başarılı, ekonomik gücü de sınırsız bir tanıdığım, evine davet etti ve gittim.

Namazında, niyazında bu tanıdığım ve eşi yaşları gereği bir yakınları aracılığı ile, bir yardımcı almışlar yanlarına. Haccına ve sık sık da Umresine giden bu tanıdıklarımın evlerine muhalif iki gazete geliyor.

Yardımcıları, depremin bir büyük devletin, bizim bir devlet büyüğünü zor durumda bırakmak için yaptığını söyleyip duruyormuş. Derdini herkese anlatan, başarılı bir öğretmen ve avukat da olan bu tanıdığım, yanında çalışana derdini anlatamamış, yardımcısı birlerinin borazanlığını yapmak gibi bir görev üstlenmiş olduğundan, bana şaka yollu sen anlat bakalım deyince, anladım olayı.

İşine geldiği yerde ahkam kesmeye devam eden, gelmediği yerde de "ben okumadım ki" diye kurnazlık yapan bu yardımcıyı görünce, anladım ki, taaa başa "aile" ve zorunlu devlet ilk öğretimine dönmedikçe, bu topluma "ahlak, edep ve adap" öğretmek olası değil.

Devleti yok sayarak, her şeyi dernek ve vakıflara havale ederek, ailenin, toplumun ve devletin yok olduğunu görmeyenlere,

"EDEP YA HU!..." demekten öteye ne denilebilir ki!..