İktidar yandaşı olmayan, kendisine kul kölelik etmeyen, yağcılık, yağdanlık yapmayan basına düşmanca davranıyor.

Gazetecileri hedef gösteriyor, onlara hakaretler yağdırıyor, 'Darbeci, Ergenekoncu, Bölücü" yakıştırmaları yapıyor.

AKP'liler fırsat bulsalar kendilerine muhalefet eden gazetecileri bir kaşık suda boğacaklar.

İktidar kendine göre gazeteci profili çiziyor.

Bu profilin dışında kalan onlar için 'sakıncalı' kişiler.

Yaygın medyada da, yerel medyada da aynı tavır içindeler.

Bakınız kongre hazırlığı yapan Antalya Gazeteciler Cemiyeti'ne.

Mevcut yönetimine alternatif liste yapmaya çalışan gazetecilere yapılan saldırılara, tehditlere..

Bununla da kalınmıyor, bir türlü yalan, iftira, dedikodu birbiriyle yarışıyor adeta.

Türkiye Gazeteciler Federasyonu'nun Ankara'da yapılan genel kurulunda Antalya delegasyonunun sergilediği tavır, meslek örgütünün nasıl bir anlayışla yönetildiğini açık seçik ortaya koyuyor.

Hele cemiyetin eski Başkanı Erdoğan Kahya'ya karşı başlatılan linç kampanyası.

40 yılı aşkın meslek hayatımda hiçbir gazeteciyi ve meslek örgütünü hedef alan yazılar yazmadım.

Herhalde sakıncalı bir gazeteci olduğumdan, Antalya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve yönetimini aleyhine yazılan, çizilen ve söylenen her şeyin suçlusu olarak gösterildim.

Arkadaşlar beni pek sevmezler, çünkü duruşum diktir.

Ne düşünüyorsam açık ve net söylerim.

Kişinin yüzüne konuşurum, arkasından dolap çevirmem, çeviremem.

Benim aldığım meslek terbiyesi bunu gerektiriyor.

Kimileri beni, 'CHP'li gazeteci' olarak kendince karalamaya çalışır.

Oysa açın bakın arşivlere CHP ile ilgili en çok yazan ve eleştiren kişilerden biriyim.

Herhalde İbrahim Akkaya olarak siyasi bir görüşümün olması kadar olağan bir şey olamaz.

CHP'li bir meclis üyesi olmam da gazetecilik anlayışıma ters düşmez.

Çünkü hayatımı gazetecilik mesleğinden kazanıyorum.

Kimileri gibi birilerine kul kölelik etmeden, alın terimle yapıyorum işimi.

Parti üyeliği ve meclis üyeliği ile gazeteciliğimi pekala ayıracak düşünce ve kafa yapısına sahibim.

Birilerinin bu konuda akıl vermeye kalkışmasını da komik buluyorum.

Bunu söyleyen ve yazanlar şöyle bir aynaya baksınlar.

Onlar bir siyasi partiye üye değiller ama göbekten bağlı oldukları siyasi parti adına neler yazıp, çizip, söylediklerini de bir düşünsünler.

Birilerine sevimli, sempatik görünme adına iki yüzlü, riyakar bir anlayış sergileyemem.

Çünkü bu öncelikle kendime saygısızlık olur.

Sıkça su soruyla karşılaşırım, "Tarafsız mısın ?"

Ben de 'Hayır tarafım" derim..

Gazetecinin tarafı bellidir.

"Halktan, laik Cumhuriyetten, tam bağımsız Türkiye'den" yanayım ben ve pek çok gazetecinin de aynı düşünceyi benimsediğine inanıyorum.

Aslında bugün Polis Akademisi'nin iktidara gazeteci yetiştirme girişiminden söz edecektim.

Kendilerini Türkiye'nin sahibi gibi görenler, şimdi de Polis Akademisi'nde 'polis muhabiri" yetiştirmek için kolları sıvamışlar.

Kurslara, polis muhabiri olmak isteyen genç gazeteciler ve gazeteci adayları katılabilecekmiş. Derslere, Polis Akademisi'nin hocaları, dışarıdan çağrılacak uzmanlar ve polis muhabirliğinde deneyimli gazeteciler girecek, kursu başarıyla bitirenlere 'polis muhabiri sertifikası' verilecekmiş.

Gazeteci meslek örgütleri bu girişime sert tepki gösteriyorlar.

Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay'ın şu sözleri, olayı en net biçimde anlatıyor:

"Bunun adı, 'polis gazeteci' yetiştirmektir. Eskiden 'asker gazeteciler' vardı, şimdi de 'polis gazeteci' yetiştirmeye kalkışıyorlar. Asker 'asker muhabiri', polis 'polis muhabiri' yetiştirecekse o zaman diplomasi muhabirlerini Dışişleri Bakanlığı, belediye muhabirlerini de Belediyeler Birliği yetiştirsin. Pavyonlar da magazin muhabiri yetiştirsin, olsun bitsin. Gazetecilik devletin elinde oyuncak olacak meslek değildir. Bunlar alaturka işler. Devlet görevlileri kendi işlerini yapsın, üzerine vazife olmayan işlere karışmasınlar. Madem ki onlar kendi işlerini yapmıyor öyleyse biz de onlara 'demokrat polis nasıl olunur' onun kursunu verelim. Vatandaşlara, demokratik haklarını kullanmak isteyen öğrencilere nasıl davranmaları gerektiğini anlatalım. Olur olmaz yerde insanları coplamamaları gerektiğini, biber gazı sıkmamaları gerektiğini, insanca davranmaları gerektiği öğretelim. Biz de polislere 'demokrasi dersi' vermeye talibiz"

Şimdi merak ediyorum bizim meslek örgütü bu konuda ne diyecek ?

Meslek örgütünü yönetmek sadece pikniklere çağrı yapmakla, siyasilerin boy gösterdiği ödül törenleri düzenlemekle olmuyor.

Gazeteciliğin onurunu korumak adına bir kez olsun sesleri çıkacak mı inanın çok merak ediyorum.