Olaylara çok boyutlu, çok boyuttan ve yönden bakmak gerek. İnsan bunu öğreniyor ama "ne zaman" ve bu o zaman "ne işe yarıyor?"

 

    Şimdi size, dolardan, "Dövize Çevrilebilir TL Mevduat Hesapları" (DÇM) ya da "Dövize Endeksli Mevduat" (DEM) kavramı isimleriyle de bilinen olay ve süreçlerden söz etsen, "bööö geldi" dersiniz.

 

    O zaman size, biraz hüzünlü da olsa bir türküden söz edeyim.

 

     Neşet Ertaş'ın "Leylam" türküsünden söz edeyim.

 

     Nereden mi çıktı diyenlere, okuyunca, nereden girdi, nereden çıktıyı birlikte görürüz.

    Memleketin her yeri ayaz, soğuk, kar don.

 

    "Don" deyince, Ankara Kızılay'da bir yere gidiyorum, on on beş dakika fazla zamanım var. Gittiğim yere zamanında gitmeyi severim. Önce ya da sonra değil. Ne beklemeyi, ne de bekletmeyi sevmem.

 

     Gecenin ayazı her şeyi donduruyor. İstedim ki içeride dolanırken giysilere de öylesine bakayım. Girişe yakın yerde erkek iç çamaşırları bölümü vardı,  ben de oraya daladım.

 

    Dışarıda çok olduğundan "don"lara bakmadım. Atletlere bakayım dedim. Askılısı, v yakalısı, sıfır yakalısı, siyahinden beyazına her şey markadan markada dolu.

 

     Yakın zamana kadar sık sık iş gezilerine gittiğimden, gittiğim her yerde de bol miktarda iç çamaşırı almışım. Yazlıkta da, kışlıkta da dolapların gözleri dolu, beni baya uzun süre idare eder.

 

    Ama donlara bakmadım ama atletlerin fiyatlarını görünce kanım dondu. En büyük paramızın yarısına yakın etiketler vardı üzerlerinde.

 

    Bölüme bakan görevli şaşkınlığımı görünce, "yardımcı olabilirim" dedi. Ben de, ihtiyacımın olmadığını, önceki yıllar işim sebebiyle gittiğim her yerden almışım dolaplar doldu, ama fiyatlar ne böyle deyince, o da şaşkınlığıma ortak oldu.

 

    Eğer memlekette don değil ama göynek, af edersiniz atlet bu fiyata gelmişse neydi o filmin adı, "eyvah eyvah" mıydı?

 

    Bilmeyenlere, "göynek"  Türkçe bir sözcüktür.  "Bağır", "köŋül", "göğüs" sözcüğüne "Ak" eklenmesi ve zaman ile dönüşe dönüşe "göyneğe" kadar gelmiştir.

 

    Neyse geçeyim, gelelim "Leylaya." Ne demişmiş Neşet Ertaş,

 

"Yazımı kışa çevirdin/ Karlar yağdı başa Leyla'm/ Viran oldu evim yurdum/ Ne söylesem boşa Leyla'm".

 

     Leyla ne etti, ne yaptı bilemem ama onu bilen eden yok. Ama Kırşehir’de doğup, İzmir'de ölen Neşet Ertaş deyince, herkes bir derlenip, toparlanır.

 

     Olaylar, acılar yayanların sorunudur. Gerisi, gerisine türkü, şarkı, masal olur gider.

 

      Bu günler de yeni uygulanan Faizin dövize, özel olarak da ABD dolarına bağlı "Dövize Çevrilebilir Mevduat (DÇM) Hesabı",  birçok iktisatçı tarafından 1970’lerdeki DÇM Hesabı uygulamasının “tozlu raflardan indirilmesi" gibi görüyorlar.

 

      DÇM hesabı uygulaması, o dönemlerde Hazineye çok ciddi bir yük bindirmiş, ardından da "24 Ocak 1980 kemer sıkma politikaları" gelmiştir. Bu sıkıntılı süreç ile ilgili olarak "herkes çocuklar biri birini kırıyorlardı" dense de, bu ekonomik politikalar ancak, 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile uygulama imkânı bulabiliyordu.

 

     Eeee, geçilmeyen yollara yol parası, uçulmayan hava alanlarına hava parası, içine girip, geçemediğiniz çukur, pardon tünellere de tünel geçiş ücreti ödeyen bir millet, ilk sarı öküzü vermiştir.

 

     Eeee Doları tavan yaptırıp, iki lira aşağı indirince de havalara zıplayacak birileri de torbada olunca, bu DÇM hesaplı ekonomik süreç, iktidar için tadından yenmez de, ahali ne yapar eder bilemem.

 

     Şimdi siz oturun pencerenizin kenarına, ister donlu, ister donsuz yollardakilere bakın. Haaa bu arada da, yeriniz yurdunuz, eviniz barkınız viran olmadan, telefonunuzdan "Neşet Ertaş'tan, "Yazımı kışa çevirdin/ Karlar yağdı başa Leyla'm" türküsünü bir dinleyin isterseniz.

 

    Dışarda karlar mı var. Oooo siz daha kar görmemişsiniz. Durun bakalım ya, daha mart gelmedi. Nereniz yağar bilemem ama sırada daha "mart karı" var.