SEMPER EADEM
(BİRİNCİ
ELİZABETH’DEN BERİ İNGİLİZ SALTANATININ BELİRLEYİCİ İLKESİ;
‘HEP AYNI KAL’
ANLAMINDA)
Bu
hafta ki yazımızın konusu KRALİÇE!
Kerameti
kendinden menkul bazı tipler konuyu yorumlarken zurnayı zırtlatıyorlar.
Öncelikle
bu yazı bir güzelleme değil, sadece birkaç tespiti amaçlıyor.
Malum
geçtiğimiz hafta ortasında İngiltere kraliçesi 2. Elizabeth vefat etti. Kadın
bu erkek dominant dünyada tam 70 yıl hükümdarlık etmişti.
Ardından
edilen en isabetli laf Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a aitti.
‘O
İngilizlerin kraliçesi idi, ama dünyanın geri kalanına gör o KRALİÇE idi!’
Kim
aksini iddia edebilir ki. 40 yaşın üstünde ki herkes, ama herkes ‘kraliçe’
denince 2.Elizabeth’in kasıt edildiğini bilmez miydi?
Bazı
densiz yorumlar da yapılıyor; adamın biri mesela muhalif medyanın dış haberler
bilmem nesi, yazmış; kötülüklerinin
hesabı falan diye, aklı başında bildiğim bir başkası ki Almanya da yaşıyor,
demiş ki ‘cehenneme kadar yolun var’
Yani
biri harbiden zıçmış, öbürü de tüy dikmiş. Bazı solcular böyle oluyor, onun
için de hiçbir inandırıcılıkları kalmıyor.
Öyle
ya hayatın pek çok insana esirgediği her bir dünya nimetine sahip ol, sonra da
–arsızca-her şeyden şikayet et.
Yok
emperyalistmiş falan, ulan dingil söz konusu yerin adı; İngiliz imparatorluğu’
Öte dünyaya gidenin sıfatı ‘kraliçe!’
Köfte
kıymadan yapılır de daha mantıklı durur ama maksat osuruktan ‘solculuk’ yapmak
olunca böyle oluyor.
Sen
o ülkenin rahat, eşitlikçi, adil, refah düzeninde ye iç, eğlen, eğitim al.
Sonra da zırvala. Yanlış anlaşılmasın; eleştiremez demiyorum. Elbette eleştir
de…
Neyse
Ben,
kraliçenin 1971’deki Türkiye ziyaretinin İstanbul ayağında ordaydım; oturduk
karşılıklı çay içtik diyeyim de bazılarının bir yeri şişsin. Ben Hilton
otelinde komiydim, yani garson yamağı. Otele birkaç kaliteli karton kutu içinde
bir şeyler gelmişti, doğruca buzluğa konuldular, anladık ki yiyecek bir şeyler,
sorduk; kraliçenin rozbifleri dediler.
‘O
ne oğlum?! Anlattılar.
Biz
o zaman gece çalışıyoruz, saat 20.00 de mesai başlıyor sabah saat 06.00 da
bitiyor. E, gece yarısı acıkıyor insan, ortalıkta kimse yok birkaç güvenlikçi
var onları da kafaya alıyoruz otelde ne kadar gece mesaisi yapan varsa toplanıp
giriyoruz mutfağa, dolaplar açılıyor kraliçenin rozbiflerine akınlar
düzenleniyor. Ve kısa zamanda da düşman yani rozbifler yok ediliyor.
Hani
biri gelip sorsa ‘nerede bizim rozbifler?’ diye hapı yuttuk. Kimse sormadı.
O
günlerde annem, herhalde Çerkez damarı çekmiş olacak ki Ayazağa denen bir yerde
atlar için engelli yarış parkına gideceği tutmuş (efem, bilmeyenler için;
konkurpik de denir)
Meğer
bu merhume Elizabeth de at düşkünü ve namlı bir binici imiş.
Yani
aynı gün o da orada! Annem ki katıksız bir asi ve cumhuriyet sevdalısıydı.
Kalabalık içinde yürürken bir anda kraliçe ile burun burna gelmiş, Elizabeth
zarifçe gülümsemiş.
Sevgili
anneciğim yaşadığı sürece bu anı hiç unutmamıştı.
Öyle
ya koca İngiliz kraliçesi ya! Bunun öyle sıradan insanların yaklaşabileceği
biri olmaması lazım değil mi? Böyle öğretilmişiz.
BBC de cenaze törenini izliyorum; oğlu Charles
kral oldu ya, adam tahtı devir almaya geliyor? Birkaç yüz km yoldan arabayla,
tüm konvoy havadan yol boyunca görüntüleniyor.
Yahu
altı üstü yedi araba ve üç ya da dört motorsikletli polis, oğlum siz kafayı mı
yediniz? Bu İngiliz kralı değil mi? Yok mu şöyle anlı-şanlı 100-200 arabalık
konvoylarınız, hem ne o öyle saatler öncesinden niye kavşak kapatılmıyor.
Hatta
iki taraflı yolu trafiğe kapatılmalı. Yolda çaresiz bekleyenlere azmanlık yapan
koruma görevlileri de yok. Çünkü bekleyen yok! Trafik ancak yakın mesafede
kontrol ediliyor. Onun dışında necip İngiliz halkı işine gücüne devam ediyor.
Lan oğlum siz ne biçim milletsiniz koca kral
öyle ‘ipiyle kuşağı...’ Yola konur mu?
‘Hep
aynı kal’ derken bunlar sizce neyi kasıt etmiş olabilirler?