Kadına yönelik şiddet Türkiye ve dünyada en yaygın biçimde devam ediyor. Bir insan hakları ihlali olarak Türkiye'de ve dünyada   yoğun olarak    tartışılıyor. Ülkemizde siyasilerimiz ve köşe yazarlarımız dahil  hemen herkes bu konuda düşüncesini dile getirmekte.Konserler verilmekte, filmler çevrilmekte.  Kadına yönelik şiddetin bir insanlık suçu olduğuna işaret edilmekte. Kadına şiddetin son bulması için erkeğin eğitilmesinin, kadının ekonomik özgürlüğe kavuşmasının önemi vurgulanmakta."İstanbul Sözleşmesinden çıkıldığından beri 800 kadın öldürüldü", "Türkiye'de son 10 ayda 348 kadın öldürüldü" , " Biz rakam değil, biz kadınız", "Tüm mücadelemiz özgürce  yaşamak, sonra özgürce yaşatmak içindir.", "Asla susmayacağız", "İstanbul Sözleşmesi yaşatır" şeklinde paylaşımlar yapılmakta.

Yıllar öncesini hatırlıyorum. “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” 25 Kasım 2011 de TBMM‘de kabul edilmişti. istanbul'da imzaya açılan, o nedenle "İstanbul Sözleşmesi" olarak anılan Sözleşmeyi ilk onaylayan ülke Türkiye idi..”25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü Bildirgesine” ilk imzaları öndegelen siyasilerimiz atmıştı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da yayınladığı mesajda ,“Kadına karşı şiddet ve ayrımcılık ilkelliktir” demişti. Bu konuda ayrıca yürüyüşler,toplantılar düzenlenmişti.  Kadın kuruluşları her zamanki gibi ön saflardaydı. Mutluydular , umutluydular. Kadına karşı şiddetle mücadeleye yönelik önemli bir adım atılmıştı.  Kimselerin aklına gelmiyordu o zamanlar. İstanbul Sözleşmesinden bir gece ansızın tek bir imza ile çekileceğimiz.

25 Kasım, Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü vesilesiyle geçmiş yıllarda olduğu gibi mesajlar yayınlandı, toplantılar düzenlendi. İstanbul Sözleşmesinin yeniden onaylanmasına yönelik çağrılar yapıldı. Akiktidarın muhafazakar kesimlerinin sözleşmenin bazı maddelerine ilişkin itirazları, tereddütleri olduğu anlaşılıyor. Onaylandığı tarihlerde  gözden kaçırdıkları veya o tarihlerde  pek önemsemedikleri.  Önümüzdeki süreçte rahatsızlık yaratan o maddelere çekinceler koyarak ve açıklamada bulunarak sözleşmeye yeniden taraf olmamız mümkün.  TBMM bu yola gider mi, Cumhurbaşkanı ne düşünür bilemem. 

Kadına yönelik şiddet konusunda geçmişte de yazılar kaleme almış, sosyal medyada paylaşımlarda bulunmuştum. Yasaların değişmesinden ziyade, kafaların değişmesinin önemini vurgulamıştım o yazılarda. Kadın okuyucularım kimi zaman yazılarımın altına konuya ilişkin görüşlerini yazmışlardı. Aşağıda paylaştığım bu görüşlerden,  kadın okuyucularımın  kadına yönelik şiddet konusuna nasıl baktıklarını , bu şiddetin sona ermesi konusunda umutlu olup olmadıklarını, sorunun çözümü olarak neler düşündüklerini görmek mümkün: 

·        “Kafaların değişmesi asırlar alır mutlaka .”

·        “Kimse kimsenin üstünde güç etkenliği yapıpta gücünü kadın üstünde kullanmamalı bizim insanımız değişmez ...” 

·        “Kafaları biraz da olsa değiştirmenin ilk adımı, okul öncesi çocukların ve ailelerin de eğitimidir...yani çocuklar kadar okul öncesi ailelerin de aldığı eğitimle bence çoğu kişiyi değiştirmiş olur Türkiye....”

·        “Kadına yönelik şiddet  ne zaman biter bilmiyorum, yalnız çekende izleri kaliyor. İnsallah vicdanlarına bir merhamet gelir de bunları yapmazlar. Dilerim bir an önce hal olur. “

·        “  Maalesef Türkiyemizde kadınlarımıza olan şiddeti bundan 16 yıl önce media´da görmüştüm inanılmazdı, fakat kendim yaşadıktan sonra ne kadar kötü bir durum olduğunu ancak o zaman anlamıştım.. Onun için benden sonsuza kadar destek.. “

·        "Şiddetin temelinde sosyal hayatın eksikliği var. Aile içinde başladığı için öncelikle  refah seviyesi yüksek, yaşam kalitesi olan bir toplum oluşturulmalıdır. Sevgi, saygı , hoşgörü topluma aşılanmalıdır. Sözleşmelere de güveni kalmamıştır toplumumuzun."

·        “Bence biz kadınlar erkekler niye şunu, ya da bunu yapıyor diye hayıflanmak yerine şapkamızı önümüze koyup, düşünmeliyiz: 13 yaşında kız çocuğuna tecavüzü rızası ile olmuştur diyerek ceza hafifletme kapsamına alabilecek bir hukuk zihniyetine sahip olanlar, karısını dövüp, ölümle tehdit eden adamı karakolda biraz nasihat ettikten sonra sokağa salan zihniyete sahip olanlar, bu erkekler birer ananın evladı.  Biraz da kendimize bakalım hanımlar, erkek çocuklarımızı hangi değerlerle yetiştirdik, yetiştiriyoruz... Şayet en azından gelecek nesilde bir şeylerin değişmesini istiyorsak (ki ben bu millet değişemez görüşüne kesinlikle katılmıyorum) , erkek çocuklarımızı daha duyarlı, kadına daha saygılı ve daha az ben  merkezci yetiştirmeliyiz, diye düşünüyorum. “

·        “Evet yasalardan ziyade kafa yapısının değişmesi gerekiyor. Türk kadını ne kadar modern olsa da, íçindeki ataerkil dürtülerini yenemez. Türkiyede durum o kadar vahimdir ki, kadın cinayetleri, kadına şiddet, pedofili, almış başını gidiyor. Bir erkek, boşandığı eşini, boşanmanın üstünden iki/üç sene geçmesine rağmen, yolda bir erkekle konuştuğunu gördüğünde, bunu namus davasi haline getirip, eski eşini linç  edebiliyorsa  ki, en çok yaşanan vaka...işte tam da burada, ülkemizde ki ahlak ve namus anlayışının irdelenmesi, neye göre namus, kime göre namus, gerekir...Diğer taraftan eğitimli kişilerin eşlerine daha çok şiddet uyguladığı gerçeği var ki, bu da şunu gösteriyor, gerçekten kafa yapısının değişmesi, gerekiyor, bu da ülkemizde çok kolay değil, çok umutlu değilim...Yine farklı bir konu, fiziksel şiddetin yanında daha korkunç olan tablo, psikolojik şiddettir, bu çok geniş bir konudur, yasalarda bununla ilgili de bir düzenleme olması gerektiğini düşünüyorum. “

Kadına yönelik şiddet evrensel bir sorun. Her ülkede , her toplum içinde görülüyor.Kimi ülkeler bu konuda çok duyarlı. Ciddi caydırıcı önlemler almışlar. Kimisi de bizim gibi yeni önlemler arayışı içinde. Her zor zamanda insanların bir kısmı umutsuzluk içinde olur. Bir kısmı da dava doğru ve haklı ise yılmadan mücadele eder. Neticede haklı davalar için mücadeleyi göze alanlar kazanır.  Kadınlarımızın davası da haklı bir dava. Bu itibarla kadına yönelik şiddet ile mücadele edilirken umutsuzluğa kapılmamalı . .Bu mücadele herkesin görev ve sorumluluğudur. Bu sorumluluğu salt kadınlarımızın omuzlarına yükleyemeyiz.  Kadına yönelik şiddetle mücadele ve dayanışmada erkekler  kadınlarımızın yanında yer almalı.