Atalar derler ki, "Sebepsiz kuş uçmaz!.." ne kadar çok doğru. Olayın doğru olması yetmez. Günümüzde bir de bunun kamuoyuna açıklanması ve anlatılıp, güven sağlanması boyutu var.


Şimdi desem ki, 1'inci Dünya Savaşı neden ve nereden çıktı?

 

Tarih kitapları ayrı bir yanıt verir, dünya ekonomik sistemi ayrı bir yanıt ve 1917 Bolşevik Ekim Devrimi ayrı bir yanıt verir.

 

Resmi Tarih kitapları "Avusturya-Macaristan tahtının veliahtı Arşidük Franz Ferdinand'ın 28 Haziran 1914'te Gavrilo Princip adında Sırp milliyetçisi tarafından, Saraybosna'da öldürülmesi" der.

 

Bu bir düz mantıktır. Çünkü olayı böyle açıklamak hem kolay hem de sıradan insanlar için anlaşılır ve de en önemlisi vicdanidir.

 

Peki Diyalektik ve Tarihi Materyalizm bakış açısı ile olayı sebep sonuç ilişkisi açısından incelersek, ortaya ne çıkar. Koskoca bir dünya ekonomik bunalımı ya da kapitalizmin, sistem ve ekonomik bunalımı ortaya çıkar.

 

İşgaller, parçalanan imparatorluklar. Sanayi devrimi.

 

2'inci Dünya Savaşının sebebi ne desek, orada da bir başka alem. Bir yandan sanayi devrimi olmuş, diğer yandan 1917'de Bolşevik devrimi; bu arada da pazar ve hammadde kaynakları daralmış, Kapitalist sistem faşizmin sırtına binmiş gidiyor.

 

Döneme ilişkin öyle basit senaryolar üretmek pek kolay olmuyor.

 

Sonra, Sosyalist Dünya'nın karşısına da, bir yanda Marshall yardımları, Fulbright Eğitim Bursları ve Yardımları ile yeni bir dünya; sonunda da al sana iki kutuplu dünya. Ve dünya ABD ve Rusya arasında pay ediliyor ve herkesin ne düşerse kısmetine.

 

Emperyalist aşamaya ulaşan Tekelci Kapitalizme bu da yetmiyor ve "soğuk savaş" dönemi denilen süreci 1990'ların başında bitiriyor ve Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku/Sovyet Bloku denilen blok parçalanıyor.

 

Çin içten içe, biraz Sosyalizmden biraz Kapitalizmden piyasacı yeni bir ekonomik sistem yaratmaya çalışıyor.

 

Dünyada iklim krizi baş gösteriyor. Yememiş ki COVID uluslararası salgını başlıyor.

Kapitalist sistem kendi düzenini kurmaya çalışıyor ama bu kez işler pek öyle dilediği gibi olmuyor.

 

Çin, Hindistan bir başka telden çalıyor ve milyonlarca Dolarlık ABD Dolarına ve tahvillerine sahip oluyorlar.

 

Bu arada Rusya, Devlet Başkanları Putin ile birlikte sosyal ve ekonomik olarak toparlanmaya başlıyor ve Dünyaya da sık sık birçok alanda mesajlar veriyor.

 

Pazar ve Kaynak sıkıntısı ABD ekonomisini iyice sıkıştırıyor ve artık "Küresel Ekonomik Kriz" lafları dolaşmaya başlıyor.

 

Rusya, Doğal Gaz ve Petrol kaynaklarını stratejik olarak planlayıp kullanmaya başlıyor ve Türkiye de dahil birçok Avrupa ülkesi ile ikili anlaşmalar imzalayarak bir yandan ekonomik olarak güz elde ederken, diğer yandan da ABD'nin denetimi olmasa da ilişkisindeki bir çok ülke ile ekonomik ve ticari bağlar kuruyor.

 

NATO, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (North Atlantic Treaty Organization), soğuk savaş döneminin en önemli gücü idi. 4 Nisan 1949, Washington,-ABD'de kurulan ve merkezi Brüksel-Belçika'da kurulan ve ABD, Almanya, Arnavutluk, Belçika, Birleşik Krallık, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Fransa, Hırvatistan, Hollanda, İspanya, İtalya, İzlanda, Kanada, Karadağ, Kuzey Makedonya, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovakya, Slovenya, Türkiye, Yunanistan'dan oluşan NATO'nun karşısında bu kez de, 14 Mayıs 1955'te Sovyetler Birliği, Macaristan, Çekoslovakya, Polonya, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk ve Doğu Almanya'nın imza koyduğu Varşova Paktı kurulmuştur.

 

Soğuk Savaş Dönemini bitiren süreç, 1991'de SSCB'nin dağılması ile başlar ve üye devletlerde sosyalist rejimden çok partili parlamenter rejimlere geçilmesi ile sürer. Böylelikle de, Avrupa'nın iki bloklu yapısını siyasal bakımdan ortadan kalkınca, Varşova Paktı da doğal olarak, 1 Temmuz 1991'de dağılır ve tarihe karışır.

 

Kapitalist sistem kendi içinde tekelci ve rekabetçi sürecini yaşarken, Sosyalist sistem içinde yer alan Rusya ve Çin de kendilerine yeni birer dünya düzeni kurarlar.

 

ABD, ekonomik ve politik gücünü de kullanarak Rusya'nın sınırlarına kadar gelir dayanır. Çin dünya ekonomisi içinde üretim alanında çok önemli bir yer edinir.

 

Tüm dünya, ucuz iş gücü diye kendi ülkelerinden fabrikaları kapatıp, buralarda üretime başlayınca, dünya ekonomik sistemi de karmakarışık oldu.

 

Kapitalist sistem bunalımını yaşarken, ABD tek başına karar mekanizmaları geliştirerek çıkış yolları aramaya başladı.

 

Ve gelip, eksi Rusya toprağı Ukrayna'ya kadar dayandı.

 

Arkasına NATO'yu alamayan ve Atatürk döneminde 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile de, İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinde kontrol ve savaş gemilerinin geçiş haklarının düzenlenmesi ile de eli kolu bağlı kalan ABD, RUSYA karşında bir çıkmaza düşmüştür.

 

Umarım olmaz ama bana öyle geliyor ki, hoş geldin 3'üncü Dünya afedersiniz PAYLAŞIM SAVAŞI.

 

Yeni bir dünya kuruluyor da, umarım İsmet İnönü'nün dediği gibi Türkiye'nin de yerini alacağı bir dünya olur.

 

Siyasiler farkında mı bilemem de.