Kamuoyunun Kaz Dağları’nda siyanürlü altın arama çalışmalarınca odaklandığı günlerde Finike’den gelen haber endişeleri iyice artırdı:
Haber in özü şu şekilde :
“Finike'de, Alacadağ'ın ilçeye bakan yüzündeki 13 mermer ocağına yönelik hukuki mücadele sürdüren köylüler, sedir ve kızılçam ormanlarıyla kaplı bölgede ortak ekoturizm projesi hazırlığındayken, dağın arka yamacına mermer ocağı yapılacağını öğrendi. Mermer ocağıyla ilgili bilgi edinmek için Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'ne başvuran 6 mahalleden muhtarlar, 14 mermer ocağı için izin verildiği yanıtını aldı”
Konu Finike ve Alacadağ olunca akla hemen 9 Mayıs 2017’de Finike’nin Gökçeyaka Mahallesi Kızılcık Yaylası Adala mevkisinde ‘Ali Baba’nın Çiftliği’ adını verdiği bağ evinde eşi Aysin ile birlikte cinayete kurban giden ünlü çevreci Ali Ulvi Büyüknohutçu geldi..
Yıllarca omuz omuza mücadele verdiğimiz Ali Ulvi Büyüknohutçu ile eşi Aysin Büyüknohutçu’nun öldürülme talimatını kimin ya da kimlerin verdiği bilinmesine rağmen, yargılama aşamasında gerçek suçluların bulunması konusunda gerekli adımların atılmadığını kaygıyla izliyoruz.
Bu da yetmiyormuş gibi, bu çevre cinayetinin arkasındaki kişi ve kişilerin ortaya çıkarılması için çabalayan Büyüknohutçu çiftinin kızlarının ‘tehdit ediliyoruz’ açıklaması kaygıları daha da artırıyor.
Büyüknohutçu çiftinin kızları Emine Büyüknohutçu, Twitter, Facebook ve Instagram’da ‘Aliaysin Büyüknohutcu’ ismiyle sosyal medya hesapları oluşturduklarını vurgulayarak, şu açıklamayı yapmıştı :
“İstediğimiz tek şey bu hesapların yayılması, takibi ve yeniden bir kamuoyu oluşturulması. Çünkü bu davanın üstü kapatılmak isteniyor, iki sene boyunca biz de kandırıldık ve birçok yalana inandırıldık, korkutulduk, tehditler aldık, dünya kadar şey yaşadık ve hiçbirini açıklayamadık. Çünkü her açıklamak istediğimizde yeni sıkıntılar yaşatıldı bize. Dolayısıyla artık korkularımız yok ve sosyal medya hesaplarından yaşadığımız süreci, davanın gelişimini aktaracağız”
Emine Büyüknohutçu, tehditlerle ilgili gerekli suç duyurularını yapacaklarını belirterek, şunları söyledi:
“Dünya kadar tehdit alıyoruz. Hatta, ‘kardeşlerini paçavra gibi önüne sereriz’ diye tehdit telefonları geliyor. Dava her gündeme geldiğinde evimizin önüne plakasız araçlar yanaşıyor ve birtakım insanlar fotoğraflarımızı çekiyor. Bunlar en basitleri. Tabi ki belgelediğimiz tehditleri savcılık aracılığıyla suç duyurusunda bulunacağız ve açıklayacağız”
Ali Ulvi-Aysin Büyüknohutçu Finike’deki çevre cinayetlerine karşı mücadele başlattıkları için öldürüldü..
Büyüknohutçu, şimdilerde köylülerin bir beklerken 14 olduğu ortaya çıkan mermer ocaklarına karşı açtığı davaları kazandıkları için tehdit edildiğini açıklamış, ancak Büyüknohutçu’nun ’tehdit alıyorum’ şeklindeki sözleri ihbar olarak kabul edilmemiş, güvenlik birimleri tarafından gerekli hassasiyet gösterilmemişti..
Bugün gelinen nokta ise endişe verici..
Demek ki çevre gibi insan hayatı da rantçılar için önemsiz..
Daha da üzücü olanı kimsenin bu çevre cinayetinden ders çıkarmamış olması..
Büyüknohutçu’nun ölümü ile en önemli engeli aştıklarına inanan şirketler ve onlara izin ve ruhsatları verenler öylesine pervasızca davranıyorlar ki 14 yeni mermer ocağı faaliyetine başlıyor..
Maden ocaklarının önündeki en önemli engelin ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi)olduğuna inanıyoruz hepimiz..
ÇED ile doğa katliamının önleneceğini, yanlış projelere sizin verilmeyeceğini, her şeyin kurallarına uygun işleyeceğini düşünürüz.
Ancak bir zamanlar doğayı korumanın en önemli etkeni olduğunu düşündüğümüz ÇED, AKP iktidarı ile birlikte anlam değiştirdi, kimliğini de yitirdi..
Rant, daha çok kazanma hırsında ÇED yatırımcıların en önemli silahı oldu..
Kamu kurumlarından ÇED almak çok kolaylaştı.
Koltuk hırsı, Antalya gibi dünyanın gözdesi bir kentten başka bir yere sürülme endişesi taşıyan kamu görevlileri, mesleklerine ihanet ettiklerini bile bile Finike Alacadağ’daki 13 mermer ocağı için olduğu gibi Ankara çıkışlı dosyalara ‘ÇED gerekli değildir’ görüşünü yazmaktan çekinmediler, utanmadılar..
İyi ki Ali Ulvi Büyüknohutçu bugünleri görmedi..
Büyüknohutçu, gözü gibi koruduğu Alacadağ’a köylülerin tüm çabalarına rağmen 14 mermer ocağı ruhsatı verildiğini duysaydı, kendini bizden ayıran kör kurşunlardan değil, kahrından ölürdü..
Hep söylerim, su uyur rant uyumaz..