Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100. yıl dönümü kutlamalarının ardından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC)  40. kuruluş  yıl dönümünü kutladık. Bu vesileyle KKTC ve Türkiye'de çeşitli etkinlikler düzenlendi. Mustafa Kemal'in önderliğinde gerçekleşen Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti gibi, KKTC de Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş'ın liderliğinde Kıbrıs Türk halkının eşsiz bir mücadele ve fedakarlığı sonucu 40 yıl önce 15 Kasım 1983'te ilan olundu. Bu mücadelenin her aşamasında Anavatan ve Garantör ülke olarak Türkiye, Kıbrıs Türk halkının yanında yer aldı, ona her türlü desteği, yardımı sağladı.

Kıbrıs Türk halkının haklı mücadelesini uluslararası topluma anlatma ve savunmada  diplomatlarımız her dönemde önemli rol üstlendiler. Bu itibarla, Kıbrıs sorunu diplomatlarımızın meslek yaşamlarında önemli bir yer tutar. Her birinin sayısız anısı vardır. Kimselerin bilmediği, görmediği. Kendi meslek hayatımdan örnekler vereyim: 1974 yazında Kıbrıs Barış Harekatı gerçekleştiğinde, Pakistan’ın başkenti İslamabad Büyükelçiliğimiz de  görevli idim.  Barış Harekatı sadece Türkiye’de değil dost Pakistan’da da büyük coşkuyla karşılanmıştı. Büyükelçiliğe mektuplar gelirdi Pakistanlılardan. Barış Harekatında Türk askerinin yanında yer almak istediklerini yazarlardı. Zarfların içinde rupiler de çıkardı. Türkiye'ye destek amaçlı. Unutulur gibi değil.

1974 sonbaharında , New York’taki Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Nezdindeki Daimi Temsilciliğine atandığımda ise, Kıbrıs sorununun , BM Genel Kurulu ve BM Güvenlik Konseyi’nde önemli gündem maddeleri arasında yer aldığını gördüm. O yıllarda, BM’deki hava hiçte Pakistan’dakine benzemiyordu. Kıbrıs Türkünün yıllar boyu yaşadığı sıkıntı ve zulümler, Ada’yı Yunanistan’a bağlama gayretleri görmezden gelinirdi. Uluslararası  anlaşmalara  dayanarak Barış Harekatı’nın gerçekleştirildiği göz ardı edilirdi. Türkiye'nin haklı tezleri  BM Daimi Temsilcilerimiz önce Büyükelçi Osman Olcay, ardından Büyükelçi İlter Türkmen tarafından anlatılsa da,  BM Genel Kurulu ve BM Güvenlik Konseyi’nden  Türkiye aleyhine kararlar çıkardı. Kıbrıslı Rumlar, gündem ne olursa olsun, "Türkiye'nin istilasını" gündeme getirmeye kalkışırlardı. Diplomatlarımızda Rum iddialarına yanıt verirlerdi. Diğer delegeler bıkmışlardı bu yerli yersiz tartışmalardan. Kıbrıs Türkü'nün adı yoktu.

O yıllarda , Ankara’nın “başına buyruk” hareketini kabul etmeyenler, Türkiye’ye  karşı ambargo uygulamaya kalkışıyordu, Türkiye'ye karşı başka baskı yolları, ders verme yolları araştırılıyordu. (ASALA ve PKK terör örgütlerinin eylemlerinin başlangıçları da 1974'ten sonra olması dikkat çekicidir) 1979 sonbaharında atandığım Atina Büyükelçiliğimizin  takip ettiği başlıca konular arasında Kıbrıs sorunu da yer alıyordu. Yunan basınında,  Türkiye’nin aleyhinde, iki ülke arasındaki bildik sorunlar ile Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak Yunan siyasilerinin demeçlerini okumaktan , çıkan yorumları takip etmekten bıkkınlık geliyordu. Onların gözünde yayılmacı, işgalci, baskıcı bir ülkeydik. Barış Harekatını , V. yüzyılda Avrupa'nın büyük bölümünü işgal eden Hun Hükümdarı Attila'ya benzetiyorlardı. Attila'ya saldırılmayan gün yoktu.  Atina’dan ayrıldığım 15 Kasım 1983'te KKTC’nin ilanı Türkiye aleyhtarlığını doruğa taşımıştı.

Kuveyt’te 5. İslam Ülkeleri Zirve Konferansı düzenlendiği 1987 de , Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarıydım.Zirve’de, İslam ülkeleri arasındaki dayanışmanın ve işbirliğinin öneminin vurgulandığı çağrılar yapılmıştı. Zirveye katılan,  KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ta  bu çağrılar doğrultusunda, İslam ülkelerini Müslüman Kıbrıs Türk halkı ile dayanışma içinde olmaya davet etmişti. Her nedense Denktaş’ın bu davetini o tarihte pek duyan olmamıştı. Zürih’te Başkonsolos iken de, 24 Mart 2004’te, Burgenstock’da, bir ay sonra adada düzenlenecek referandum öncesi BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın girişimleriyle Türkiye, Yunanistan, KKTC ve KRY liderlerinin katıldığı dörtlü zirve gerçekleşmişti. Zirve büyük ilgi uyandırmıştı. Türk ve Yunan/Rum medyası Burgenstock'a akın etmişti. Zirve'de olup bitenleri yansıtmak üzere.  Ancak,  “Annan Planı” üzerinde Genel Sekreterin Zirve’de sürdürdüğü mekik diplomasisi sonuç vermedi. Müteakiben,  Planla ilgili yapılan referandumda, Kıbrıs Türkeri’nin “evet”, Rumların “hayır” dediği,  KRY’nin adeta ödüllendirilcesine  AB’ ne tam üye olarak kabul edildiği süreç hala hafızalarda. O tarihten bu yana Rumların şımarıklığı had safhada. Türkiye’nin AB ile sürdürdüğü müzakereleri tıkayanların başında onlar geliyor. Pek çok AB üyesi , Rumları AB’ne almakla büyük hata yapıldığının farkında. Emekli olmadan önce görev aldığım Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'nin yakından izlediği konular arasında Kıbrıs'taki gelişmeler de yer alırdı. Milli güvenliğimiz açısından, Kıbrıs sorununun dünü, bugünü ve geleceği üzerinde çalışmalar yapılır, beyin fırtınaları düzenlenirdi. Müşavir ve uzmanlarımızın  analizleri, değerlendirmeleri  diplomatlarımızdan farklı değildi.  Kıbrıs Türkü uzun mücadelenin, sıkıntıların, ardından bugünlere ulaştı. Kuruluşu'nun 40. yıldönümünde KKTC  bugün dimdik ayakta. Bölgede barış ve demokrasi adası konumunda. Stratejik ve coğrafi bakımdan eşsiz bir konum ve önemde . Türkiye'nin güvenliği, kıta sahanlığı, Münhasır Ekonomik Bölge, hava sahası kontrolü, açık denizlere ulaşım ve stratejik savunma derinliği açısından büyük öneme sahip. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki yasal ve siyasi haklarını savunması için KKTC'nin varlığı hayati değerde. KKTC'nin güvenliği için Türkiye, Türkiye'nin güvenliği için KKTC önemli. Anavatan ve Garantör ülke olarak Türkiye, geçmişte olduğu gibi gelecekte de her daim Kıbrıs Türkü'nün yanında olacak.

KKTC'nin kuruluş yıl dönümünü kutluyor, aziz şehitlerimi rahmetle anıyor, kahraman gazilerimize şükranlarımı sunuyorum.