Yıllar yıllar önceydi. Birleşmiş Milletler Genel Kurul Salonu’nun yanındaki lobide bir köşede iki adam kahvelerini içiyor ve dertleşiyordu. Adamlardan biri diğerine "ne mutlu ardında 21 soydaş ülke (Arap ülkeleri) var" deyince diğeri “keşke hiçbiri olmasa da Tek Türkiye gibi bir devlet olsaydı" cevabını verir. Adamlardan birincisi, Kıbrıs Türk halkının özgürlük mücadelesinde önemli bir yere sahip, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş. Diğeri Filistin Kurtuluş Hareketi'nin lideri Yaser Arafat.

Her ikisi de halklarının özgürlük mücadelesi hakkında uluslararası toplumu aydınlatmak amacıyla orada bulunuyorlardı. O tarihlerde Türkiye'nin 1974 Barış Harekâtı ile Kıbrıs Türk halkı özgürlüğe ve güvene kavuşmuş, ancak dünyada yapa yalnızdı. Önünde kat edilmesi gereken, zor, engellerle dolu yol vardı. FKÖ ise özgürlük mücadelesini sürdürüyor, ancak o da kendini yalnız hissediyordu. Soydaşlarına dahi yeterince güvenmiyordu. O nedenle Arafat "keşke hiçbiri olmasa da Tek Türkiye gibi bir devlet olsaydı" diyordu. Türkiye'nin gücünün, büyüklüğünün, ağırlığının bilincinde.

Aradan yıllar geçti. Kıbrıs'ta barış gerçekleşti, Filistin halkı ise hala sonu nereye varacağı belirsiz bir savaşın içinde. Perişan durumda. Güvenebilecekleri bir güç yok, tutunabilecekleri bir dal yok. Uluslararası gündemden düşmüşler. Uluslararası toplumun ilgisi başka sorunlara kaymış. Soydaşlarından kimileri kendi dertleriyle meşgul, kimileri de İsrail ile ilişkilerini normalleştirme çabasında, pek çok ülke gibi. Bu ortamda yıllardır abluka altında yaşayan Gazze'de,  Hamaslı  grupların İsrail’e karşı çeşitli mücadele yolları arayışı içine girdikleri ve 7 Ekim'deki çılgın  saldırının bu arayışın sonucu gerçekleştiği anlaşılıyor. Bir yanda gerici, şiddet yanlısı Hamas, diğer yanda radikal sağcı, dikta sevdalısı Netanyahu. Hamas Filistin halkını temsil etmiyor, Netanyahu da İsrail. Filistin halkı da, İsrail halkı da acı içinde, kaybettikleri için ağlıyor.

İsrail’e göre Hamas bir terör örgütü ve gerçekleştirdiği saldırı kınanması gereken bir terör eylemi. Başta yıllar önce 11 Eylül İkiz Kulelere yönelik terör eylemini yaşamış ABD, İngiltere ve AB ülkeleri olmak üzere pek çok ülke aynı görüşte. Bu nedenle, Haması yok etmeyi, Gazze halkını sürmeyi kafasına koymuş Başbakan Netanyahu'nun verdiği sert tepkiye yeşil ışık yakmış durumdalar.  Gazze'de görülmemiş katliama ve trajediye dönüşen savaşa sessizler. Terörle mücadelede uluslararası işbirliği ve dayanışmanın gereği olarak bu tutumu benimsemişler.

Terörle mücadelede uluslararası iş birliği önemli. Uluslararası düzeyde somut iş birliği tesis edilmesi önemli. Bu iş birliği tesis edilmeden terörle mücadelede başarılı olunamaz. Soru şu: Terörle mücadelede deneyimli İsrail, terör örgütü olarak nitelendirdiği Hamas'ın bu saldırısı hakkında önceden nasıl bilgi sahibi olamadı ve önlem alamadı? Keza terörle mücadelede deneyimli ve bölgede istihbarat elemanları bulundurduğu bilinen ABD ve diğer batı ülkeleri, Hamas'ın bu saldırısı hakkında önceden bilgi sahibi olarak İsrail istihbarat makamlarıyla bilgi paylaşımında bulunmadı mı? Teröristlerin cirit attığı bölgede böyle bir zafiyet nasıl yaşandı? Terörle mücadele uluslararası iş birliğinin önemini her ortamda yineleyen bu ülkelerin bu zafiyeti nasıl açıklanabilir?

Öte yandan terörlü mücadele, güvenlik kuvvetlerine önemli görevler, sorumluluklar düşer. Ancak yeterli değil. Terör bataklığının kurutulması için ek önlemler gerekli. Bu önlemler sosyoekonomik, kültürel, siyasi vs. çeşitli şekillerde olabilir. Filistin halkı yıllardır yoklukla, sefaletle mücadele ediyor. Tüm uluslararası toplumun gözleri önünde. Etnik temizliğe, sürgüne, işgale, ablukaya seyirci kalan bu uluslararası toplum değil mi? Bataklığın oluşmasına gözlerini yuman ve Filistinlileri kendi kaderlerine terk eden bu uluslararası toplum değil mi?

Bölgede adil, kalıcı barışın gerçekleşmesi, yaraların sarılması için yeterince çaba harcandığı söylenebilir mi? İsrail'in oldu-bittilerine, kutsal yerlere yönelik tahriklerine yeterince tepki gösterildi mi?  7 Ekim'de masum insanlara saldırıda bulunanlar kınanmalı. Cezalandırılmalı. Buna itirazımız yok. Peki onca masum Filistinlinin, çoluk çocuğun günahı ne İsrail'in saldırılarıyla hayatını kaybeden, yuvaları başlarına yıkılan?  Bölgedeki terör bataklığının kurutulması için zamanında yeterli önlem almayanların, yaşanan bu trajedi de hiç mi sorumlulukları yok? Bölgede kalıcı, adil barışın gerçekleşmesi için yeniden arayışa giren devletlerin 7 Ekim saldırısına kadar akılları neredeydi?