Antalya Haberleri

Türkan Şoray ve Nazım Hikmet

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Ankara'da Nâzım Hikmet anılacak...Türk şiirinin dünyaca bilinen isimlerinden, Nobel edebiyat ödülü adayı Nâzım Hikmet (3 Haziran 1963'te Moskova'da vefat etmişti) için vefatının 61'inci yıldönümünde 3 Haziran 2024 Pazartesi günü Ankara Nazım Hikmet Kongre ve Sanat Merkezi'nde, Cumhuriyet gazetesinin katkılarıyla bir anma etkinliği düzenlenecek.Türk şiirinin en büyük ustalarından Nâzım Hikmet, ölümünün 61'inci yıldönümünde Ankara Yenimahalle'deki Nazım Hikmet Kongre ve Sanat Merkezi'nde düzenlenecek bir etkinlikle anılacak.Cumhuriyet Gazetesi, Rus Evi Ankara ve Yenimahalle Belediyesi tarafından düzenlenecek etkinlikte Rusya Büyükelçisi Aleksei Erkhov ve Cumhuriyet Gazetesi yazarı Işık Kansu da açılış konuşması yapacak...Usta şairin hikayesini yazdığı, film sanatçısı Türkan Şoray'ın Sovyetler Birliği sinemalarında 25 milyon 400 bin seyirci toplayan en ünlü filmi "Ferhat ile Şirin"in gösterimi yapılacak olan etkinlikte filmin ardından da "Sinema ve Edebiyat" konulu söyleşi düzenlenecek.

Türkan Şoray, şiir dendiğinde, aklına gelen ilk ismin Nâzım Hikmet olduğunu söylemişti...

Türkan Şoray:

'Nazım Hikmet'in şiirleri, aşkları, memleket sevgisi dev gibiydi. Ne zaman büyük ustanın mısralarına denk gelsem ben de memleketimi bir kez daha ne kadar çok sevdiğimin duygusuyla, bu aidiyetle mutlu olurum. Yaşanmış, yaşanmamış, yarım kalmış o güzel aşklarımı hatırlarım.’

Türkan Şoray 'Sinemam ve Ben' kitabında

'Ferhat ile Şirin: Bir Aşk Masalı' adlı filminin çekimlerinde çok çeşitli kazalar olduğunu ve ne yazık ki atların öldüğünü söyler ve öğrendiği Rusça kelimeleri sıralar: 'Sıpa siba” (Teşekkür ederim), 'Siyonka' (Çekim), 'Haroşo' (Çok Güzel).

Türkan Şoray anı kitabında (Sinemam ve Ben; Türkiye İş Bankası Yayınevi) "Ferhat ile Şirin: Bir Aşk Masalı" adlı filminden şöyle bahsediyor : (Sayfa: 238-239-240-241-243-244-245-246)

'1978'de yapımcı Sabah ve Yılmaz Duru çifti bir Türk-Rus ortak yapımında rol almam için teklif getirdi...Divan edebiyatı masalı Ferhat ile Şirin efsanesinden Nazım Hikmet'in tiyatro eserini uyarlayacaktık...Bu halk masalı daha önce Fuzuli ve Nizami tarafından da yorumlanmıştı...

(...) Bana teklif edilen rol Sultan Mehmene Banu, aşık olduğu Ferhat'ı içi kanayarak da olsa ölüme gönderen gaddar bir hükümdardır...Efsanede Ferhat, Sultan'nın kardeşi Şirin'e aşıktır.Onunla evlenmek ister.Ferhat'a aşık olan Sultan dağların ardındaki suyu şehre getirirse Şirin'le evlenmesine müsaade edeceğini söyler.Ferhat dağları delmeye başlar.

(...)Film Moskova, Özbekistan ve İstanbul'da çekilecekti...Moskova'da Mos Film Stüdyosu'nda Topkapı Sarayı'nın içi dekor olarak inşa edilmişti.Hükümdarın tahtı ve odalar dekordu...Topkapı Sarayı'nın dış görüntüleri İstanbul'da çekildi...Çekimler sürerken bir akşam gittiğimiz yemekte Özbekistan'ın bir ozanı yöresel sazıyla beni hüzünlendiren bir şarkı söyledi...

'Dünyada her şey benim deme/ O şeyler dünyada kalacak sensiz / Elinle koyduğun her eşyanın yerini/ Başka biri değiştirecek sensiz /Sensiz yaşayamam diyen yarin / Üç gün sonra gülebilecek sensiz'

(...) Moskova'da Nazım Hikmet'in sarışın, çok güzel bir kadın olan dul eşinle de (Vera Tulyakova; 1932-2001) tanıştım...

(...) Nazım Hikmet'in evini gezerken duvarda bir şiir dikkatimi çekti...Nazım Hikmet köpeği için bu şiiri yazmıştı...

"Ben ağlayınca sen de üzülüyor/ Ben sevinince seviniyorsun / Bir tek duygumu anlayamazsın / Vatanıma olan özlemim/ Zira sen vatanındasın / Bense vatanımdan uzaktayım"

(...) Nazım Hikmet'in evinden çıktık...Hapishanede yazdığı bir şiiri hatırladım...

'Bugün pazar /Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar /Ve ben ömrümde ilk defa / gökyüzünün / bu kadar benden uzak / bu kadar mavi / bu kadar geniş olduğuna şaşarak / kımıldamadan durdum / Sonra saygıyla toprağa oturdum / dayadım sırtımı duvara / Bu anda ne düşmek dalgalara / bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım/ Toprak, güneş ve ben / Bahtiyarım '

'Ferhat ile Şirin: Bir Aşk Masalı"nın seyirci rekoru

'Türk sinemasının sultanı”nın efsaneleşmiş filmlerinin ne yazık ki hiçbirinin seyirci rakamları zamanında tutulmadığından bilinmiyor!

Ancak 1991’de tarihe karışan Sovyetler Birliği’nin İstatistik Kurumu’ndan edindiğim yeni bilgiler Türk sinema tarihinin bilinen en yüksek seyirci rakamını bu yazıda duyurmamı sağladı…Türkiye’de fırsat eşitliği, sosyal adalet sağlanmasını arzu etmesinin ödülü olarak yaklaşık onüç buçuk yılını çeşitli cezaevlerinde geçiren Nazım Hikmet’ten (1902-1963) uyarlanan bir filmdi bu…

'Bir Aşk Masalı: Ferhat ile Şirin” Rus ordusunun 130 bin askerle Afganistan’ı işgal etmesinden (24 Aralık 1979) bir ay önce gösterilmeye başlandığı Kasım 1979’da Sovyetler Birliği sinemalarında büyük bir seyirci ilgisi toplar ve kısa zamanda 25 milyon 400 bin seyirciye ulaşır…

'Bir Aşk Masalı: Ferhat ile Şirin”, Ocak 1976’da Sovyetler Birliği sinemalarında gösterilmeye başlanan ve 29 Mart 1976 Pazartesi gecesi Los Angeles’ta yılın en iyi yabancı filmi Oscar’ını Sovyetler Birliği’ne kazandıran Japon Akira Kurosawa’nın yönettiği “Dersu Uzala”dan (20 milyon 400 bin seyirci) bile daha büyük bir gişe başarısı elde etmiştir…

Nazım Hikmet, Haziran-Ekim 1948 arasında Bursa Cezaevi’nde “Ferhad ile Şirin” adlı tiyatro oyununu yazmıştı…Bu halk masalı daha önce Fuzuli ve Nizami tarafından da yorumlanmıştı...

'Ferhad ile Şirin' ilk kez Ekim 1953’te “Legend of Love-Bir Aşk Masalı” adıyla Moskova Dram Tiyatrosu’nda sahnelendi…Mart 1953’te Sovyetler Birliği’nin,Adolf Hitler’i yenen, diktatörü Stalin ölmüştü…

23 Mart 1961 Perşembe günü dünyanın en ünlü baleti Rudolf Nureyev’in de (1938-1993 ; Nureyev 16 Haziran 1961 Cuma günü Paris’te Fransa’dan sığınma hakkı isteyecekti) kadrosunda yer aldığı Saint Petersburg’daki Kirov Balesinde bale olarak sahnelenen Nazım Hikmet’in 'Legend of Love-Bir Aşk Masalı' nın müziğini Arif Melikov/f (1933 doğumlu) besteledi ve koreografisiniyse Yury/i Nikolayevich Grigorovich (1927 doğumlu) üstlendi…

Nazım Hikmet'in en çok beğenilen oyunlarından biri olan 'Ferhad ile Şirin' Türkiye’de ilk defa De Yayınevi tarafından 1965 yılında yayımlanmıştı…

Nazım Hikmet’in tiyatro oyunu 'Ferhad ile Şirin / Legend of Love- Bir Aşk Masalı' Tuğra Film ile Mos Film tarafından Türkiye-Sovyetler Birliği ortak yapımı olarak beyazperdeye uyarlandı… Türkiye tarafında yapımcı koltuğunda Sabah Duru ve Yılmaz Duru çifti vardır…

Çekimleri öncesinde Moskova’daki Mos Film Stüdyoları’nda Topkapı Sarayı’nın dekoru oluşturulan bu filmde Ferhad rolünde Faruk Peker, Şirin rolünde Alla Sigalova, Mehmene Banu rolünde Türkan Şoray vardır…

Baş rol oyuncuları arasında filmin yapımcılarından biri olan Yılmaz Duru’da bulunmaktadır… Yönetmen ve senaryo yazarı Azhdar Ibragimov / Ejder İbrahimof’tu (1919-1993)…Arif Melikov/f’un müziği de filmde kullanılır...

Alman yazar Dietrich Gronau (1943 doğumlu) “Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyetin Doğuşu” adlı kitabının 248. sayfasında Nazım Hikmet’ten şöyle söz eder:

'Nazım Hikmet Dolmabahçe Sarayındaki Atatürk’ün sofrasına gece yarısı davetini o sıralarda ünlü olan gece kulübü şarkıcısı Nixe Eftalia (Deniz Kızı Eftalya; 1891-1939) olmadığı gerekçesiyle geri çevirmişti…'

Lord Kinross’un (1904-1976) “Atatürk ; Bir Milletin Yeniden Doğuşu”nun 707. sayfasında Nazım Hikmet’ten şöyle bahsedilir:

'Atatürk şairlere karşı saygı duyardı.Öyle ki bir gün Nazım Hikmet’in kendisinden bir şiirini okuması istenince “Ben kabare şarkıcısı değilim' diye horozlanıp masadan / sofradan kalkması bile bu saygıyı zedelemedi. Atatürk kızmadı; sadece üzüldü…Çünkü Nazım Hikmet ile eserleri, sanatı üzerine konuşmayı çok arzulamıştı…”

Kitap

Komonist Masasındaki Nazım Hikmet

Tolga Şardan

'Takip' ve 'tarassut…' İzleme ve gözetleme anlamı taşıyan bu iki kelime, yıllar boyu Nâzım Hikmet ve yakınlarının yaşadıklarını en iyi tanımlayacak kelimeler oldu. Devlet, bütün muhalif aydınlara yaptığı gibi 'takip' ve 'tarassut' ederek hayatı boyunca Nâzım Hikmet’in çevresinde de varlığını hissettirdi. Bu bunaltıcı takibin tek hedefi şairin kendisi de olmadı; oğlu Mehmet başta olmak üzere ailesi ve yakınları da gözetlemeden nasibini aldı. Komonist Masasındaki Nâzım Hikmet, tamamı devlet arşivlerinde bulunan bu takip ve gözaltının belgelerini gün ışığına çıkarıyor. Deneyimli gazeteci Tolga Şardan, her biri çok önemli detaylar içeren yüzden fazla belgeyi ilk kez bu kitapta yayımlıyor. 1930’lardan itibaren Nâzım Hikmet’in yaptığı seyahatler, kitaplarının yasaklanması ve toplatılması, oğlunun dünyaya gelmesi, Türkiye’den kaçışı ve vatandaşlıktan çıkartılması hakkında bazısı “çok gizli” ibaresi taşıyan bu belgeler şairin hayatını 'devletin gözünden' aktarıyor, hem de çok ilginç ayrıntılar eşliğinde.

Nâzım Hikmet’i takip, hiçbir zaman kendisiyle sınırlı kalmadı. Bebek yaştaki oğlu Mehmet, eşleri, sevgilileri, arkadaşları, arkadaşlarının arkadaşları, Nâzım’la yazışanlar, cezaevinde konuşanlar bile izleme altındaydı…

Nâzım Hikmet üzerine yazılmış yaklaşık 900 kadar kitap var...
Nâzım, Vâlâ Nureddin ve şair arkadaşları Faruk Nafiz ve Yusuf Ziya ile Ankara Hükümetine yani Mustafa Kemal’e destek olmak için Ankara’ya gittiler (1921’de)... Bir de destek şiiri yazıyorlar Vâlâ Nureddin ile. Mustafa Kemal’le tanıştırılıyorlar. Ankara’ya giderken konakladıkları İnebolu’da Spartakistler ile tanışması bir dönüm noktası Nâzım’ın hayatında. Sonra 1921’de Sovyetler Birliği’ni ziyaret etmesiyle komünizmi benimseyen şair, TKP (Türkiye Komünist Partisi) çizgisindeki bir aydına dönüşüyor. Nâzım’ın devletin takibine girmesi de Sovyetler Birliği’ni ziyaretiyle başlıyor.

Kitap

Celile: Ela Gözlü Pars

Osman Balcıgil

Nazım Hikmet'in annesi Celile Hanımefendi  (1880-1956)  Osmanlı'nın en güzel kadınlarındandı. Saray ressamı Fausto Zonaro'nun rahleyi tedrisinden geçti. Paris ve Roma'da eğitim gördü. Adını resim sanatına altın harflerle yazdırdı. Padişah hafiyeleriyle, Balkan çetecileriyle, İttihat ve Terakkicilerle boğuştu... Korku nedir hiç bilmedi! Gönlünü kendinden dört yaş küçük olan Yahya Kemal'e kaptırdığında evliydi, iki çocuğu vardı. "Ela gözlü pars" diye şiirler yazdı ünlü şair onun için. Güzel kadın, hayatında ilk kez bulutların üzerinde uçtuğunu düşündü. Aşkı uğruna eşini, evini terk etti! Maalesef, onu taşıyabilecek büyüklükte bir yüreğe sahip değildi şair. Onu yarı yolda bıraktı, sıvışıp kaçtı. Çok üzüldü, kahroldu ama yıkılmadı ela gözlü pars. Aynı çocuk iki kere doğurulabilir mi? Doğurdu Celile! Oğlu Nazım Hikmet yirmi sekiz yıllık hapis cezasının on ikinci yılında ölüm orucuna başlayınca, bir panter gibi ileri atıldı ve büyük şairi, ölümün kıyısından çekip aldı.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *