Yaşam, yaşam senfonimizin içinde ki tesadüflerin bir
konçertosudur. Hep bir şeyler, birleri ile yaşar, çalar söyler, dinleriz
namelerini bazen tek başımıza, bazen de hep birlikte.
--Nedenini ve niçinini zaman ile anladım ama benim yaşam
konçertom, biraz da tesadüflerin art arda dizilmesi imiş.
--Oysa ne güzeldi Torosların bir ovasına bağdaş kurmuş
bir köyde doğmuştum. Hani ekmek elden, su da sahiden o zamanlar Söğüt
Gölündendi. Gencer yaylasından, Gürleyik’ten geleni saymazsak.
--"Eee artık Üniversiteye git artık"
dediklerinde, asıl yaşam senfonisinin çalmaya başladığını konçertolardan
öğrenecektim.
--Üniversite bitmiş, Ankara'da kalmak gerekmişti. O
zamanlar, isminin önüne bu günkü unvanlarını daha sıralamamıştı bana iş
konusunda referans olan sevgili Hocam.
--Bugünün Prof.Dr.Metin Gürkanlar'ı, o zamanlar Avukat,
Hukukçu ve Yönetici Metin Gürkanlar idi.
--Bana Ankara'ya gittiğinde "SBF'nin Dekanı Prof.Dr.
Cevat GERAY'ı gör, selamımı söyle, sana yardımcı olur" demişti
--Cevat Hoca benim ile ilgilendi ama o zamanlar yapılacak
pek de bir şey yoktu, ama benim yaşamıma girmişti.
--Aradan yıllar geçmiş ben, bazen ayrılan, bazen de
birleşen bir Bakanlıkta başlamıştım çalışmaya. Yine başka bir Hocam'ın (Prof.Dr.
Emel Doğramacı) referansı ile.
--Sağ iktidarlar, koalisyonlu sol iktidarlar dönemi
başlamıştı. Ben de o zamanlar Bakanımız Mesut Yılmaz'ın imzası ile atanmıştım o
görevime. (Ne acıdır ki, o kadar bürokratik yaşamımda , son 7 yıllık sayın
Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer'in Cumhurbaşkanlığı dönemi atamam hariç,
hiç bir solcu bakanın döneminde bir üst kadroya atamam yapılmamıştı ne yazık.
--Zaman zaman hızlı söylemleri ile gündeme gelen bir
Milletvekili Bakanımız olmuştu ama, eyyamcılar ve gammazcılar sayesinde
bendeniz de "FAŞİST" olup yaftalamıştım. Bu gün ben hala soldayım da,
beni suçlayanlar kim bilir nerede?
--Bakanlık Binasının girişinden sekreterime telefon
gelmiş, "Cevat Geray diye bir hoca gelmiş, Müdür bey ile görüşmek
istiyor" diye. Sevgili sekreterim Derya (ABD'de kulakların çınlasın)
geldi: "Efendim Cevat Geray Hoca gelmiş " diye.
--Kendisini asansör kapısında karşılamamdan rahatsız
olmuştu ama, içinden de sevindiği belliydi.
--Yaşam ne garip şey diyecek olsam, Ahmet Kaya'nın,
annesine sorular sorduğu "ŞAFAK TÜRKÜSÜ" isimli türküsü gelir aklıma.
--Hoca beni tanımamıştı ama ilgimden de memnundu.
--Üst düzey Türkiye Bürokrasinin büyük çoğunluğu
öğrencisi idi. O ihtişamlı Hocanın ağzından söyleyeceğini bir türlü
alamıyordum. Biri iki bardak çay derken üzügün bir ses tonu ile.
--"Bak oğlum, ben buyum, (o zamanlar yeni bir evlilik
yapmıştı) ve eşim de çalışmak istiyor ama iş bulamıyorum. Bazı Bakanlara
söyledim ama, henüz bir yanıt gelmedi. Bir yerde, senden bahsettiler, git o
senin işini halleder dediler ve ben de geldim"
--İnanılmaz bir şeydi. Belki bu yazıyı okuyan bazıları
için çok garip gelecek ama, sayfamda önceden çalışma arkadaşlarım var, onların
bazıları anımsayacaktır. Koskoca SBF'in Cevat Hocasının sorunu ben kıytırık
müdür çözecektim.
--Ve çözdüm de. Hoca da çok mutlu olmuştu. İş bittikten
sonra, ben de kendisine daha önce Metin Hoca aracılığı ile geldiğimi ve kendisi
özel olarak da tanıdığımı anlattım. O zaman yapacak bir şey yoktu ama, yine de
biraz buruktu ama mutlu olmuştu.
--Daha sonra Hoca ile nerede ve ne zaman karşılaşsak onda
ki yerim çok özeldi.
--Hocam çok özel bir insandı. Eşinin iş durumundan
dolayı, sanki bana bir minnet borcu varmış gibi davranırdı. Oysa yaptığım
onlarca işten biri idi benim için.
--Ama sevgili Hocam, o kocaman cüssesi ve karizması ile
beni ezmemek için sanki bir kuş oluverirdi, beni görünce. Ama bu koskoca Cevat
Geray idi. Bu ilgiyi hak etmediğim demeyeceğim ama, hocamın göstermesine gerek
yoktu ki. Biz onun için ne yapsak her zaman biraz eksik olurdu oysa.
--O yüzden uzun yıllar, sevgili Hocam ile zorunlu
karşılaşmalar dışında hep ondan beni görmemesi için uzak dururdum.
--O koca Dev Adamın ihtişamlı saygınlığı karşısında
ezilmemek için. Bilmem ki, o günler, ona bu konuda "ipe un serenler"
bu gün onun için ne muhteşem anılar anlatıyorlardır!..
--Yaşamak, nefes alıp vermek, yemek içmek değil. Yaşmak,
bu dünyadan göçüp gitsen de, ağırlığın ve saygınlığın altında hala birilerine
kendini anımsatmak olsa gerek.
--Değil mi sevgili Hocam Prof.Dr. Cevat Geray.
--Sevgili Prof. Dr. Metin Gürkanlar Hocam, belki şu an
derste olabilirsin ama, kulakların çınlasın emi!..