Yok bu bizimle ilgili değil. Harbiden tarihi bir seçim. Onun hikayesini özetlemeye çalışacağız. Ve elbette ki Aslan Sosyal Demokratların ruhu bile duymayacak. Onlar şu ara ‘sıra’ kapma peşinde.
Clement Atlee ve Winston Churchill arasında ki o muhteşem kapışma. İkinci Dünya Savaşı öncesi çoktan başlamıştı. Ama Winston pek önemsemiyordu bu İşçi Partisi denen sol grubu. Onun asıl hedefi bir tarihlerde üyesi oldu Liberal Parti idi.
Kolay mı 1909 dan beri iktidar bu iki parti arasında gidip geliyordu. (Muhafazakarlar ve Liberaller)
10 Mayıs 1940 da Nazi Almanya’sı büyük batı taarruzunu başlatıp iki ay içinde Belçika, Hollanda ve Fransa’yı iki seksen yere serince başbakan olan Churchill bu zor günlerin üstesinden ancak tavizsiz bir Milli Birlik hükümetiyle gelebileceğini hesaplamış ve hem İşçi partisine hem de Liberal arkadaşlara kabinede görev vermişti. İngiltere de son seçimler 1935 de yapılmıştı ve görülmüştü ki İşçi partisi zor bir rakip olacağa benziyordu. Şimdi savaş nedeniyle seçimler yapılamayacağına göre tek çıkış ortak hareket etmekti.
Öyle de olacaktı. 1945 Mayıs ayı geldiğinde Avrupa savaşı bitmiş Naziler teslim olmuştu. Devam eden tek savaş Japonya ile olandı. Uyanık Churchill, o tarihlerde başbakan yardımcısı olan Clement Atlee’ye koalisyon Japonya da yenilene kadar sürsün teklifi yapacaktı.
Ancak ‘Binbaşı’ ret etmiş ve derhal seçim çağrısı yapmıştı. Winston, önceleri biraz dert ettiyse de koca savaşı zaferle bitiren bir siyasetçi olarak muhtemel başarısından endişe etmiyordu. Hem de hiç endişe etmiyordu.
(Clement Attlee’nin lakabı binbaşıydı, bu adam Büyük Savaş esnasında (1914-18) bize karşı da Çanakkale de savaşan askerler arasındaydı, iyi bir lider olduğunu ta o günlerden ispat etmişti. Askerine hakim ve cesur bir adam olarak çok saygı görüyordu. İngilizler Çanakkale’yi terk ederken gemiye binen sondan ikinci askerdi. Daha sonra Basra körfezinde de görev alacak ve askerler arasında bir efsane haline gelecekti.)
1945 senesinin Yaz aylarında yalnızca savaşın değil ama İngiltere’nin gidişatını da kestirebilen ender sağ duyu sahibi politikacılardan biriydi.
Savaş kazanılmış olsa bile ülke hazinesi iflas etmişti. Milyonlarca asker deniz aşırı ülkelerden geri dönmek üzereydi ve döndüklerinde bir kısmı harap olmuş bir memleket bulacaklardı. İşsizlik en büyük sorun olacaktı, sanayi tesisleri eskimişti, tarım alanları ihmal edilmişti, sağlık sistemi yetersizdi, gazi maaşları, enerji giderleri ve imparatorluğun dağılan imajı ve pek çok devasa problem ülkenin başlıca dertleriydi ve Muhafazakarlar hala eski düzenin yeniden kurulabileceğini sanıyorlardı.
Birinin şu gerçeği haykırması gerekiyordu: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!
Churchill hala farkında değildi, toplumda derin bir yoksunluk vardı, hala Aristokrasi ekonomik imtiyazlarını sürdürüyordu, bizimki hala pabuç gibi purosunu tüttürerek bir sigara izmaritine küçük parmağını verecek vaziyette ki askerlerin önünde dolaşıyor, edebiyat veya boş felsefe yapıyordu.
Muhafazakarlar, sanıyorlardı ki eski dünya düzeninde olduğu gibi sömürgeler falan geri dönecek bunlarda keyiflerine bakacak.
Binbaşı son derece okunaklı ve isabetli halkın ihtiyaçlarını giderecek bir programla seçimlere gidiyordu. İşsizlik çözülecekti, kamu yatırımları artacaktı, zenginlerden daha fazla vergi alınacaktı. Emekli -yaşlı ve gazi maaşları artacaktı. Sanayi yeni baştan yapılanacaktı, sendikalar politik hayata müdahil olacaklardı. Sömürgelere birer-birer bağımsız kılınacak ve fakat İngiltere ile olan bağları korunacaktı. Seçim sonunda ezici bir galibiyet kazanmıştı İngiltere İşçi Partisi.
Attlee gelenekler gereği saraya davet edildiğinde Krala;
‘seçimi ben kazandım! Demişti.
Kral da ona ‘ evet bende 18.00 haberlerinde öyle duydum’ diyecekti.
Tarih böyle bir şey, belki yazması kolay da yapması zor.