Bilime ve bilim adamlarına değer veren ülkeler hep ilerlemiştir. Dinimiz de ilimle meşgul olmayı öğütlemiştir.
Din, ortak bir kavramdır ve genel olarak Türkler de Müslümandır. Müslüman olmayan Türkler ve Türk boyları kardeşlerimiz de vardır, Müslüman olup da Arap veya Türk olmayan farklı milletler ve ülkeler de mevcuttur. İslam dini; hiç bir ülkenin, milletin, hiç bir cemaat ve grubun tekelinde değildir. Ruhban sınıfı yoktur. Şeyhlere, Şıhlara, tabi olmak, mürit olmak, akılla hareket etmek değildir.
Arapça olarak yaygınlaştırılan İslamiyet, Arapçadan ötürü Araplara ayrıcalık tanımamıştır. Kim ki; Arabın şahsına, Arabın diline, Arabın kültürüne, Arabın giyim ve yaşam biçimine kutsiyet atfediyorsa, bil ki ya cahildir, kandırılmıştır, ya menfaat karşılığı satılmıştır. Ama maalesef bu konuda din olgusunun etkisi de büyüktür.
Arap iyi Müslüman da, Türk kötü Müslüman mı? Bu hayranlık, sempatizanlık, özentilik nedendir? Dünyadaki Müslüman milletler, Arap gibi giymek, Arap gibi yemek, Arap gibi konuşmak, Arap gibi okumak, Arap gibi yaşamak zorunda mıdır? Ölçü nedir? Doğru nedir?
Kaynak kurandır deniliyor ama, kaynağı da iyi okumuyoruz, okusak da da tam anlamıyoruz kelimelerin manasını bilmiyoruz. Dinimiz Kaynağının anlayacağımız dilde, yani Türkçe olarak okunmasını, duaların Türkçe edilmesine karşı gelinmesi, iyi niyetli değil. Çünkü, öyle deniyor ve öyle öğretilip, öyle aşılanıyor.
Diğer dinler ve kitaplardaki gelişme nasıl diye maalesef araştıramadım. Çok gezen bir dinler araştırmacısı, ‘her ülke kendi dilinde dualarını okuyor, ibadetini yapıyor’ Diyor.
Rusya, Ukrayna, Gürcistan, Yunanistan’ı gezip kiliselerine gittiğini belirten yazar, Ortodoks din adamlarıyla konuştuğunu, hepsinin kendi dillerinde, kendi kültürlerinde inançları doğrultusunda dinlerini yaşadıklarını söylüyor.
Bu kadar Arapça kursları neden açılır, Müslüman ülkelerde Arap kültürünü hakim kılmak için ne kadar bütçe ve finansal kaynak ayrıldığını tahmin etmek zor.
İsimleri ve faaliyet alanları farklı görünse de, ortak amaç ve zihniyetleri “Arabizm” olan dernek, cemiyet, parti, vakıf, cemaat, tarikat vs. yapıların, sadece bayramdan bayrama topladıkları kurban derileriyle mi giderlerini karşıladıklarını sanıyoruz. Veya dernek aidatlarıyla mı ayakta duruyorlar? Kimler destekliyor? Hangi Arap ülkelerinin diasporası var bu oluşumların arkasında? Harcanan bu devasa sermaye, nasıl geri dönüştürülüyor?
Bizler Arapçayı çok eskilerden kabul ettiğimize göre, dilin anlaşılır olmasını bırakıp, neyin orucu ve abdesti bozup bozmadığını tartışır olmuşuz. Günde kaç yüz defa teşbih çekmenin faydasını konuşuruz.
Demek ki, aklımızı kullanamıyoruz, adeta hipnoz olmuşuz, Şıhlara şeyhlere biat etmek kolayımıza gider olmuş.
Din kullanılarak dünya geneline yayılan Arap Emperyalizmini görmeyip, Selefi Arapçılığı fark edemez olmuşuz.
Bir Türk vatandaşları olarak, bütün insanlara, dinlere, dillere ve kültürlere elbette saygı duymalıyız ama kimsenin de Türk dilini, töresini ve kültürünü Araplaştırmasına veya başka kültürleri, yabancı dilleri etkin kılmasına, dilimizi tahrip etmesine müsaade etmemeliyiz.
Kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk tarafından 26, Eylül 1932 yılında düzenlenen birinci Türk dil kurultayını dil bayramı olarak her yıl kutlamaktayız.
Hoşça kalın, Karaman oğlu Mehmet Beyin 745 yıl önce Türkçe için yayınladığı fermana bağlı kalın.