“Sevgili
Anadolu” (*) eski AKP Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın kitabının adı. Temiz bir Türkçe ile yazılmış, roman gibi
akıcı, merakla okunan, daha çok anı tadında bir kitap.
Yakın dostum
olan ve İstanbul Hukuk Fakültesi birinci sınıfından itibaren dört yıl birlikte
okuduğumuz yazar; 1976 yılında Türkiye’nin ve CHP’nin en genç İl Başkanlarından
birisiydi: İyi biliyorum. Çünkü ben de öyleydim (Antalya CHP İl Başkanıydım).
İkimiz de İl Başkanı olduğumuzda 28 yaşındaydık.
Ertuğrul
Günay, önce İl Başkanı, sonra Ordu Milletvekili olarak 1977 yılında başladığı
üst düzey siyasette CHP Genel Sekreterliğine kadar yükseldi. Son olarak CHP
Genel Başkan adayı oldu, kaybetti. O kurultayda ben de Ertuğrul Günay’ın parti
meclisi listesinde birinci sıradaydım.
Aradan bir
süre geçtikten sonra Ertuğrul Günay CHP’den ihraç edildi.
Milletvekili
olduğum sıralarda Ertuğrul Günay ile bir uçak yolculuğunda karşılaştık.
Kendisine; “eğer CHP’de kalsaydın genel başkan olurdun” dediğimde, “ihraç
kararının iptali için dava açtım ama o zamanki CHP Genel Sekreteri davayı
bizzat takip etti, yargıçlar etkilendi, davayı kaybettim” dedi.
Her ne kadar
CHP’den uzaklaştırıldıktan sonra AKP’ye girmesi ve Turizm Bakanı olması içimize
sindiremediğimiz bir olay ise de Türkiye müzeciliğine yaptığı katkı ve bakan
olarak başarısı yadsınamaz.
Bu kitabını
bir “bakanlığının hesabını verme” olarak da kabul edebiliriz. Kendi
düşüncelerine zıt bir siyasal partinin Turizm Bakanı olmak hem zor hem de
engelli bir olaydır. Bu nedenle kitabın daha çok bize, CHP’lilere yönelik
olarak yazıldığını düşünüyorum.
Kitapta;
yazarının yurt sevgisi, Anadolu sevgisi yanında Ertuğrul Günay’ın sevinçten
ağladığı başarılarını da okuyorsunuz. Türkiye’nin her köşesinde tarihi
yapıtların korunması, çağdaş müzelerin yapımı, tarihi yapıtların sergilenmesi
konusunda çalışmaların tanığı oluyorsunuz.
Bir ay kadar
önce gittiğim Hatay’daki Müzenin ve Müze Otel’in hâlâ etkisinden kurtulamadım.
Fransa’daki Louvre Müzesini gezdiğimde gördüğüm müzeciliğin bir benzerinin
ülkemde gerçekleştirilmesi beni çok memnun etmişti. Fakat Gaziantep’deki
Mozayik Müzesinin, Hatay Müzesinin Ertuğrul Günay’ın gayretleriyle ve
katkısıyla gerçekleştirildiğini bilmiyordum.
Kitapta Türkiye’nin
her yanındaki güzellikler, tarihi kentler, Anadolu’nun dört bin yıl önceki
başkentinden, Bergama sunağının geri getirilmesine, Antalya Demre’den
Antakya’ya; Karadeniz’den, Ordu’dan Van’a kadar bir rüya âleminde geziyorsunuz.
Yüz yılın
arkeolojik keşfi olarak Hekatomnos Lahdinin bulunmasını İndiana Cons filmi gibi
izliyorsunuz. Diyor ki “Bin metre karenin içinde, 2400 yıl önceye inen Karya
lahdi, 2000 yıl önceden kalmış Roma mozaikleri ve 500 yıllık bir geleneği
sürdüren Milas evleri üst üste, yan yana yer alıyor. Yerin 10 metre altında
bulunan Karya Lahdini dünya “Yüzyılın Arkeolojik Keşfi olarak kabul etti. Tümü
bizim toprağımızda ve bize emanet!”…
Binlerce yıl
öncesinde oluşmuş doğal bir gölü define aramak için yok eden çarpık zihniyet Türkiye’deki
tüm tarihi yapıtların tehlikede olduğunu gösteriyor. Floransa (İtalya);
sokaktaki kaldırım taşlarının hangi yıl döşendiklerini kayda geçirip tek taşını
bile ziyan etmeyen düşünce zenginliğiyle her yıl milyonlarca yabancının
bıraktığı paralarla sokaklarından altın akan bir şehir haline gelmiştir. Biz de
ise altınlar heykellerin içinde, göllerin dibinde, Uzungöl’ün etrafına dökülen
betonlarda aranıyor.
Böyle bir
ortamda bakanlık görevi yapan Ertuğrul Günay’ın kitabıyla bir kez daha
Türkiye’nin büyük bir açık hava müzesi olduğunun farkına varıp gidemediğiniz ne
kadar çok yer olduğunu görüp hayretler içinde kalacaksınız.