Sinema tarihinin unutulmaz filmlerinden biridir. ‘Doktor Jivago’ Boris Pasternak’ın o ölümsüz eseri muhteşem bir film müziği eşliğinde piyasaya sürüldüğünde gişe rekorları kırmıştı. Bildiğim kadarıyla da gelmiş geçmiş en iyi 100 filmden biri olarak anılıyor.
Genç kuşaklar için önce bu film ve arka planında ki hikayeden söz edelim: Boris Pasternak eski SSCB de bilinen bir yazardı, ama bu komünist arkadaşlar biraz tuhaftı, yazılan çizilen , söylenen her şeyin rejim lehine olması gibi acayip bir hevesleri vardı. İşin kötüsü bu heves yerini çoğu zaman teröre bırakıyordu. Yani yetkili adamın biri çıkıp;
’ulan sen bu devlete düşmansın!’
Diye ahkam kestiğinde,
‘o niye abi?’ diye sorma hakkın yoktu.
‘Niye olacak lan, sen hiç devletimiz lehine bir şey söyleyip de yazmıyorsun!’
‘ e geçenlerde şey ettiydim ya o sayılmaz mı? İşte iyi bir şey yaptığında onu da söylüyor, yazıyoruz e biraz eksik falan olursa onu da belirtiyoruz’
‘Tabi sayılmaz sen bu devleti sevdiğini her zaman her fırsatta söyleyeceksin be ahlaksız!’
Değerli insan Yağmur Atsız hep derdi; ‘otokrasi bir şeyleri söylememeyi değil, bir şeyi söylemeyi dikte ettirir.’
Lafı uzattık, bu Boris bir gün bir roman yazar adı Doktor Jivago, konusu Rus devrimi sırasında geçiyor. Aslında adam devrimi falan kötülemiyor, aklınca o günün şartları altında bir aşk hikayesini anlatmaya çalışıyor devrim arka fonda kalmış gibi. Ne var ki Komünist yetkililer öyle düşünmüyor eğer ‘devrimden’ bir şekilde bahis edilecekse yere göğe konulmamalı. Kitabın basımı falan yasaklanıyor …
Bu dediğim 1957 ler falan.
E Amerikalı CIA uyanık, madem Sovyet rejimi bu kadar çok uğraşıyor, ‘bir bakalım’ diyor. Sonunda kitap bir şekilde yurt dışına (İtalya) kaçırılıyor orada İngilizce ve Rusça bastırılıyor… ve diğer dillerde.
Derler ki CIA bir şekilde Nobel edebiyat ödül komitesini de kafaya alıp ödülü bu amcaya verdiriyor.
Böylece Sovyet rejimi dünya milletleri önünde mahcup edilirken kitap ve konusu elbette sinemacıların ilgisini çekiyor. Şimdi hayatta olmayan bir çok ünlü başta Omar Şerif falan şöhret oluyorlar.
Filmi ne tuhaf ki o günlerde Faşist İspanya da çekiyorlar. (Konusu Sovyet devrimi, filmin platosu faşist bir ülke. İyi mi) Evet bazı sahneler Finlandiya da bazıları Kanada da ve bazıları da stüdyo da..
Kapitalist Amerikan sineması Faşist İspanya topraklarında Sovyet devrimi esnasında bir aşk hikayesini anlatırken araya ıskalanması çok zor bir mesaj yerleştiriyor.
Sahne şöyle:
Efem, Büyük Savaş esnasında (1914-18) Çarlık orduları Alman askerleri önünde feci bir şekilde yeniliyor ve asker kaçağı olan binlercesi cephe gerisine doğru yığınlar halinde kaçıyor.
Beri yanda cepheye yetişmesi gereken taze birlikler de yola koyuluyor, bu iki grup bir yerde karşılaşıyor, asker kaçakları aralarından geçen bu yeni askerleri ikna ederek kendilerine katılmalarını beceriyorlar.
ANANINNN (gerilim müziği)
Ortaya bir Çarlık ordusu yakışıklı, iyi giyimli bir subay, bir fıçının üstüne çıkarak her iki grubun askerlerine sesleniyor,
‘Düşman şuracıkta her geçen gün üstümüze yürüyor, Yurdumuz tehlikede!!!’
Kalabalıktan asi askerlerden biri cevap veriyor;
‘Kimin yurdu subay efendi!!’
Sonra bir başka asi asker subayı vuruyor.
The end…