Konuşma, başkalarıyla iletişimi sağlar, ama iyi bir konuşma, insanları size bağlar. Konuşurken, hele de bir topluluk önünde konuşurken, hep bir heyecan ve endişe duyarız; “Acaba iyi bir konuşmacı mıyım?” diye.

 

“Bizi anlamışlarsa, bu iyi konuştuğumuzun kanıtıdır.” Diyor Moliere.

 

Hepimiz konuşuruz ama bazı mesleklerde, iyi konuşma, başarıyı getirir. Mesela, politikacılar, sanatçılar, yazarlar, gazeteciler, öğretmenler, avukatlar, psikologlar, spikerler, vb. İyi ve güzel konuşarak öne çıkarlar.

 

Pek çok kişi; “Beni anlamıyorlar!” diye şikayet ederken, “Aslında anlatamadığını” hiç düşünmez!

 

Eğer kiminle, nasıl, hangi konuda ve hangi düzeyde konuşacağınızı bilmezseniz, konuşmanız başarısız olur ve anlaşılmazsınız! O yüzden;

 

“Bir konuşmaya hazırlanırken, zihninizde, katılacak dinleyicilerin bir imajını geliştirmelisiniz.” diyor C. E. Bingaman.

 

Bizdeki pek çok politikacının, iyi bir konuşmacı olmanın, ne olduğu konusunda bir fikirleri var mı bilmiyorum ama çoğunun bağıra çağıra ve öfkeli bir üslupla konuşup, zaman zaman nezaket ve terbiye sınırlarını aştıklarını görüyoruz hep beraber! Zaten durmadan birbirlerine bu yüzden dava açtıklarını da duyuyoruz basından.

 

Konuşurken, belki de çoğunun yaptığı en büyük hata, konuştukları konuya yeterince hakim olmamaları ve her konuyu uzun uzadıya, bıkkınlık verecek şekilde tekrara düşerek anlatmalarıdır.

 

Lloyd George: “İnsanın cümlelerine hakim olabilmesi için, konusuna hakim olması gerekir” der.

 

Yine konuşmanın etkili olması konusunda önemli bir kuralda; az, öz ve vurucu cümlelerle konuyu anlaşılır şekilde aktarmaktır dinleyenlere. Bu yüzden de;

 

“En etkili konuşma, en kısa olanıdır” der Dale Carnegie.

 

Fakat şu da bir gerçek ki; insanın eğitimi, karakteri, görgüsü, bilgisi, yaşam tarzı, hayata bakışı, kendini ifade edip, konuşmaya başlayınca ortaya çıkar. Yani insan, neyse, odur.

 

“Hangi dili kullanırsan kullan, olduğundan daha başka bir şey söyleyemezsin” diyen Ralph Waldo Emerson haklıdır aslında.

Üslup ayniyle insandır. Kişiyi ele verir. Konuşanı tanırsınız.

 

Bir fıkra ile bitireyim konuyu:

 

ÜSLUP FARKI

 

“ Elazığlı bir kız İstanbul’a gelin gider… Bakar ki oradaki kadınlar, akşam üşümüş halde eve gelen kocalarına;

_ Ay hayatım, üşümüşsün, donmuşsun… Kıyamam ben sana…

Şeklinde konuşuyorlar, bizim Elazığlının da hoşuna gider.

Akşam eve gelen kocasına:

_ Oy ben sahan ölem, üşümüş nassı da it gibi titriii!”