Sizlere 1 Temmuz Kabotaj (Denizcilik)
Bayramını anlatacaktım, fakat tam da bugün bir Mahkeme kararı her şeyin önüne
geçti: Ergenekon Terör Örgütü davasında
tüm sanıkların aklanmasına karar verildi. Bütün televizyon kanalları, radyolar,
gazeteler, basın herkes bununla uğraşıyor. Bir bomba gibi patladı, sesi tüm
Türkiye’yi sardı…
Başından beri yıllardır böyle bir terör örgütü
olmadığını; hayali bir örgüt için, Türkiye’nin Ordusunun, Yargısının, Emniyetinin
tasfiye edildiğini yazmıştım. Ne kadar haklıymışım demiyorum. Zaten öyleydi.
AKP iktidarı bunu bilerek, arkasındaki emperyalist güçlerin desteğiyle ve
kamuoyu oluşturmasıyla gerçekleştirdi.
Kararı neden bir ay önce değil, bir ay sonra
değil tam da Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun “halk ordusu” olmaktan çıkarılıp
“paralı ordu” haline dönüştürüldüğü bugünlere denk getirdiler?
Askeri Liselerin kapatıldığı, Kurmay Subay
yetiştiren Harp Akademilerinin kapatıldığı, Deniz Kuvvetlerinde tek amiral
kalmayıncaya kadar tasfiye edildiği, Gülhane Askeri Hastanesinin askeri hastane
olmaktan çıkarıldığı ve son olarak 130.000 askerin, askerlik süresi
kısaltılarak altı ayda terhis edilmesiyle ordumuzun mevcudunun neredeyse
PYD’nin Kuzey Suriye’de oluşturduğu Amerikan destekli gücünün seviyesine
indirildiği bir zamanda, AKP’nin 17 yıllık zulmünün fotoğrafı olan “Ergenekon
Davası” kararı açıklandı.
Bir hukukçu olarak, bir siyaset adamı olarak
büyük endişeler içindeyim.
AKP iktidarı, Amerika Birleşik Devletleriyle
yakınlaşma uğruna, orduya son darbesini vurdu. ABD bir taşla iki kuş vurdu. Hem
on yılda bir; uygarlık ve demokrasi yolunda ilerleyen halkımızın önünü kesen
askeri darbeleri yaptırdı hem de bu darbelerin halktaki tepkisini kullanarak
gerçekten ABD’ye karşı ulusumuzun bağımsız ve özgür olmasını sağlayan ordumuzu,
tüm kurumları ve unsurları tasfiye etti…
Şimdi gelelim Ergenekon örgütü davasına…
Bildiğiniz gibi “Ergenekon Destanı”
Türklerin var oluş destanıdır.
Efsaneye göre, dağlarla çevrili bir ülkede
yaşayan Türkler; artık buraya sığmaz olunca, bir kurdun yol göstermesiyle,
demir dağları eriterek özgürlüklerine kavuşur.
Bu efsaneyi “Terör Örgütü”ne indirgeyerek
Türklerin varoluşlarını alaya almak; ancak emperyalist Amerika Birleşik
Devletlerinin Panama’da açtıkları “Kontr-Gerilla” okullarında, kendi ülkelerine
ihanet için yetiştirdikleri, eğittikleri, zehirledikleri başka ülkelere ait gençlerin
beyinlerine kazıdıkları “bir ulusun kendine olan güvenini yok etme” taktiğidir.
Ne yazık ki bu aklama (beraat) kararının
açıklanma zamanını da aynı odaklar, ordunun tasfiyesine ilişkin son darbenin
hissedilmesini önlemek için kullandılar.
AKP iktidarı sürekli aynı taktiklerle bir
baskı rejimi yarattı.
Önce Ergenekon Terör Örgütü yalanı,
arkasından “Balyoz Davası” yalanı, arkasından “Sarıkız Davası” yalanı, daha
sonra 15 Temmuz Fetullahçı Terör Örgütünü tasfiye gerekçesi ve şimdi son olarak
da kendiliğinden oluşan ve gelişen demokratik gösterilere uydurulan “Gezi
Davası Terör Örgütü” yalanıyla her dönem, her bir yurttaşımızı, bunlardan
birisiyle ilişkilendirerek yıllarca, iddianamesi bile yazılmadan tutuklu olarak
zindanlarda çürütme tehdidi altında tuttu…
Bakınız, Sevgili Mahfi Eğilmez; tamamen çivi
yazılı, kil tabletlerin okunmasıyla oluşturduğu “Anitta’nın Laneti” isimli bir
kitap yazdı.
Bundan üç bin sekiz yüz yıl önce Anadolu’da
parlak bir uygarlık kuran Hititlerin Kralı Anitta…
Yukarıda anlatılanlarla ne ilgisi var
diyeceksiniz.
Var.
Sabrederseniz anlatacağım.
Anitta’dan sonra Hititlerin Kralı Labarna
olur.
“Labarna döneminin en büyük buluşu kuşkusuz
altı çubuklu iki tekerlekli hafif savaş arabasıydı.
Hafif savaş arabasını öteden beri biliyor ve
kullanıyordu Hititler.
Ama bu, öncekilere benzemiyordu. Çok daha
iyi yapılmış iki tekerleğe oturan, daha hafif ve kıvrak bir arabaydı.
Bu yeni tekerlekler, savaş arabalarına
inanılmaz bir hız ve manevra yeteneği veriyordu.
Piyade ordusunun yanında, artık, at arabalı
büyük bir ordusu vardı Hititlerin.
Bu arabalarla gidilen her savaşta düşmanı
dehşete düşürüyordu Hitit Kralı.
Savaş arabalarına üç asker binebiliyordu:
İlki atları sürüyor, ikincisi ok ve mızrak kullanıyor, üçüncüsü de kalkanıyla
diğer ikisini koruyordu.
Yenilmez bir armada olmuştu Hitit ordusu.
Düşmanların çoğu, Hitit ordusunun geldiğini
duyunca silah bırakıp teslim olmaya başlamıştı…”
Dünyanın en güçlü orduların birisi olan Türk
Ordusunu; askerinin başına çuval geçirilen, , otuz-otuz beş yılda yetişmiş
komuta kademesinin tamamı yok edilen, kendi buluşlarıyla dünyanın en çevik
korvetlerini üreten Amirallerinin tamamı gerçek dışı bahanelerle tasfiye
edilen, Kendi buluşu olan dünyanın en güçlü tanklarını üreten “Tank ve Palet
Fabrikası”nın yabancılara satıldığı bir orduya dönüştüren AKP iktidarının Yöneticilerini,
Kral Labarna ile kıyaslayın bakalım…
Ne sonuca vardınız?