Her siyasi ve sosyal olayı laf ebeliği yapmadan tarihsel gölgesiyle birlikte incelemek gerekir. Macaristan da son seçimlerde neler oldu, nasıl ve neden oldu?
Sevgili Savaş paşam ikaz edince bildiğimiz bir iki unsuru aktarayım dedim. Ne de olsa 1986 dan beri bu ülkeyi ve insanlarını biraz tanıdım.
Çoğu Avrupalı tarihçiye göre geçmişte yaşlı kıtayı sarsan ve korkutan üç büyük akın olmuş.
Vikingler,
Sarazenler (yani Arap)
Ve Macarlar (8.-9. Yüzyılda)
Yani Avrupa tarihi ve Macarlar epey eski tanıdık, balık hafızalı olmadıkları için de günü değerlendirirken geçmişin izlerini görmezden gelmiyorlar.
Derine inersek ipin ucu kaçar,
Biz 1867 den başlayalım;
Doğusunda Rusya’nın homurtusundan rahatsız olan Macarlar, prens Bismark’ın da desteği ile Orta Avrupa da bir istikrar sütunu olarak Viyana ile bir araya gelmeye karar veriyorlar. Ancak vasal bir devlet olmayı kabul etmedikleri için de Avusturya imparatoru aynı zamanda Macar kraliyet tacını da takacak ve öyle anılacak diye de şart koşuyorlar.
Ve böylece tarihte bir eşi olmayan yeni bir devlet şekli yaratıyorlar; KAISERLICHE UND KÖNİGLICHE, kısaca KuK.
Büyük savaşın sonunda (1914-1918) ise bu yapı kendi iç dinamikleri nedeniyle çözülüyor.
Macaristan 1918 Ekim ayı sonu itibarıyla ateşkes için görüşmelere başlıyor ve 3 Kasım da ateş kes imzalıyor. O tarih itibarıyla imparatorluk yok olduğu için de cumhuriyet ilan ediliyor. Artık yapılacak tek şey Barış görüşmelerinin sonunu beklemek.
Bu arada pasifist hükümet 1,5 milyonluk orduyu terhis ediyor. Sanıyorlar ki Galipler bu savaşın manevi sorumluluğunu böylece başka yerde ararlar.
Ne var ki tamamen korumasız kalan sınırları bir taraftan Romenler, Sırplar, ve Çekler ve hatta Slovaklar tarafından delik deşik ediliyor. Daha barış anlaşması görüşmeleri sürerken Macaristan topraklarının ve halkının büyük bir kısmını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor. Bu arada şaşkın ve şavalak Sosyal Demokratları kafalayan Macar Komünist partisi Bela Kun adında bir Yahudinin şefliğinde Macaristan Sovyet Cumhuriyetini kuruveriyorlar.(Bela Kun kimliğini açıkça vurgulama nedenim anti-semitik bir içgüdü değil, ama ‘kediye ,kedi demek gerekir’)
Kun ve ‘Lenin’in oğlanları’ (Lenin’s boys) diye anılan bir grup Aslan Sosyal demokratları birkaç hafta içinde elimine ederek ‘Kızıl terör’ diye tarihe geçecek manasız bir baskı rejimi uygulamaya başlıyorlar.
Bu süre içinde Romen ordusu Budapeşte’ye giriyor. Milyonlarca Macar vatandaşı kan gölü içinde boğuluyor. Ülke, tahammül edilmez sıkıntılar içine sürükleniyor.
TRİANON Versay da bir saray, Macaristan ile olan görüşmeler orada yapılıyor, Fransız diplomatları Macar heyetine ‘her şeyi bize bırakın biz sizin için en iyisini yaparız’ diyorlar. Macarların fazla seçeneği yok kendi ülkeleri acımasız bir iç savaşın ve komşularının istila tehdidi altında inliyordu.
4haziran 1920 de Trianon anlaşması imzaladığında ülke feci bir hayal kırklığı içindeydi. Topraklarının 4 de 3ü, nüfusun 3 de 2si gitmişti. Kun ve adamları Macar halkına verdikleri sözleri tutmamışlardı, ahali eski sınırların korunmasını istiyordu, Kun ise komşu devletçiklerde, mesela Slovakya- yeni Sovyet cumhuriyetleri kurma peşindeydi. Macar ordusu birkaç gün içinde dağılmıştı. Kun iktidarı terk etmek zorunda kalmıştı. Şimdi bu talihsiz ülke de ‘beyaz terör’ başlamak üzereydi.
Ki Avusturya-Macaristan donanmasını son amirali, Horty adında biri çıkıp ülkede düzeni sağlamaya başlamıştı. Trianon , Macaristan devletini ciddi bir ekonomik kriz içinde de sokmuştu, ülkede refah düzeyi hızla düşmüştü. Macarlar butik hayatı her düzeyde seven bir milletti. Bu fakrü zaruret hali insanları mutsuz ediyordu. Derken Almanya da Hitler çıkmış; ‘bana destek verin bende size kaybettiğiniz tüm toprakları geri vereyim !’ demişti. (Aslında Romanya’nın elindekileri kast etmiyordu.) ama dediğini yapacak ve paramparça ettiği Çekoslovakya’dan, Polonya’dan ve bir miktar da Ukrayna’dan önemli toprakları verecekti. Ne var ki Adolf da savaşı kaybedince 1945 sonrası Macaristan yine 1919 sınırlarına dönmek zorunda kalmıştı. Üstelik şimdi yine Sovyet sistemi içinde Macaristan Halk Cumhuriyeti diye anılacaktı.
1956 devrimi ve getirdikleri Macarların bu oldu bitti işini kolay kabul etmeyeceğinin bir göstergesiydi.
Ülkeye 1986 gidenler Demir Perde ülkeleri arasında refah düzeyi en yüksek ülke olarak orayı göreceklerdi bu yüzden de Varşova paktının ‘mutlu barakası’ lakabıyla hatırlanacaktı.
Gelelim bugüne;
Macaristan sınırlarının hemen dışında 3-5 milyon Macar vatandaşı başka devletlerin zorunlu uyruğu olarak yaşıyor. Oysa bu insanlar yıllardan beri hem dillerini, hem geleneklerini satırına kadar koruyabilmişler.
Macar yurttaşlar Birliği adını alan bu günkü iktidar partisi bu siyasi potansiyeli kullanmak konusunda hem çok kararlı hem de çok mahir.
Macar ekonomisi, ciddi bir kriz içinde değil, ülkede işsizlik tehlikeli seviyelerin çok altında, paralarının istikrarı yerinde, dış borç kontrol altında, üretim son salgına rağmen düşmemiş. Oy tabanında Macar devleti içinde ayrım talep eden bir kitle yok. (Türkiye de hiçbir siyasi oluşum Kürt oylarını hesap dışı bırakamıyor) Macarlar, sağcısıyla solcusuyla Macaristan için oy veriyorlar.
Trianon da Fransızlardan, İkinci Dünya Savaşında Almanlardan, 1956 Ruslardan yedikleri golleri unutmuyorlar. Ülkede okur yazar tayfası nüfusun neredeyse 100 de 100ü.
Halk sadaka peşinde değil, evet medya hükümete yakın ama düzeysiz yalamalıklar yok. Kaldı ki Aslan sosyal demokratların elinde ki basın kaynakları da zorla ele geçirilmiş değil. Onlar kaptırmış.
Ukrayna savaşı nedeniyle oynak dansöz bir dış politika yerine ‘Ne Rusya yanlısıyım, ne Ukrayna, ben yalnızca Macaristan yanlısıyım’ diyecek kadar kurnaz ve kelimelerin heykeltraşı bir başbakan var.
Sistemin ana devreleriyle kendi siyasi ikbali için oynamıyor, mesela hiçbir zaman ‘Başkan Orban’ olmayı düşünmüyor. Seçimlere gölge düşürmüyor. Herkes rahatça oyunu kullanıyor ve muhalefet bile oy sayımından endişe etmiyor.
Brüksel ve politikalarından rahatsız, Brüksel bürokratlarının yetkisini aşırı buluyor. Ve bunu siyasi bir enstrüman olarak sıkça kullanıyor. Beri yanda Hıristiyan Avrupa değerleri savunucusu rolü ile kıtada ki muhafazakarların sempatisini kazanmayı beceriyor. Ama mesela bir kilise devleti kurmak gibi bir niyeti yok.
Muhalefet 6 parti bir araya geldi ama ne için geldi kendileri de pek bilmiyordu. Kuru aşure gibilerdi. LGBT hakları dışında hatırda kalan bir sloganları da yok gibiydi. Oradan duyduklarıma göre seçim konuşmalarında birbirleri ile ters düştükleri çokça durum olmuş.
Orban bunlar arasında net hedefler ile konuşmuş, yarım milyon Ukraynalı mülteci alarak komşuluk gereğini yapmış, Rusya karşıtı yaptırımlara katılmayarak da ekonomik gereği yerine getirmiş. (Doğal gaz ve petrol girdilerin de %60 üstü Rusya’ya bağımlı)
Son olarak Macaristan da ki politikacı profili ile ilgili kişisel bir anımı paylaşayım:
Ben Onursal Konsolos görevim esnasında defalarca bu güzel ülkede bulundum. Sosyal Demokratlar iktidar idi ve dünyanın her köşesinden konsoloslar davet edilmişti. Koca bir salonda sinema düzeninde toplanmıştık, ara molalarda koltuklar arasında sohbet ediyorduk, omuzuma bir kadın eli değdi, zarifçe yol istedi, geçti ön sıralarda bir yere oturdu, biraz sonra anons edildi ki
Ana!
Dış işleri bakanı imiş konuşma yaptı, indi kendi başına salondan ayrıldı gitti. Öğleden sonra gene molada koltuklar arasında koridorda sohbet halindeyken bu sefer genç bir adam kibarca selam verdi yol istedi o da geçti oturdu
Bir anons daha
Bu çocuk da Başbakan çıktı iyi mi?
En son 2013 de bu sefer konsolosları Macaristan meclis binasında topladılar. Ben koridor kenarında oturuyorum, yanımdan hızla bir adam geçti aşağı sıralara doğru, gitti orada bir yere ilişti, kimse selamlamak için ayağa kalkmadı, birkaç kişi baş selamı verdi o kadar..
Aa bir de baktık kürsüye davet edilirken Başbakan dediler…
Ne önünde koşturan şüreka, ne ardından yetişen özel kalem vesaire.
Viktor Orban..
Kürsüden gayet net oturaklı bir konuşma yaptı ve sözlerini şöyle bitirdi:
‘Ben devlet protokolü gereği başbakan olarak resmi konuşmamı kürsüden yaptım. Ama şimdi sorularınız almak istiyorum ve onun için de kürsüyü terk edeceğim, çünkü sizler, her biriniz bizden birsiniz ve ben de sizlerden birisiyim!’
Buyrun buradan yakın.