"Her şey akış halindedir" demiş, ( M.Ö. 387-312) yıllarına yaşayan Kuşadalı Herakritos .
Bir de "Aynı suda, aynı zamanda , iki kez yıkanamazsın" demiş. Bu büyük bilge, gelişimin, değişimin oluşumun ve Evrimin, ilk temellerindeki ışık olmuş, akan zamanda!..
Zaman, MÖ.220-138 yıllarında, Bergamalı 2. Attalos'a toslamış, yine de, akmış gitmiş bilinmeze!.
Taa o, zamanlarda, Antalya’mız varmışta, bilinmez bir cennetmiş!...
Antalya’mız
2. Attalos'un “Yeryüzündeki cenneti bulun“ diye buyruk verdiği zamanlarda Attalos’un komutanlarının bulduğu bir cennet olarak beyinlerde uzun zamanlarda MİT’leşmiş. Cennet Antalya’mız yaşadığımız şehrimiz. Bu şehir bizim oluncaya kadar çeşitli kavimler, milletler burada var olmuşlar, varlık olmuşlar. Şehrin adına bütün kavimler ülkesi manasına gelen, “Pamfilya” denmiş!. Attaleia, Adolia, Adolia ve son Antalya olarak tarihin derinliklerinden bize uzanmıştır. Etrüskleri, Likyalıları, Finikelileri, Roma’yı, Bizans’ı, Selçuklu ve Osmanlı'yı bünyesinde barındırarak Antalya Cumhuriyet Türkiye’sinin “Dünya kenti“ olmuş şirin beldesidir. Antalya'yı şimdilerde, İstanbul şehrine alternatif gösterenler bile var. Peki kültürel İstanbul nasıl şehir olmuştur. Antalya’da İstanbul’un şehirsel kültürel dokusu yoktur. Maddi görüntüsü ile benzetilebilir belki İstanbul’a, İstanbul’u.
Üstad Yahya Kemal’den dinleyelim.
“İstanbul sadece padişahlar ve İstanbul’lular tarafından bina edilmiş değildir. Vatanın dört bucağından Konya’dan, Bursa’dan, Edirne’den, Sivas ve Tokat’tan, Erzurum’dan, Üsküp’ten, Macaristan’dan, Hicaz’dan, Bağdat’tan, Tunus, Cezayir, Trablus gibi mağrip topraklarından buralara gidip gelen yahut buralardan gelip İstanbul’da kalan buraya yerleşen nice Müslüman Türkler, kadınları, çocukları, ihtiyarlarıyla, el sanatları, musikileri ,halk ve divan şairleri ile şehir , sokak ve ev, ve oda mimarileriyle, cami, hamam, kubbe anlayışlarıyla vatanın ve tarihin her bucağı ile, her asırdan getirdikleri hünerler ve hatıralarla bu şehri hep birden bina etmişlerdir. O kadarki İstanbul bütün Türk tarihinin Türk Coğrafyasının bir terkibi hülasa tecellisi olmuştur. Anladım ki hakiki vatan ve insanı mesut edecek tek yer bütün vatanın ruhunu teşkil eden bu şehirdir .
İstanbul böyle oluştu. Türk’ün 2.500 yıl içinde gerçekleştirdiği en büyük medeni atılım İstanbul şehridir.18. yüzyıl şairi Nedim “Cennet yerin altında mıdır? Üstünde midir? Eğer üstünde ise mutlaka İstanbul’dur”. Mealinde şiirler yazmıştır. Yüzyıllardır cennet İstanbul, şairlerinin şiirlerine konu olmuştur. Türk’ün tarihi boyunca oluşturduğu en büyük ve en önemli tarihi belde 500 yılın maddi manevi özverisi son 80 yılda silinmenin eşiğine geldi. Politikacıların plansız yapılaşmaya göz yumup imar afları çıkarmaları, İstanbul’u yaşanmaz hale getirdi. Bu sıralarda İstanbul kültürünü bile red etmek marifet sayılır oldu. Farklı sosyo-kültürel ve ekonomik özellikleri olan yörelerden yakın ya da uzak yörelerden İstanbul’a göç edenlerin oluşturduğu “Yeni Kentli” eski kentliyi ezdi. Yeni kentli 1960’lardan itibaren eski kentlinin çevresi yağmalayarak gecekondulaştı.
Hazine arazileri yağmacılarına tapuları verilip planlamada yüksek katlar verilince , cahil cühelanın cebi para ile doldu. Marka giyinen Opera ve Tiyatro’dan anlamayan yerlere izmarit atan zenginler türedi.
Bu durum hem şehirliyi ezdi, hem de Şehir ’in dışında oluşan gökdelenler şehri ezdi. Silüeti bozdu. Şehir yozlaştı.İstanbul'un tarihi ve mimari güzelliği ranta kurban edildi. Şehir Sosyolojisi, mimarlık, felsefesi, tarih felsefesini, bilmeyenler yüzünden Tevfik Fikret'in deyimi ile İstanbul FAHİŞELEŞTİ.
Yeni kentli eski kentlinin yüzyıllarca özümleyerek oluşturduğu değerleri yok etti. Ne dil kaldı ne davranış! Değerler çatıştı. Bu çatışmada eski kentli mağlup oldu. “İstanbul artık 20 milyonluk bir köy oldu” diyenler haksız değillerdir… Cumhuriyet sonrası planlı yaşayışımızın garip bir göstergesidir İstanbul… Eli kalemli, boynu kravatlı plancılar devamlı halkın gerisinden gelmiştir. Halk 24 saat çalışmış bürokrat 9.00-17.30 mesaisi yapmıştır. 24 saat çalışanlar şehrin etrafını gecekondularla çevirmişlerdir. Sait Faik, mesai bitiminde bir orman bekçisinin Büyük Adadaki kulübesinin önündeki küçük bahçesindeki tabiatla mücadelesini anlatır. Kayalık alanda karanfiller, domatesler yetiştirmiştir adam. Alın terini taşa akıtarak "Karanfillerle Domates suyu" hikâyesi okunmalıdır . Tembel kentlinin etrafı bu azimli insanlar tarafından gece kondularla çevrilmiştir.Ondan sonra plancılar gecekondulara göre planlama yapmışlardır. Bu bizim gerçeğimizdir. DEVAM EDECEK……