Birgün Kanada’nın liman
kentlerinden birine bir gemi yanaşır. Gemide hiçbir kimlik ve belgesi olmayan,
vatansız olduğu için 25 yıldır gemiden karaya çıkmamış bir tayfa vardır.
Hiçbir ülke, böyle birini kabul
etmediğinden 25 yıldır demir yığını içinde hapis olan bu kişinin varlığını
Kanada basın ve yayın organları haber alır. Bunu haber yapan TV ekibi Kanada
halkına sorar: “İnsanlık bu mu?
Durum Kanada kamuoyunda duyulunca,
ülkede büyük bir tartışma başlar. Herkes bunun insanlık dışı bir cezaya
dönüştüğünü kabul etmektedir. Tartışmalar büyüktür, bütün ülke bu işle
uğraşmaktadır artık…
O sırada yeni büro açmış iki genç
avukat olayla ilgilenir. Bu insanlık dramını sona erdirmek için hukuki bir yol
ararlar. Öncelikle, tayfayı karaya ayak bastırırlar. Ancak bundan sonra şehre
girmesi ve polis, gümrük geçişlerini yapması olanaksız görünmektedir.
Bir çare bulmak gerekir. Bir yasa
maddesi yoktur. Böyle bir durum yasalarda hiç düşünülmemiştir. Bu durumda eski
uygulamalara bakmak gerekir. Araştırırlar hiçbir çözüm bulamazlar. Artık
umutsuzluğa kapılmak üzeredirler. Tam bu sırada bilinmeyen birinden bir telefon
gelir. Filanca kitabın, falanca sayfasına bakınız der, bilinmeyen bir ses…
Hemen merakla kitabı bulurlar. Bu;
Yüksek Mahkemenin içtihatlarının (önceki kararlarının) bulunduğu bir kitaptır.
Bildirilen sayfada aynı olayla ilgili daha önce Yüksek Mahkemenin verdiği bir
karar vardır…
Buna göre yapılan başvuru
sonucunda, Kanada’ya ayak basan ve yurttaşlığa kabul edilen vatansız, kimliksiz
kişi; Kanada halkında adeta bayram havası yaratır.
İyi de telefonu kim etmiştir?
Sonunda anlaşılır ki telefonla
bilgiyi avukatlara ulaştıran kişi; bu işe bakmakla yükümlü Yargıcın yakın arkadaşlarından
biridir. Adaletin yerini bulması için gerekeni yapmıştır. (*)
İşte içtihat dediğimiz;
Mahkemelerin daha önce çeşitli olaylarda verdikleri kesinleşmiş benzer
kararlarıdır. Bunlar hukukun kaynakları arasında çok önemli yer tutarlar.
Yüksek Yargının önüne gelen olaylarda verdiği kararlar, yerel mahkemeler için
yol gösterici niteliktedir.
Bunları niye anlattık?
Değerli dostum, meslektaşım Mahmut
Tanal, Baroların mahvedilmesini, Tekli Baro uygulamasından Çoklu Baro
uygulamasına geçilmesini önlemek için bir Anayasa Mahkemesi kararını tüm halkın
dikkatine sundu. Buna göre: “Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının
kuruluş ve işleyişlerinin demokratik esaslara uygun olması amaçlanmıştır.
İtiraz konusu kuralla, sayısı kaç olursa olsun, üyesi 500’den yukarı olan Tabip
Odaları’nın Büyük Kongre’ye katılımının 7 üyeyle sınırlandırılarak odaların;
Birlik Genel Kurulu’nda adil bir denge kurulmasına elverişli sayıyla temsil
edilmelerinin engellenmesi kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının
oluşumunda demokratik ilkeleri esas alan Anayasa’nın 135. Maddesi ile
bağdaşmamaktadır. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2. Ve 135.
Maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.”
AKP’nin Baro Başkanlarının
taleplerini kabul etmeyerek; TBMM bahçe duvarının dışında günlerce açıkta,
sıcağın altında, gece soğukta, aç, sefil yatırarak ve gece mesaisi yaparak komisyondan geçirdiği
“çoklu baro” yasası Anayasaya aykırıdır. Benzer olayda Anayasa Mahkemesi’nin
verdiği karar (19.02.2002 T.2000/78 Esas, 2002/31 K.) açık ve kesindir.
Güya; “Tek bayrak, tek millet, tek
vatan” savsözüyle hareket eden AKP’nin şimdi “Tek Baro” yerine “Çok Baro”
sistemini getirmesinin temelinde ne yatıyor?
Bu bir algı yönetimidir. Artık
halk katında itibarını yitiren iktidarın, çözülmeyi önlemek için hâlâ muktedir
olduğunu göstererek gerek büyük kısmını kendi partililerinden oluşturduğu yargı
organında, gerekse bürokrasideki tereddüdü ve halk katında “bunlar gitmeyecek”
algısını sağlamlaştırma çabasıdır bu…
Anayasa Mahkemesi’nin içtihadı
açık ve kesindir. Yapılan çoklu baro sistemi Anayasaya aykırıdır.
(*)
Yazan: Artur Hailey
Roman: Başbakan (Ekâbir)