AKP İktidarının, ekonomiyi yönetemediği, hazırdan yediği, sadece satıp borçlanarak yapay bir bolluk yarattığı ortaya çıktıkça, halktaki itibarı düşüyor. İktidarın sorumsuz, mirasyedi harcamalarla ülkemizi ekonomik krize soktuğunu açlık ve sefalet çeken kitleler artık görmeye başladı.
Koronavirüs salgınını yaşadığımız bugünlerde, iktidarın beceriksizlik içinde olduğu, hazinede para kalmadığı için işini kaybedenlere, günlerce dükkânını kapatmak zorunda kalan esnafa, günübirlik yaşayan emekçilere göstermelik bir miktarın dışında para ödeyemediği ortaya çıktı.
Yoksulluk ve açlığın tartışılmasını önlemek için gündemi değiştirmek gerektiğinde her zaman yapıkları gibi yeniden darbe söylentileri çıkardılar. AKP yeniden” mazlum” rolü oynamaya başlıyor. Sanki on sekiz yıldır iktidarda değilmiş gibi yeni darbe söylemiyle kendi tabanını bütünleştirmeye, sağlamlaştırmaya çalışıyor. Kendi dışındaki tüm toplum kesimlerini ötekileştiren, gerginlik ve gözdağı veren söyleme inatla, devam ediyor. İmam bu kadar sert olursa cemaat daha da sert olur. Nitekim dalkavuğun birisi; bir kavanoz mermi ile kitlesel kıyım yapacağını açıkladı. Bir diğeri silahlı hazırlık içinde olduklarını, bazı komşuları da içinde olmak üzere en az elli kişiyi sülale olarak öldüreceklerini, listelerin hazır olduğunu bildirerek “kraldan çok kralcı” olduklarını gösterdiler. Bir başkası da sanki Cumhurbaşkanını ölümle tehdit etmişler gibi “kılına zarar gelirse çoluk çocuğunuzu bizden nasıl koruyacaksınız?” diye meydan okuyor.
Laik, demokratik, hukuk devletinin önce laikliğini yiyip bitirdiler. Sonra hukuk devletini, yargı bağımsızlığını, adaleti yok ettiler. Şimdi de bazı bahanelerle demokrasiyi yok etmeye çalışıyorlar. Onların açıklamalarını bir karşıt partili söyleseydi (sorgusuz-sualsiz-iddianamesiz) her biri en azından üç yıl tutuklu kalırdı…O açıklamalardan bu yana kaç gün geçti hâlâ bir hukuki işlem yok.
Neyse bugün konumuz AKP iktidarının saray sevdalarıyla, itibardan tasarruf olunmaz söylemleriyle, taht misali yaldızlı sandalyelerle, bizden kat kat güçlü ülkelere güya yardım etmelerle, kibir ve görkemle öykündükleri Osmanlı özentisidir. Güya Osmanlı’ya dönüşümüzle bütün sorunlarımız çözümlenecek. Çünkü Osmanlı Devleti, doğudan batıya üç kıtaya yayılmış Yüce Devlet (Devlet-i Aliyye) idi!
Oysa “Osmanlı Devleti’ni “Yüce Devlet (Devlet-i Aliyye)” düzeyine çıkaran temel prensiplerin yani Kavanin-i Osmaniyye’nin 17. Yüzyılda unutulduğunu, otorite birliği, kanun egemenliği ve istimâlet (hoşgörü) politikasının kaybolduğunu, lâyiha sunan küttâbın (bürokratların) tümü açıklamaktadırlar. Osmanlı Yüce Devleti, “dinî cemaatler üzerinde bir egemenlik şemsiyesi”ni temsil etmekteydi. Devlet, koruyucu egemenlikti; adalet, herkesi eşit biçimde himaye prensibi, temel devlet felsefesini özetlemekteydi. Devlet, ayrı ayrı cemaatleri tanıyan ve vergi veren reâyayı himaye eden bir egemenlik felsefesine dayanıyordu. Padişahın yüksek otoritesini tanıyan her cemaat, eşit biçimde onun himayesi altındaydı. Osmanlı’yı yüce devlet düzeyine çıkaran devlet felsefesi, bu formülde özetlenmiştir.” (Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye II. Cilt önsöz XV.sa.)
Şimdi göstermelik olarak diğer dinler korunuyormuş gibi yapılıyorken biri dışındaki bütün mezhep ve inançlar devlet tarafından dışlanıyor. Devletin dış politikası bile kendi mezhebinden olan bölük pörçük grupçukları destekleme üzerine oluşturuluyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, laik devletin değil Osmanlı’nın -Mustafa Kemal düşmanı- şeyhülislamı gibi davranıyor.
Yüz yıla yakındır Türkiye’de; “işsizlik ve açlıktan” çoluk çocuk anne-baba birlikte toplu intiharlar görmemiştik. Bu iktidar döneminde buna defalarca tanık olduk. Şimdi de yeni toplu kıyımlar yapacaklarını ilan eden dalkavuklar var. Bunlara hiçbir adli, hukuki, idari yaptırım ve işlem uygulanmıyor. Toplu kıyım yapacak kişinin silahlarına el konulmuyor. Ne zaman Devlet harekete geçecek? Neden silah ruhsatları iptal edilmiyor? Tutuklanmaları için toplu kıyım yapması mı bekleniyor?
Nerede Osmanlı’nın adaleti? Nerede Osmanlı’nın hoşgörüsü? Siz öykündüğünüz Osmanlı’nın tırnağı bile olamazsınız. Yoksul bir yurttaş iken sizi devletin tüm üst düzey yönetimlerine getiren laik demokratik devleti yok etmeye, ulusal bayramları unutturmaya çalışan kadir kıymet bilmez insanlarsınız.
Siz olsa olsa Türk Tarih Kurumu’na yaptırdığınız “Vahdettin Sempozyumu” ile “Devlet-i Aliyye”yi İngilizlere teslim edip, İngiliz gemisiyle ülkemizi terk eden anlayışın temsilcileri olabilirsiniz.
Gidiyorsunuz…
Tehditler, hakaretler bu gidişi durduramaz.
Bunu biliyorsunuz bu nedenle giderayak ne götürürseniz kâr belliyorsunuz. Salda Gölü’nü mahvettiniz, Olympos’u imara açıyorsunuz. Dünyanın en güzel doğa harikalarına, meralara siyanür gölleri yaptırıyorsunuz. Gazipaşa’yı güya turizme açarak yakında yaşanmaz hale getireceksiniz. Serik sahillerini halktan alıp yandaşlarınıza peşkeş çekiyorsunuz. Tevfik Fikret’in dediği gibi bitirelim yazımızı:
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak! Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak! Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak, Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak... Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı pür-neva sizin, (*)