Akdeniz Gerçek’te yayınlanan Avrupa Birliği ile ilgili yazılarımı okuyan bir  Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler öğrencisi sosyal medya üzerinden gönderdiği mesajda,  2000 yılı başında hazırladığımız Kopenhag Siyasi Kriterleri ile ilgili raporumuz hakkında ödevi için benimle röportaj yapmak istediğini yazmış. Kendisi ile temas ederek, sorularını yanıtladım. O konuda kaydedilen gelişmeleri anlattım. Koalisyon hükümetlerince ve AKP iktidarının ilk yıllarında, demokrasimizin ve insan haklarımızın güçlendirilmesi yolunda önemli adımlar atıldığını ve AB ilişkilerde kayda değer gelişmeler yaşandığını anlattım. Son yıllarda bu ilişkilerde yaşanan durgunluğa da işaretle, Millet İttifakı’nın iktidar olması halinde AB ile ilişkilerde canlanma yaşanabileceği umudunu dile getirdim.

Öğrencimiz teşekkür ederek “ yazdığınız şeyler bizim gibi öğrenciler için çok değerli. Hepsi bizim yolumuza ışık tutuyor.” Diye yazmış. Yıllar önce gerçekleştirdiğimiz çalışmaların bugün üniversite öğrencilerimiz için ödev konusu olması beni son derece mutlu ediyor. Bizim için anı olan şeyler onlar için tarih. İnsanın isminin önünde taşıdığı sıfat değil, yaşamı boyunca gelecek kuşaklara bıraktığı çalışmalar asıl önemli olan. Bu  dünyadan gelip geçen her insan geriye bir iz bırakmakta. Kimisi kalıcı, unutulmaz, kimisi silik muğlak.  Müzisyen olsun, ressam olsun, heykeltıraş olsun, sanatçılar ve yazarlar  bu dünyada kalıcı  iz bırakan seçkin kişiler.   Siyasetçiler içinden de,  iz bırakan, unutulmaz seçkin kişiler de çıkabilir, silik, görevi sona erdiğinde unutulacak, umursanmayacak kişiler de.

İnsanlar gibi, ülke yönetiminin sorumluluğunu üstlenen iktidarlar da icraatlarıyla   iz bırakırlar. Kimisi kalıcı, unutulmaz, kimisi silik muğlak. İktidarların ülkelerine her açıdan kattıkları zenginliklerle  iz bırakmaları asıl   önemli olan. Gelecek kuşaklar iktidarları bıraktıkları zenginlik veya borçlar ölçüsünde anarlar. Geride bıraktıkları ize göre değerlendirirler.  Bu bağlamda 2002’den bu yana iktidarda olan AKP iktidarı  nasıl  bir iz bırakacak ? Başbakan ve Cumhurbaşkanı görevlerini üstlenen Gül ve  Erdoğan’ı gelecek kuşaklar tarafından nasıl değerlendirecek? Tarihçiler neler yazacak, merak ediyorum.   

AKP öncesi yıllarda da ağırlıklı olarak muhafazakar partiler iktidardaydı. Bu  iktidarları birikimleri ve donanımlarıyla besleyen güçlü bir bürokrasimiz vardı. Bu bürokratlar genelde A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi, Hukuk Fakültesi, ODTÜ gibi seçkin yüksek öğrenim kurumlarından mezun Atatürkçü, sosyal demokrat, laik dünya görüşene sahip kişilerdi. Demirel hükümetlerinin ünlü Dışişleri Bakanlarından İhsan Sabri Çağlayangil’in  mealen şu sözleri o tarihlerde dillerde çok dolaşırdı:  “Bilirim bu diplomatlarımızın hiçbiri bizim partiden değil. Ama hepsi çok değerli, bilgili, donanımlı insanlar. Bana da öyleleri lazım.” Çağlayangil’in bu sözleri diğer Bakanlıklar ve DPT gibi kurumlardaki bürokratlar içinde geçerliydi.

AKP de iktidar olduğu ilk yıllarda bu donanımlı, birikimli bürokrasiden yararlandı. Ancak iktidarda palazlandıkça bu kadrolarla siyasi gündemini hayata geçirmekte güçlük çekeceğini düşünerek, bu değerli bürokratları  saf dışı bırakıp AKP’ye yakın gördüğü,  liyakatsız  kişileri kamu kurumlarının içine yerleştirdi. Bu politika bürokraside büyük tahribata yol açtı. Sonuçta iktidara sadık olmaktan başka özellikleri olmayan ehliyetsiz  kadrolar ve kifayetsiz, öngörü yoksunu siyasi ekip, iktidar aracını kullanmayı beceremedi ve araç  duvara çarptı. Hasar büyük. Ekonomi iflas etmiş durumda. Gelecek kuşaklara ödemek zorunda kalacakları yüklü borçlar miras bırakılıyor. İşsizlik diz boyu. İnsanlar hayat pahalılığından kıvranıyor. Bu iktidar döneminde palazlanan yeni ekonomik güç kaynakları  AKP’nin değirmenine su taşıyor. Sosyal sorunlar artıyor. İç ve dış güvenlik konularında, eğitimde, sağlıkta vs. sıkıntılar yaşanıyor. Adalete duyan güven azalıyor.  AKP iktidarının   izleri uzun yıllar silinmeyecek bu politikası , gelecekte daha sağlıklı değerlendirilecek.

Öte yandan,  AKP iktidarı, oto yollar, köprüler, havaalanları inşası gibi olumlu icraatlarını sahiplenirken, enflasyon, depremzedelere zamanında ulaşılamaması gibi olumsuz sonuç  veren icraatlarından yıllardır iktidar yüzü görmeyen CHP’ yi  sorumlu tutuyor. CHP’nin açıkladığı programa “yapamazsın” dedikten sonra, bu programı sahiplenmek de AKP’nin marifetlerinden. Yıllardır  uyguladığı ve bürokrasiyi alt üst ettiği kamuya işe alımda mülakatın kaldırılacağı vaadi de  iz bırakacak, unutulmayacak AKP türü politikalardan. AKP iktidarının U dönüşlerinin son örneği. Bakalım 14 Mayıs’a kadar daha ne U dönüşler yapılacak, muhalefetin hangi vaatleri sahiplenilecek veya olumsuz sonuç veren hangi  politikalardan CHP sorumlu tutulacak.  Bakarsınız Avrupa Birliği ilişkilerde yaşanan durgunluktan da CHP sorumlu tutulur ve bir akşam  yandaş bir TV kanalında yandaş   gazetecilere,   Erdoğan  “ Avrupa Birliğine üyelik  stratejik hedefimizdir. Önümüzdeki süreçte Avrupa Birliği ile ilişkilerimizi canlandırmak için ne gerekiyorsa yapacağız, engelleri kaldırtacağız” der. Neden olmasın?