25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslar arası Mücadele Günü çeşitli etkinliklerle kutlandı.
Kadınlar, alanlara inerek şiddeti çarpıcı sloganlar ve eylemlerle protesto ettiler.
Antalya Kadın Platformu'da Aydın Kanza Parkı'ndan Yavuz Özcan Parkı'na kadar şiddeti protesto eden amacıyla bir yürüyüş düzenledi.
Şiddet bir insanlık suçu..
En çok şiddete uğrayanlar ise kadınlar..
Kadına yönelik şiddetin en çok olduğu illerin başında da ne yazık ki Antalya geliyor.
CHP Kadın Kolları'nın Ermenek Mahallesi'nde düzenlediği "Kadınlar Gözleri Mor, Yürekleri Kor Olmasın" Projesi'nde yapılan açıklamaya göre, sadece Muratpaşa İlçesi sınırlarında şiddete uğradığı için sığınma ve korunma talebinde bulunan kadınların sayısı bin 500, Muratpaşa'da görevli polisin, yani kadınları şiddetten koruyacak olan polis sayısı ise sadece 750..
Olayın çarpıcı yönü ise kayıtlara göre koruma ve sığınma hakkı isteyen kadın sayısı bin 500, hakkını aramayan, şiddete katlanan, kaderine razı olan ve uğradığı şiddeti saklayan, kimseyle paylaşmayan kadın sayısı bir hayli fazla.
Kadına yönelik şiddetle ilgili rakamlar ise bir hayli düşündürücü..
Türkiye'de kadınların yüzde 25'i fiziksel şiddete uğruyor.
Kadına şiddeti uygulayanların yüzde 75'ni aile çevresi oluşturuyor.
Yani eşi, babası, erkek kardeşi gibi en yakınları kadını dövüyor.
Araştırmalara göre aile içerisinde işlenen suçların yüzde 90'nı kadına yönelik.
Cinsel tacize, tecavüze uğrayanların yüzde 50'sini 18 yaşın altındaki kız çocukları oluşturuyor.
Çocuk gelinler konusu ise ülkemiz açısından tam bir yüz karası..
İçişleri Bakanlığı'nın verilerine göre 2012 yılının 10 ayında tam 137 kadın öldürüldü.
2012 yılının ilk 7 ayında tam 5 bin 167 kadına yönelik şiddet olayı yaşandı.
Elbette bu rakamlar resmi, önce de vurguladığımı gibi şiddeti saklayan, kaderine razı olan, uğradığı insanlık suçunu gizleyen, kimseyle paylaşmayan kadınların sayısı bilinmiyor.
Kadına yönelik şiddet, kontrol edilemeyen öfke sonucu ortaya çıkan bir şiddet türü olmadığı gibi kişisel bir mesele olmanın da çok ötesinde olup, cinsiyet eşitsizliğinin yol açtığı, eşitsiz güç ilişkisinden doğan toplumsal bir sorun olarak karşımızı çıkıyor.
Kadına şiddet sadece aile içinde kalmıyor kuşkusuz.
Kamusal alanda da şiddet var..
Kadınlar, toplum içinde ve devlet tarafından da şiddete uğruyorlar.
Kadına yönelik şiddete sadece 25 Kasım'da değil, her zaman karşı çıkmak, şiddeti sonlandırmak, her şeyden önce devletin görevi..
Bu noktada yapılan çalışmaların başarısı ise ortada..
Çünkü şiddet durmuyor, tersine cinayetlere kadar ulaşan bir hızla sürüp gidiyor.
Aslında 25 Kasım'ın kadına yönelik şiddeti önleme günü olarak belirlenmesi bile kaygı verici..
Kadına yönelik şiddetin en fazla görüldüğü illerden birisi olan Antalya'da bu anlamda ciddi bir çalışma yapılmadığı gerçeği de karşımızda duruyor.
Oysa Antalya'da başka kentlerin ve ülkelerin örnek aldığı projeler uygulanmaya çalışılıyor.
Antalya, Türkiye'nin bir vitrini olduğu için bu konuya gereken önemi verilmesi gerektiği de yadsınamaz bir gerçek..
Kadına şiddeti sadece sözle değil, eylemle, uygulamayla önleme konusunda Antalya'nın farklı bir yaklaşım göstermesinin şart olduğunu da vurgulamak gerekli..
Bunun için de öncelikli görev kadınlara ve de siyasi partilere düşüyor..
Kadına daha çok temsil hakkı verilerek Antalya, pek çok projede olduğu gibi öncülük yapabilir..
Dileriz kadına yönelik şiddeti önleme girişimleri sözde kalmaz, eyleme geçirilir..
Antalya gibi bir kentte şiddetin öne çıkması endişe verici..
Şiddeti önlemek de öncelikle kenti yönetenlere düşüyor..