Açlık Grevini bırakmaları için bu köşede açık mektup yazdığım iki masum artık yaşamıyor. Ne yazık ki ölünceye kadar; iktidar, seslerini duyup adaleti yerine getirerek Grup Yorum üyelerini serbest bırakıp özür dilemedi. Onlar da özgürlük ve adalet uğruna yaşamlarını feda ettiler.
Hocam Tarık Zafer Tunaya; “özgürlük öyle bir şeydir ki uğrunda karanlık zindanların duvarlarına insanlar tırnaklarıyla kazıyarak, kanlarıyla yazmışlar ve tarih boyunca bu uğurda canlarını vermişlerdir” diye yazmıştır “İnsan Derisiyle Kaplı Anayasa” kitabında…
Grup yorumun üyeleri Helin Bölek ve İbrahim Gökçek de öyle yaptılar. Kanlarıyla “özgürlük” yazdılar… Sanatçıya özgürlük, sanata özgürlük, basına özgürlük, düşünen insana özgürlük istediler…
Bildiğiniz gibi bir süre önce, Grup Yorum ’un gitaristlerinden İbrahim Gökçek’in de aralarında bulunduğu yedi kişi, aylar süren tutukluluğun ardından İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıktılar.
Gitarist İbrahim Gökçek, tutuklu bulunduğu hapishanede 240 gün, müzisyen Helin Bölek de 238 günden fazla, adil yargılanma talebi ve kültür merkezlerinin sürekli polisçe basılmasına karşı açlık grevi yaptılar ve yaşamlarını feda ettiler.
Oysaki düşmana inat yaşamak gerekiyordu.
Ülkeyi yöneten AKP’nin kültür anlayışıyla sanat olamamaktadır. Yontuya “ucube”, resim sanatına “tükürülecek nesne”, karikatüre “hakaret”, baleye “müstehcen” , müziğe “sadece din için olursa evet” diyen bir anlayıştan insaf, merhamet veya hoşgörü beklemek, çölde penguene rastlamak gibi bir şey...
Bu iktidar; 12 Eylül Darbesinde bile mizah yapmış; Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren’in taklidiyle Türkiye’yi güldürmüş, eşsiz usta Levent Kırca’nın gösterilerini engelledi. Her çeşit baskıyı kullanarak borç içinde bıraktı ve kahrından öldürdü de kılı bile kıpırdamadı.
Ne yazık ki mizahın suç sayıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Bütün büyük karikatür dergileri kapandı, Leman hâlâ direniyor. O da dergiyi küçülttü, baskısını azalttı. Özel olarak aramazsanız bulamıyorsunuz.
Bu iktidarın ne Osmanlı’yla ne Müslümanlıkla ne de binlerce yıldan beri uygulanan ve kökleşen Türk Devlet sistemiyle bir ilgisi var. Padişahların bile sanata ve sanatçıya saygıları vardı, bunların yok. Kendilerini öven sanatçıları ödüllendirip paraya ve servete kavuşturuyor; karşı olanları hapse atıyorlar.
İslamiyet’te yasak olan resim sanatının, Padişahın Sarayında koruma altına alındığına ilişkin tarihsel gerçekleri bildiklerini de sanmıyorum. Orhan Pamuk’un “Benim Adım Kırmızı” Romanında bu konu ustaca işlenmiştir.
Helin Bölek ve İbrahim Gökçek’in ölümlerine iktidarın değil halkın vicdanı sızlamıştır. Adil Yargılanma Hakkı, devlet olmanın temel taşlarından biridir. Bu taş yerinden oynadığında ya da yıkıldığında geride devlet adına sadece zulüm kalır.
Koronavirüs nedeniyle tutuklu ve mahkûmların sağlıklarının korunması nedeniyle cezaevlerinin boşaltılması için çıkarılan kanun; Helin Bölek ve İbrahim Gökçek’in ölümleri kadar Türkiye’nin vicdanını sızlatmıştır.
Eline silah almamış, şiddete başvurmamış, sadece doğru habercilik yapmış gazetecilerin ve muhaliflerin hiçbir hukuksal temel olmaksızın cezaevlerinde tutulması Ortaçağın zindan uygulamasından başka bir şekilde değerlendirilemez.
Helin Bölek ve İbrahim Gökçek genç yaşlarında adalet için, sanat için, özgür bir Türkiye için, hepimiz için can verdiler, unutmayalım, unutturmayalım.