Bir reklam filminde “kontrolsüz güç, güç değildir” diyor. Doğrudur, kontrolsüz güç kaba güçtür, dehşettir, felakettir. Kontrolsüz güç, hukuk tanımayan, yargılanamayan güçtür.

         Millî iradenin temeli toplumun ortak iradesidir. Buna ‘meşruiyet’ yani ‘legalite’ denir.Ortak iradeyiiktidara eş tutmak yanlıştır. İktidar olmak size yalnızca milli iradeyi kullanma hakkını sağlar. O’nun yerine kendinizi koyma hakkını sağlamaz.

         Bu açıdan baktığımızda Türkiye Büyük Millet Meclisi, hilesiz ve dürüst seçimler sonucu oluştuğunda, Milli İradeyi temsil eder. Bunun içindeki bir çoğunluk olan iktidar

Anayasal çerçevede sadece milli iradeyi kullanma, hükümet etme hakkını elde eder.

         Anayasaya aykırı eylem ve işlemlerin odak noktası olduğu için Anayasa Mahkemesi tarafından para cezasına çarptırılmış olan AKP iktidarı, OHAL ilanından sonra, kontrolsüz güç haline gelmiştir. Bu gücü denetlemekle yükümlü olan Anayasa Mahkemesi “havlu atmıştır”, denetlemeyeceğini bildirmiştir.

         Olağanüstü Hal ilanından sonra, Anayasaya aykırı Kanun Hükmünde Kararnameler çıkarılabileceğine ilişkin Anayasa maddesinin bulunmasını gerekçe olarak göstermiştir. Oysa Olağanüstü Hal ilanı nedeniyle çıkarılan kararnamelerin sınırları vardır. Çıkarılacak KHK’ler, Olağanüstü Hal ilanına neden olan gerekçelerle sınırlıdır. Başka bir deyişle terörü bahane ederek devlet düzenini tamamen başka bir sisteme geçirme hakkı yoktur.

         Başka bir şekilde söylersek; terör gerekçesiyle ilan edilen OHAL durumunda, Medeni Kanunun kadınlara erkeklerle eşit haklar sağlayan maddelerini KHK ile değiştiremezsiniz. Bu veya benzeri durumlarda Anayasa Mahkemesinin iptal kararı vermesi gerekir. Ne var ki Anayasa Mahkememiz; kararlılık kazanmış önceki kararlarına aykırı olarak Hukuku tamamen ortadan kaldırmakta olan KHK’leri denetlemeyeceğini peşin olarak ilan etmiştir.

         Toplum “aymazlık, bağnazlık ve bilgisizlik pençesinde kıvranırken, ilkellik içinde çırpınırken, kaba gücün etkinliği egemenliğe dönüşürken hukuka kim aldırır? Toplumsal bir aydınlığı simgeleyen hukuk, gerçek bağımsızlığın, özgürlüğün, ulusal egemenliğin kaynağıdır. Kamu düzenini sağlayan, ulusal dayanışmayı kuran ve çağdaş nitelikleri kazandıran hukuk, cumhuriyetin, cumhuriyet de demokrasinin özüdür. Demokrasiye katlanamayanlar, zorbalıktan kurtulamayanlar, kişisel, partisel egemenlik kurmak illetine yakalananlar hukuktan hoşlanmazlar. Hukuku engel görenler hukuka aykırı tutum ve davranışlarını sürdürmekten çekinmez, bildiklerini okurlar. Hukuka karşı çıkanların izledikleri yöntemler, yönetimlerini geçersiz kılar. Bu durumların nedeni eğitim ve öğretimin yetersizliğidir. Ümmetten ulusu yaratan Atatürk’ün ilkeleri göz ardı edildikçe, özde değil sözde Atatürkçüler kapıları doldurdukça, dinsel eğitim yeğlendikçe, devlet kurumlarında, üniversitelerde, kimi okullarda mesciltler gösteri ve yaranma namazcılarıyla dolup taştıkça, bilimin önemi yadsındıkça geri kalmışlıktan kurtulabilir miyiz? Hukuk, aykırılıkları, sakıncaları, yolsuzluk ve haksızlıkları önlediği, kötü sonuçlarını giderdiği için istenmez. Kendisinde insanüstü güç bulunduğu kuruntusuna kapılanlar, bencilliğin aynasında çirkinleşenler, giderek bataklığa gömülenler hukuktan hoşlanırlar mı? Sorumlu, yalnız hukuka ters düşenler değil, aynı zamanda hukuku etkin olmaktan çıkaran, bağımlılığı içine sindiren, yan tutan, etkilenmeye ve kandırılmaya açık, görev bilincinden yoksun kimi hukukçulardır. Kişilikleri oluşmayanlar her konuda olduğundan çok hukuk konusunda zararlıdırlar.”(*)

         Bugün, bir Anayasa Halk Oylamasına giderken, Anayasa dışı davranışlarla hukuku çiğneyen bir iktidarın yasa dışı eylem ve işlemlerini meşrulaştırmak amaçlanmaktadır.

         Millî İradenin sahibi Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve onu bir kişiye devretme yetkisi TBMM’de bile yoktur. Bütün kamu kaynakları, baskı, terör ve yanlı TV kanalları kullanılarak korkutulan, aldatılan, yeterli bilgi sahibi yapılmayan halkın iradesinin saptırılması halinde ortada, bırakınız millî iradeyi bir irade olduğu bile kabul edilemez.

         Bu da bir yana, ülkemizi bölme yetkisi tek kişiye verilmektedir. Bunun tehlikeleri anlatmakla bitmez. Eğer bu yetkiler daha önce bir kişide olsaydı, şimdi Doğu Anadolu Bölgesinde altmış bin kişilik Amerikan Ordusu da Orta Doğunun canına okuduğu gibi bizim de canımıza okuyor olacaktı.

         Bu Anayasa Halk Oylamasının en büyük tehlikesi kendi elimizle kendimizi bölme tehlikesidir, tıpkı kendi elimizle kendi ordumuzu tasfiye ettiğimiz gibi!...

        

(*)Yekta Güngör Özden,

Hukuk Devrimi Derken

Çağdaş Türk Dili Dergisi

Sayı:9 Kasım 1988 Sayfa:406