Milli Eğitim Bakanlığı'nın tarikat ve cemaatlerle imzaladığı protokollere tepkiler devam ediyor. Çeşitli kurum ve kuruluşlar yayınladıkları bildiriler, yaptıkları açıklamalarla Bakanlığın bu tutumunu kınıyor. Gençler tepkili, veliler kaygılı, vatandaş endişeli. Bu çerçevede, Bakan Yusuf Tekin, "Mülkiye 68. Kuşak" tarafından kınanarak, istifaya davet edildi. Mülkiye 68. Kuşak' tan Kasım ayındaki bir yazımda bahsetmiştim. Dünyanın pek çok yerinde Üniversite öğrencilerinin daha özgür, daha barışçıl ve daha eşitlikçi bir dünya için mücadele başlattıkları yıldı 1968. Türkiye' deki öğrenciler de dünyada esen bu rüzgardan etkilenmişlerdi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) öğrencileri Türkiye'deki hareketin öncüleri arasındaydı . Bu üniversite öğrenciler daha sonra 68 Kuşağı olarak anıldı.
Geçen zamana rağmen o yıllarda öğrenci olanlarda 68 ruhu capcanlı. Ülke sorunlarından kopamıyorlar. Gelişmeleri hüzünle, kaygıyla yakından izliyorlar. Eskiden tepkilerini meydanlarda haykırırlardı. Bugünlerde görüşlerini sosyal medyada paylaşıyorlar. Mülkiyeli kardeşleri Bakan Yusuf Tekin'in tutumu şu sıralar onları son derece üzüyor. Sonunda dayanamadılar Bakanın tarikat ve cemaatlerle işbirliği yapmasını kınayan bir bildiri yayınladılar. Bildiriyi 300 ü aşkın o yıllarda mezun olmuş Mülkiyeli imzaladı. Aralarında geçmiş yıllarda kamuda ve özel sektörde üst düzey görevler almış, sorumluluklar üstlenmiş seçkin, değerli emekli insanlar var.
Bildirinin giriş kısmında :"Tarihte bütün Türk Devletleri Tarikatlar marifetiyle yıkılmıştır" denilerek, bu devletlerin adlları sıralanmakta. Tarikat ve Cemaatlerin, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin kuruluşu sonrasında çok sayıda isyan çıkardıkları kaydedilmekte. Mustafa Kemal Atatürk'ün,Tarikat ve Cemaatlerin laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti için oluşturduğu tehdidi ortadan kaldırmak konusundaki kararlılığı 1925'te Kastamonu'daki şu sözleri ile vurgulanmakta: , “Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur.”
30 Kasım 1925'te, Tarikat ve Cemaatlerin yasayla kapatıldığı anımsatılan bildiride, yıllarca yeraltına inen Tarikat ve Cemaatlerin zaman içinde vakıf ve dernek olarak örgütlendikleri ve siyasilerin oy hesapları paralelinde güçlendikleri belirtilmekte. Bu ortamda, devlet içinde kendi paralel devletini kuran Fetullah Gülen Cemaati’nin devleti ele geçirmek için kalkıştığı 15 Temmuz 2016 darbesi, tüm canlılığı ile hafızalarda durduğu ifade olunmakta.. .
Suriye’de, Tarikat ve Cemaatlerin Emperyalistlerin de kışkırtması ile önce devlete karşı ayaklanmaları, sonra da birbirleri ile acımasızca savaşmaları sonucu milyonlarca insan katledildiğine işaret edilen bildiride, Suriye'deki gelişmelerden ve bu gelişmelerin ülkemize olumsuz etkilerinden de ders almayan yöneticilerin, tarikat ve cemaatlerin sırtlarını sıvazladıkları ve devlete adım adım yerleşmelerine göz yumdukları vurgulanmakta.
Bunun son örneği olarak da Bütçe görüşmeleri sırasında Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in TBMM sinde yaptığı konuşma gösterilerek..” Bakan Tekin, bu konuşmasıyla açıkça Cumhuriyete meydan okumuştur. Böylece anayasa’yı da ihlal etmektedir. Bakan Tekin bilmelidir ki, çocuklarımız ne dağa, ne de tarikatlara teslim edilecek birer varlıktır. Onlar için tek yol, aklı ve bilimi her şeyin üzerinde tutan, , tüm halkı kucaklayan demokratik, laik ve sosyal hukuk bir devlet bilincidir. Türkiye'nin bekası da buna bağlıdır. " denilmekte.Bildirinin sonunda Bakan, kınanıp, istifaya davet edilmekte...
Mülkiye 68. Kuşağın Bildirisini okurken düşündüm. O günlerde Mülkiyeli arkadaşları Barış vefat etmişti. Zaman yaprak dökümü zamanıydı. Toprakla bütünleşmenin zamanıydı. Eskiden toplanmak için Kurtuluş'tan Kızılay'a yürürlerdi. Şimdilerde toplanma yeri Karşıyaka idi. Yorgun, acılı yüreklerinde vatan sevdası 1968'deki canlılığını koruyordu. Bir yandan Barış ve sınır ötesinde şehit olan Mehmetçikler için üzülüyor, diğer yandan kaygı içinde ülke birlik ve beraberliğinin, barışın korunması amacıyla toplumu ve yöneticileri uyarmaya çalışıyorlardı. Dudaklarında 1968 de olduğu gibi Mülkiye Marşı: " Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz./ Ey vatan dinsin gözyaşların, yetiştik çünkü biz" ...
Mülkiye 68 Kuşak , Mülkiyeli kardeşleri Bakan Tekin'i istifaya davet ettiler. Pek çok benzer bildirilerde, açıklamalarda da Milli Eğitim Bakanı istifaya davet edildi. Ayrıca, yargıyı göreve davet edenler, STK adı verilen tarikatlar ve cemaatlerle imzalanan protokollerin iptalini isteyenler oldu. İlgili kurumların Anayasadan ve yasalardan kaynaklanan görev ve sorumluluklarını yerine getirmelerini bekleyenler, umut edenler de vardı. Mevcut koşullarda, bu isteklerin, beklentilerin gerçekleşme şansı var mı? Bu soruya sağduyu ile rasyonel açıdan yanıt aramaya çalışılmalı.
Bu çerçevede öncelikle Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ne zaman, hangi amaçla kurulduğu anımsanmalı. Diyanet İşleri 1924'te Atatürk'ün kurduğu bir kurum. Kuruluş amacı ise , yüzyıllarca dini duyguları tarikat ve cemaat gibi yapılarca sömürülen halkı dini açıdan aydınlatmak. Sahtekâr hocalara engel olmak amacıyla aydın din adamları yetiştirmek. Yani kurulurken milleti cahillikten ve din istismarından kurtarmak için kurulmuş.Tarikat ve cemaatler de 1925'te yasaklanmış. Bu itibarla kuruluşundan 100 yıl sonra da Diyanet İşleri Başkanlığı bu amaçlarını göz önünde tutmalı. Tarikat ve cemaat gibi yapılara karşı mesafeli davranmalı. Diyanet, fabrika ayarlarına geri dönmeli.
Keza, tarikat ve cemaatlerin tarihte ve yakın geçmişte yol açtıkları yıkımları hatırda tutarak, Milli Eğitim Bakanlığı da bu gibi yapılara karşı mesafeli davranmalı, sivil toplum görünümlü bu kuruluşlarla işbirliği yapmaktan kaçınmalı. Toplumda büyük tepki uyandıran protokolleri askıya almalı. Bakanlık çeşitli konularda başka kurumlarla işbirliği yapma ihtiyacı hissediyorsa, Diyanet dahil ilgili resmi kurumlarımızla istişare ederek bu gereksinimlerini karşılamalı. Keza başta öğretmenlerimiz, Bakanlığın engin ve zengin birikiminden en verimli şekilde istifade etmeli, eğitimle ilgili sivil toplum kuruluşlarının önerilerine kulak vermeli.
Protokol imzalanan tarikat ve cemaatler Bakanın belirttiği gibi sivil toplum kuruluşu statüsünde ise, dernek ve benzeri yapılara ilişkin mevzuatta yer alan hükümler, bu kuruluşlara karşı da uygulanmalı.Geçmiş deneyimler ışığında,faaliyetleri, yayınları yakından izlenmeli. Bu kuruluşların ticari faaliyetleri, verdikleri vergiler vs. keza ilgili, yetkili resmi kurumlarımızca yakın takibe alınmalı.
Oy hesaplarıyla tarikat ve cemaatlerin siyasete alet edildiklerinden de söz edilmekte. Siyasi partilerimizin, bu gibi yapıların siyasi desteklerini çok abartmamalı. Siyasi partilere oy veren muhafazakar seçmenlerin, bu tür yapıların desteği olsun olmasın , 1950'den bu yana görüldüğü gibi, gönül bağı olan bu partilere oy vermeye devam edeceklerdir. Bu itibarla siyasi partiler bu gibi yapıları yakın geçmişten de ders alarak siyasi amaçlarla kullanmaktan kaçınmalı. Böyle bir tutumun bu partilere oy vermeyen seçmenlerin oy tercihlerine yansımaları olabileceği de göz ardı edilmemeli.
Bu yazdıklarım çok iyimser öneriler olarak değerlendirilebilir. Şunu unutmayalım:
Anayasaya ve yasalara rağmen, tarikat ve cemaatlere ilişkin sürdürülen politikanın değişmemesi halinde toplumsal gerilimin, tepkilerin artması beklenmeli. Bu itibarla bu yönde gelişmeleri önleyebilmek amacıyla, hangi eğilimde, görüşte olursa olsun, insanlarımızın tümü kucaklanmalı. Gerilime, tepkilere yol açabilecek eylem ve söylemlerden kaçınılmalı. Toplumsal uzlaşmanın sağlanmasına çalışılmalı.
Türkiye Cumhuriyeti, insan hakları saygı temeli üzerinde kurulmuş demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Irk, din, etnik köken farkı gözetmeksizin tüm vatandaşların bireysel hakları Anayasayla ve diğer yasalarla güvence altına alınmıştır. Ülkemizin insanları, hangi kökene ve inanca mensup olurlarsa olsunlar, konumları ne olurlarsa olsunlar 100 yıllık laik Cumhuriyete sahip çıkmaları ve Anayasasına ve yasalarına saygı göstermeleri gerekir..
Devletlerin hayatında 20-30 yıl o kadar da uzun bir zaman dilimi değildir. Gün gelir anayasaya, yasalara uymayanlardan, toplumsal gerileme neden olanlardan, bağımsız yargı önünde hesap sorulur. Gün gelir zamanın yargıcı tarih önünde hesap sorulur. Tarih, laik Cumhuriyeti korumak için mücadele edenleri de, onu umursamayanları, toplumsal gerileme yol açanları, görev ve sorumluluklarını göz ardı edenleri de yazar.
Zaman, Türkiye Cumhuriyeti'nin birlik ve beraberliğinin ve toplumsal barışın korunması için uğraş verenlerin Atatürk'ün Türk Gençliğine Hitabını tekrar tekrar okumaları zamanı.