“ Hiç iyi değilim. Hatay  yerle bir oldu. Her yer yıkık harabe. Sağlam bina, ev kalmadı. Binlerce bina, ev yıkıldı, binlerce insan öldü. Hayat durdu. Hiçbir şey çalışmıyor. Açık bir fırın, bakkal, market , mağaza yok. Her şey çöktü  bitti. Dolmuşlar bile çalışmıyor. En çok tarihi yerlerimize üzülüyorum. "

Onlarda yıkıldı. Hastaneler de çöktü. Bankalar, okullar, oteller her şey. Bir eczane bile yok. İnsanların yarısı öldü. Kurtulanların çoğu kaçtı, göç etti. Kalanlar da çadırda kalıyor. Yardımlarla geçiniyor. Buraların savaş alanından hiçbir farkı yok. Terminal de çöktü. İlçeler arası araç çalışmıyor.  60 yıl geriye gittik. Belki de 100  yıl. Depremden yıkılanlar dışında kalan binaların hepsi ağır hasarlı. Yüzde doksanı yıkılacak. Bizim ev de ağır hasarlı. Biz yaralı kurtulduk. Şu an çadırda kalıyoruz. Artık hayata umutsuzca bakıyorum. Hayatımız allak bulak oldu…”

Bu yazdıklarım Antakya’da yaşayan bir dostuma ait. Deprem gününde telefon etmiştim açan olmamıştı. Mesaj çekmiştim, nasıl olduklarını sormuştum. Uzun süre cevap alamamıştım. Günler sonra yukarıdaki mesajını aldım. Yazdıklarını sizlerle paylaşmak istedim. Depremzedeler, büyük felaketin ilk şokunu atlattıktan sonra Antakyalı dostum gibi seslerini çıkarmaya başladılar. Travma içindeler. Büyük felaket sonrası gözler siyasilerde.  Takındıkları   tutum  dikkatle izleniyor.

 Başta CHP, muhalefet   partilerinin  liderleri ve kadroları deprem bölgesindeler. Halkın içinde dolaşıyorlar, dertlerini dert ediniyorlar. Sorunlarını dillendiriyorlar. Seslerine  ses oluyorlar. İktidar kanadı ise  başta Cumhurbaşkanı Erdoğan  büyük felaketin  yükünü her açıdan omuzlarında hissediyor. Bu ağır yükü taşımakta ve krizi yönetmekte zorlanan iktidar, muhalefete karşı tavrını daha sertleştirdi.  Depreme ilişkin eleştirileri  kabulde zorlanmaktalar. Eleştiride bulunanları yakından takip ettiklerini, defter tuttuklarını, günü geldiğinde tuttukları defteri açacaklarını   söylemekteler. Öfkeyle muhalefete çirkin sözlerle saldırmaya kalkışmaktalar.  Gerçekleri yansıtmaya çalışan  muhalif medyayı bölgede baskı altına alıyorlar.  Özellikle   Halktv, Tele 1 ve KRT gibi muhalif kanallar, RTÜK ‘ün  ağır cezalarına maruz kalıyorlar. İnternet üzerinden iletişimin,  arama kurtarma çalışmalarının devam ettiği bir dönemde daraltılması,  karar almada ne denli sıkıntılar, açmazlar  yaşandığının bir örneği.  

Cumhurbaşkanı, MHP lideri Bahçeli ile birlikte  çok büyük kayıplar veren şehirlerden biri olan Adıyaman’a gitti depremden günler sonra. Cumhurbaşkanı, başlangıçta çeşitli nedenlerle deprem bölgelerine zamanında ulaşılamadığını, aksaklıklar, gecikmeler yaşandığını   kabulle, helallik istedi. Bu arada, Türkiye’nin, sosyal hukuk devleti olduğunu unutarak, depremzedelere sadaka dağıtır gibi para dağıtması,  Bahçeli’nin de, tepkisini dile getiren acılı bir depremzedeyi azarlaması ve sessizlik istemesi kamuoyunda tepki ile karşılandı.

 Sessizlik istemeyen insanlar , gelen   maddi ve diğer yardımların  nerelerde, nasıl kullanıldığını merak ediyor . Şeffaflık istiyorlar. Denetleme istiyorlar. Yaşanan felakette payı olanlardan, yasaları göz ardı edenlerden, yamuk yapanlardan  hesap sorulsun istiyorlar . Yıkımdan sorumlu olarak   siyaset, yerel yönetimler, müteahhitler üçgeninden söz ediyorlar. Ancak iktidar sahiplerince  büyük felakette  yaşananlar, kader planına  bağlanıyor. Kimi sorumlular görmezlikten geliniyor. Gerçekleri dile getirenler  susturulmaya çalışılıyor. Denetlenmekten, hesap sorulmaktan, eleştirilmekten pek haz edilmiyor.

Depremzedeleri KYK yurtlarına yerleştirmek bahanesiyle, yurtta kalan öğrenciler çıkartıldı. Üniversitelerde on-line sisteme geçilerek,  öğrenciler evlerine gönderildi.  Güzide futbol takımlarımızın maçlarında  ( Fenerbahçe ve Beşiktaş) seyirciler depremzedelerle dayanışmalarını anlamlı bir biçimde gösterdiler. Bu arada    tribünlerden seslendirilen “hükümet istifa” şeklindeki protestolara   Bahçeli’nin sert tepkisi üzerine akla ziyan gelişmeler yaşandı. Öte yandan, sistemin daha palazlandırdığı, sistemi besleyen kimi holdinglerin,  felaket bölgesinde açılacak  ihaleleri de üstlenecekleri söyleniyor. Sistemin holdingleştirdiği, halkımızın vicdanının sesi  tarihi Kızılay, depremzedelere yardımlarıyla değil, çadır ve gıda maddeleri tacirliği ile gündemi işgal ediyor.

Bu koşullarda, hayata umutsuzca bakan  Antakyalı dostum ve onun gibi felaketzedelerin yaralarını sarmak , kendilerine umut vermek için, iktidarın ne planladığı, ne öngördüğü bilinmiyor. Bilinen, görünen şu: Sistemden güç alan  iktidar partisi , seçimlere doğru yol alınan bu zor, sıkıntılı   süreçte, eleştiri istemiyor, denetlenmek istemiyor, hesap sorulsun istemiyor. Dikensiz gül bahçesi istiyor. Sessizlik istiyor. Giderayak.