Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun ardından sağlık alanında önemli reformlar gerçekleştirmiştir. Ancak, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın uygulanmaya başlanmasıyla birlikte, sosyal devlet anlayışının temel unsurlarından biri olan sağlık hizmetleri, ticari bir yapıya dönüşmüştür. Hastalar, müşteri olarak değerlendirilmiş; hekim-hasta ilişkisi zayıflamış ve süreç giderek mekanikleşmiştir. Bunun yanı sıra, 200 bini aşkın hekimin omuzlarında yükselen sağlık sistemimizde, hekimlerin karşılaştığı sorunlar giderek büyümüş; bu durum, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin artmasına yol açmıştır. Hekimlere yönelik saldırılar olağan hale gelmiş ve ne yazık ki can kayıpları yaşanmıştır.

Farklı sağlık kuruluşlarında görev yapan hekimlerin, ortak sorunlarına çözüm üretme gücü ve birlikteliği zayıflamış; bu süreçte Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) yetersiz kalması, hekimleri sendikal örgütlenmelere yönlendirmiştir. Ancak bu girişimler birlik yerine bölünmüşlüğü beraberinde getirmiştir.

Sosyalizasyon modelinden vazgeçilerek oluşturulan Aile Hekimliği Sistemi, aile hekimlerini küçük işletmelerin hizmet sunucusu konumuna getirmiştir. Kamuya ait yeterli bina inşa edilememesi nedeniyle, aile sağlığı merkezleri genellikle apartman dairelerinde hizmet vermek zorunda kalmıştır. Yürürlüğe konulan yönetmeliklerle, hekimlerin sahip olduğu yasal yetkiler kısıtlanmış; reçeteye yazılabilecek ilaçlar dahi belirli sınırlamalara tabi tutulmuştur. Performans sistemi kapsamında hastaların hekimlere memnuniyet puanı vermesi istenmiş; çeşitli kriterler aracılığıyla sözleşme feshine varan yaptırımlar uygulanmıştır.

Kamu, üniversite, şehir ve vakıf hastanelerinde görev yapan hekimler; özlük hakları, rotasyon uygulamaları ve nöbet eşitsizlikleri gibi birçok yapısal sorunla karşı karşıya kalmıştır. Özel hastanelerde ise hekimler, iş güvencesi olmadan taşeron konumunda çalıştırılmaktadır. Muayenehane hekimleri serbest çalışan statüsünde görünmekle birlikte, hastalarını yalnızca tek bir özel hastanede tedavi etme zorunluluğuyla karşı karşıya kalmışlardır. Özel sigorta şirketlerine tamamlayıcı sağlık sigortası kapsamında SGK ile anlaşma yapma hakkı tanınırken, muayenehane hekimlerine bu hakkın verilmemesi, hastaların hekim seçme özgürlüğünü de kısıtlamaktadır.

Öte yandan, askeri hastanelerin kapatılması sonucunda, savaş hekimliği konusunda eğitim almayan uzman hekimler, ihtiyaç bölgelerine geçici görevle yönlendirilmek zorunda kalmıştır.

Bu koşullar altında hekimler, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutlamak yerine, haklarını savunabilmek adına eylem kararı almak durumunda kalmıştır. Sağlık yöneticileri, tüm bu sorunların çözümünün hekim sayısını artırmaktan geçtiğine inanarak hızla yeni tıp fakülteleri açmış ve fakülte sayısını 140’a çıkarmıştır. Ancak, yeterli eğitim kadrosu ve altyapı sağlanamadığından, nitelik yerine nicelik ön plana çıkmıştır. Hekimlik, usta-çırak ilişkisiyle öğrenilen bir meslek olduğundan, bu durum mesleki yetkinlik üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır.

2025 yılı sağlık bütçesi 1 trilyon 20 milyar TL olarak belirlenmiş olup, bunun yaklaşık 200 milyar TL’si şehir hastanelerine kira bedeli olarak ayrılmıştır. Oysa, şehir hastanelerinin tümünün kamu kaynaklarıyla inşa edilmesi durumunda, toplam maliyetin 20 milyar TL olacağı hesaplanmaktadır.

Emekli hekimler ise ekonomik açıdan ciddi sıkıntılarla karşı karşıyadır. Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur’dan emekli olan hekimler, aynı eğitim kurumlarından mezun olup benzer hizmetler sunmalarına rağmen, sürekli değişen yasal düzenlemeler nedeniyle düşük maaşlarla geçinmek zorunda kalmaktadır. Bugün itibarıyla emekli olan her dört hekimden üçü, geçimini sağlayabilmek için çalışmaya devam etmektedir.

Ancak, tüm bu zorluklara rağmen hekimler umutsuz değildir. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Umutsuz durum yoktur, umutsuz insan vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.” sözleri, motivasyonumuzu daima güçlendirmektedir.

Bu Tıp Bayramı’nda da, mesleki sorunlarımızın yalnızca bir kısmını dile getirebilmiş olmanın burukluğu içindeyiz. Ancak, geleceğin daha aydınlık olacağına, bayramlarımızın sağlık, mutluluk ve huzur getireceğine olan inancımız tamdır. Türk hekimleri olarak, Atatürk’ün gösterdiği yolda, milletimize ve vatanımıza hizmet etmeye tüm gücümüzle devam edeceğimizi bir kez daha vurguluyor; sağlıklı günler diliyoruz.

ANTALYA TABİP ODASI