İlk iki yazıda bazı genel değerlendirmeler ile olaylardan
örnekler vermiştim. Bir önyargı da oluşsun istemem. Yine bu yazıda da olaylar
ve kişiler olacak. Konuyu ve olayları bilmeden, doğru yol almanın olanağı
yoktur.
Örsan K. Öymen'in,
25 Temmuz 2022'de, Cumhuriyet Gazetesindeki köşesinde enteresan bir konuya
dikkat çekiyor:
"Sosyal
demokrasiye ihanet eden sahte sosyal demokratlar üzerinden genellemeler yapmak;
şabloncu bir yaklaşımla, sosyal demokratları kategorik olarak emperyalizme ve
kapitalizme hizmet etmekle suçlamak; kendi başarısızlıklarının faturasını
sosyal demokrasiye çıkararak sorumluluktan kaçmak; sosyal demokratların da
dünyanın dört bir yanında faşizm karşısında bedel ödediğini görmezden gelmek;
monarşiyi, teokrasiyi ve feodalizmi yıkarak devrim yapan CHP gibi bir siyasi
partiyi küçümsemek; bugüne kadar Türkiye'de sosyalist-komünist devrimi
gerçekleştirmeyi başaramamış olan sosyalistlere ve komünistlere saygınlık
kazandırmaz."
Aynı durum, CHP
içinde yer almış herkes için de geçerlidir.
Elbette ki gelende
siyasi iktidara, özelde de parti oligarşisini oluşturan siyasilere karşı
devrimci bir çizgide, sol, sosyal demokrat siyasi mücadele vermek
gerekmektedir.
2007 Milletvekili
seçimlerinde çok iyi olur, "istifa et" diyen bir Genel Başkandan söz
ederken, 2011 seçimleri için de bir şeyler demek gerekecek.
Bütün
anlatacaklarımı hem "hiç sayılmak", hem de "aidiyet
duygusu" ve vefa açısından çok önemli sayarım.
Deniz Baykal, 30
Eylül 2000 günü başladığı Genel başkanlık görevini,10 Mayıs 2010 günü bırakmak
zorunda kalmıştı.
Antalya
Milletvekiliydi, 2011 seçimlerinde de listede olması kesindi. Yalnız, bu tür
durumlarda, bazı insanların ilkel hesaplaşma duyguları kabarabilir, gereksiz yere
üzelebilirlerdi.
Tunalı Hilmi
Caddesinde, Yedinci Ok Düşünce Topluluğu buluşma yeri olarak kullandığımız
büroda ben, arkadaşlara bu hassasiyet ile duygu ve ilgili düşüncelerimi anlatınca, onlar da:
Sen git, CHP Genel
Sekreteri de olan ve bazı toplantılarımıza da katılan Bihlun Tamaylıgil ile
görüş dediler. Ben de randevu alıp Genel merkez gittim ve düşüncelerimizi:
Bihlun Hanım,
biliyorsunuz Deniz Bey istifa etti. Mutlaka da Antalya'dan milletvekili
listesinde olacaktır ama dilerseniz, Mecliste yalnız kalmaması için bir kaç
milletvekili kontenjanı verseniz iyi olur, diye durumu anlattım.
Bir gün sonra da
beni aradılar ve Genel Merkeze gittim.
"İbrahim bey,
sayın Genel Başkan ile görüştüm, Deniz beyin belirleyeceği 4 kişilik bir isim
listesi olacak. Sen de o listede olur isen sorun yok, olmazsan 5. sıraya da
seni yazmayı düşünüyoruz" dediler
Düşünce
topluluğumuzun, Ankara dışında yaşayan akademisyen üyeleri de, parti'nin seçim
projelerini hazırlamaya geldiler.
Nasıl olsa benim
Milletvekili listesinde yerim kesindi. Projelerde yer alan, seçilmesi durumunda
ülkeye ve partiye yararlı olabilecek arkadaşlar için de, seçim sürecinde bir çıkış arayışımız da vardı.
Milletvekili aday
listeleri saat 17.00'de Yüksek Seçim Kuruluna verecek, benim ismim listede
"garanti" olduğundan, O günler bir Üniversitede Rektör Metin Hoca ile
Tunalı'da tur atıyoruz.
Büroda da Çankaya
Belediye Başkanı Prof Dr Muzaffer Eryılmaz, Mimar Mustafa ve bir kaç
arkadaşımızda süreci izliyorlardı.
Saat 5'e yaklaşırken,
büroya CHP Genel Merkezden bir telefon geliyor, Muzaffer Hoca ve Mustafa ile
konuşuyorlar.
Telefonda Mustafa
bana biraz kızgın, biraz şaşkın:
İbrahim, Deniz
Beyden liste gelmiş ama senin adın yokmuş. Neden yok denildiğinde de, Osman Kaptan,
"Deniz Bey İbrahim'in listede olmasını istemediğini" söylemiş dedi.
Bihlun Hanım da,
durumu Genel Başkan ile konuştuğunu, "dilersen yaz ama sorun olsun da
istemiyorum" dediğini söyledi.
Ben kimin için ne
düşünüyorum, ne ile karşılaşıyorum, Şaşkınım.
Telefonda Muzaffer
Eryılmaz başkanıma, " Başkanım, Anam beni Milletvekili olmam için
doğurmadı" deyip konuyu kapattım.
Yaşamda, sizin ne
düşündüğünüzün, ne yaptığınızın bir öneminin olmadığını yaşayarak öğreniyor
insan.
Ben "Deniz
Bey TBMM'de yalnız kalmasın, üzülmesin" diye düşünürken, Deniz bey, Osman
Kaptan'a, "İbrahim'i Listede istemiyorum" diyor. Yapacak bir şey
yok!..
Sözün bittiği
yer.
Ne demişti Örsan
K. Öymen, "Sosyal demokrasiye ihanet eden sahte sosyal demokratlar üzerinden
genellemeler yapmak", doğru değildir. O yüzden vicdan ve aidiyet duygusu
taşımak başka bir şey, "hiç saymak", yok hükmünde saymak başka bir
şey.
"HİÇ
SAYILMAK"IN, "4"üncü yazsında buluşmak üzere!..