Türk ve Rus orduları Çar Petro (1672-1725) döneminden itibaren neredeyse aralıksız olarak, üst üste savaştı...On milyonlarca insan ne yazık ki öldürüldü...Rusya topraklarına toprak katarken Osmanlı devamlı olarak, üst üste toprak kaybetti...1878 Türk Rus savaşında Osmanlı devleti, 2. Abdülhamit Rus ordusunu İstanbul'dan çıkarabilecek tek küresel güç olan İngiltere'ye rüşvet ya da komisyon ödemesi olarak Kıbrıs'ı hediye etti...
Bu savaşlar silsilesine Mustafa Kemal Paşa ve Lenin 16 Mart 1921 Çarşamba tarihli Türk Rus barış, dostluk anlaşmasıyla son verdi...
Atatürk ve Lenin, çok sağlam, ölümsüz ve en sürekli barış ve dostluk anlaşmasının temellerini attılar...Bu anlaşma tam 103 yıldır bozulmamıştır...Bu anlaşma Atatürk'ün Lausanne (1923) ve Montreux (1936) anlaşmasıyla beraber T.C. vatandaşlarına en büyük armağanlarıdır...
Süleyman Demirel Rusya federasyonu istihbarat yetkililerine 1995'te,
"Rusya ile Türkiye arasında ihtilaflı bir konu yoktur...Türkiye'den Rusya'ya düşmanca bir hareket yoktur" demişti...
Demirel 1994'te Rus gazetecilere şöyle dedi:
"500 yıllık ilişkisi,münasebeti olan iki ülke var: Türkiye ve Rusya"
(Tanıl Bora'nın kitabı: Demirel; sayfa: 468)
Çar Petro (1672-1725) ölürken bile Ruslara
"Benden sonra da topraklarımızı, topraklarınızı mütemadiyen, sürekli olarak genişletin, Akdenize, Pasifik okyanusunun sıcak denizlerine mutlaka inin"
vasiyetini, talimatını, emrini bırakmıştı...
1914'e gelindiğinde Rusya 175, Osmanlı 21 milyon nüfusa sahipti...Osmanlı nüfusunun büyük bölümünü Araplar, Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler oluşturyorudu...1915-1922 arasında Türk ordusu mütemadiyyen, sürekli olarak Türk topraklarında kendi ülkelerini, kendi vatanlarını kurmak için silahlı mücadele eden Rumlarla, Ermenilerle, Araplarla savaştı...
1904-1905'te Rusya Kore için Japonya ile savaştı...Japonya savaşı kazandı...Kore Japonya'ya ait oldu...Rusya Pasifik okyanusunun sıcak denizlerine inememiş oldu...
1900’den beri sürgünde yaşayan Komünist lider Vladimir Lenin, 16 Nisan 1917’de İsviçre'den bir tren yolculuğuyla Rusya’ya geri döndü. Lenin 1895’in sonunda tutuklanmış, bir yıl hapisin ve Sibirya’da üç yıl sürgünün ardından Avrupa’ya gitmişti...Nisan 1917'de Lenin Almanya ile anlaşma yapmıştı...Anlaşmaya göre Lenin Rusya'da Çarlık rejimini yıkacak ve Rus ordusunun Almanya ve müttefikleriyle yaptığı savaşlara bir ateşkes ve barış anlaşmasıyla son verecekti...Lenin Almanya'ya verdiği tüm sözleri bir bir yerine getirecekti...
1917’nin başında Rusya'da temel ihtiyaç maddelerinde (şeker, yağ, süt, ekmek, meyve ve yakacak) kıtlık yaşanıyordu. Bu durumun yaratabileceği sonuçların farkında olanlar, bir isyandan endişeleniyordu.
1917'de yayın hayatına başlayan Rus gazetesi İzvestiya Известия-Haberler Ankara hükümetini 1920 ve 1921'de anti emperyalist Komünist Moskova hükümetinin dostu ve müttefiki olarak tanımladı...
17 Temmuz 1918: Son Rus çarının ve ailesini Vladimir Lenin idam ettirdi...Romanov hanedanı 1613-1917 arasında Rusya'da hüküm sürmüştü...
30 Ağustos 1918 Lenin'e suikast: Vücuduna saplanan zehirli kurşunlar hızla onun sağlığını bozdu ve felç oldu, 1924'te çok erken öldü...
Eylül 1919'daki Sivas Kongresinden hemen sonra Mustafa Kemal Paşa İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgal ordularını Trakya ve Anadolu'dan kovabilmek için Lenin ve arkadaşlarına ilk olarak Ankara hükümetinin temsilcisi olarak Enver Paşa'nın amcası Halil Paşa'yı (1882-1957) yolladı...
Rusya'dan Ankara hükümetine ilk silah, cephane, mühimmat yardımı ulaştığında takvimler 1920'nin ilk çeyreğini gösteriyordu...
Türk Dışişleri Bakanı Bekir Sami Kunduh (1865 ya da 1867-1933) başkanlığındaki bir başka Ankara hükümeti heyeti de Moskova'da iyi bir izlenim bırakmış olmalı ki Moskova'daki Lenin ekibinden Çiçerin'den (1872-1936) Ankara hükümetine dostça bir cevap geldi...
Bekir Sami bey ve heyeti 70 gün süren bir yolculuktan sonra Moskova'ya ulaştı...Heyet Moskova da Çiçerin ve Lenin ile toplantılar yapma fırsatı buldu...Bu dönemde Ankara hükümeti ordusu Kars, Ardahan ve Artvin'i işgalden kurtararak Türk topraklarına geri kazandırdı...
Lenin (1870-1924) ve Çiçerin ile Türk heyetleri arasındaki pazarlıklarda, görüşmelerde Rusya'nın Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan'ı elinde tutmak istediği ortaya çıktı...
Ankara'dan Moskova'ya yollanan bir sonraki heyetin başkanı olan Yusuf Kemal Tengirşenk bey (1878-1969) Rus lider Stalin (1878-1953) ile görüştü...
16 mart 1921 de Türk Rus dostluk ve barış anlaşması Moskova da imzalandı...
M. Celaleddin Orhan, Atatürk & silah arkadaşlarına Rusya’dan Karadeniz yoluyla silah cephane sevkiyatında görevliydi...
1949’da Albay iken emekli olan M. Celaleddin Orhan İstiklal Madalyası sahibiydi...Celaleddin Orhan’ın anıları Kastaş Yayınları tarafından sunulmuştu...Kırmızı şeritli İstiklal Madalyası sahibi Celaleddin Orhan’ın çok değerli anılarını okumanızı dilerim...
M. Celaleddin Orhan Türk ordusuna Karadeniz yoluyla Rusyadan silah, cephane, mermi, teçhizat kısaca Yunan ordusuyla savaşabilmesi için gereken her şeyi taşıyan kahramanlardan biriydi...Enise Huriye Hanımla evlenen ve emekllik döneminde Kandillide deniz kenarında mütevazı bir evde yaşayan M. Celaleddin Orhan'ın Turgut ve Barbaros adında iki oğlu dünyaya geldi...M. Celaleddin Orhan çocuklarına Osmanlı amirallerinden ikisinin adını vermişti...2 Temmuz 1900'de İstanbul'da doğan M. Celaleddin Orhan; ilk öğrenimini 1906-1914 yıllarında İngilizce ve Fransızca eğitim veren İstanbul'daki sivil okullarda yaptı, 1914-1920'de Heybeliada Deniz Harp Okulunda eğitim ve öğrenimini tamamladı. 1920'de Teğmen olarak Deniz Harp Okulundan mezun oldu, 15 Mayıs 1920'de Kuvayı Milliye'ye girdi. 30 Aralık 1920'de İstanbul'dan Anadolu Hükümetine katılmasıyla başlayan ve Ulusal Kurtuluş Savaşımız süresince devam eden Rus liman iskelelerinden silah taşımacılığı ve Karadeniz'deki deniz harekatlarında çok etkili ve başarılı olan hizmetleri sonucu 1949 yılında Dz. Kd. Albay iken emekli oldu...Mektebi Fünun-u Bahriye-i Şahane ve Ben diye başlayan anılar yakın tarihimizin az bilinen bir dönemine ışık tutmaktadır. 1906-1949 okul yaşamındaki eğitim ve öğretim olanakları ve uygulamasını Deniz Subayı olarak 1920-1922 fiili hizmet dönemlerinde ki olayları ve de 1923-1949 yıllarındaki Genç Cumhuriyetimizin ve Deniz Kuvvetlerimizin aşamalarını içeren Celaleddin Orhan'ın anılarını Kastaş Yayınevi basmıştı...
Kurtuluş Savaşı’nın pek sözü edilmeyen deniz cephesi ve Sovyet yardımlarının Türkiye’ye taşınması, Türk-Sovyet dostluğunun gelişmesinde büyük rol oynar. Bu dostluk iki hükümet arasında kalmaz, en alt birimlere kadar yansır. Rus limanlarından silah taşımacılığındaki çok etkin başarılı hizmetlerinden ötürü İstiklal Madalyası ile taltif edilen M. Celaleddin Orhan’ın anılarından aldığımız aşağıdaki bölüm, o dönemi anlamak açısından önemlidir:
“Bir gün, yine asker subay kuyruk olmuş cephane taşıyorduk. (...) Rus askerleri hep birden bizleri uzun uzun alkışladılar. Sonra da cephane vagonuna hücum ile vagondaki sandıkları kaptıkları gibi koşa koşa gemiye taşımaya başladılar. (...) Bu suretle 25-30 kadar Rus askerinin de yardımıyla gece yarısına bitirmeye çalıştığımız 127 ton topçu mermisi ile 20 ton da eğer takımı yükümüzü 4-5 saat evvel bitirmiş olduk. (...) Biz teğmenler de dahil olmak üzere rıhtım üzerinde bağdaş kurup Türk, Rus askerleri karışık hep birlikte güle oynaya yediğimiz o yemeğin tadını hiçbir zaman başka bir sofrada bulamadım dersem inanın. Ruslar, Rus oyunları bizimkiler de memleket oyunları oynadılar. En sonunda da Kemal Paşa-Lenin kardeş diyerek hep beraber halay çekişleri bir ömürdü.”
(Mehmet Perinçek, Atatürk’ün Sovyetler’le Görüşmeleri, Kaynak Yayınları, 2014)
Rusya'da 1917-1923 döneminde çıkan iç savaşta Bolşevikler Anti Komünist liderleri alt ettiler....10 milyon Rusya vatandaşı öldürüldü...
Anti Komünist önderlerin ilk aklıma gelenleri:
Alexander Kolchak (1874-1920), Anton Ivanovich Denikin (1872-1947), Pyotr Nikolayevich Wrangel (1878-1928)...
Bu kişiler Komünist devrimi yok etmek için büyük çaba harcadılar...
Wrangel tifüsten mi ölmüştü, yoksa Komünist Partisinin yolladığı bir cellat tarafından zehirlenmişti?
Kolchak'ı Komünistler yakalayıp idam ettiler...
"Kızıl Kahkaha" adlı edebiyat şaheserinin yazarı en ünlü anti Komünist Leonid Andreyev (1871-1919) kalp yetmezliğinden mi öldü, yoksa Moskova'dan gönderilen bir fanatik Komünist cellat tarafından mı öldürüldü?
Bütün bu soruların cevabı ne yazık ki yok!
Trostky'nin (1879-1940) kurduğu Kızıl Ordu'nun en ünlü mareşali Mareşal Mikhail Tukhachevsky (1893-1937) Kronştad deniz üssündeki anti komünist ayaklanmasını üssü kan gölüne çevirerek bastırdı (1921) ve yine de Stalin'in güvenini kazanamadı ve idam edildi (1937)
Lenin, Trotsky, Çiçerin, Stalin ve diğer Bolşevik / Komünist Partisi üyeleri Alman imparatoru 2. Wilhelm'in (1859-1941) kendilerini bir trenle İsviçre'den Saint Petersburg'a taşımasıyla Rus Çarlık diktatörlüğünü yıkmışlardı...
Saint Petersburg Mayıs 1703'te Çar Muhteşem Petro tarafından kurulduğunda Rusya'da Petro çok eleştirildi....Ruslar Petro'yu şöyle eleştirdi:
"Batı Avrupaya çok yakın ve düşman işgal ordularına bu nedenle kolaylıkla yem olabilecek, kolaylıkla işgal edilebilecek bir şehirdir"
Trotsky Stalin tarafından Rusya'dan kovuldu...Önce İstanbul'a, Atatürk Türkiyesine sığındı...Sonra Meksika'ya kaçtı...1940'ta Trotsky'i Stalin'in bir celladı Meksika'da öldürdü...
Devrimler önce kendi çocuklarını yer
Fransız devrimi:
1789 O dönemde Fransa’nın 28 milyon yoksul vatandaşı 4000 aile tarafından sömürülmekteydi…Kıtlık, açlık çok yaygındı…Fransa’da Krallık dönemine son verilen, bazen günde 300 kişinin giyotinle öldürüldüğü, toplamda 12.000+ kişinin çoğu zaman keyfi gerekçelerle, suçlamalarla, ithamlarla idam edildiği terör dönemi de Danton (1983) ve Napoleon (1927) gibi filmlere konu olmuştu...
Fransız devriminin Leon Trotsky’si Robespierre’in İngiltere’de Kralı idam ederek Krallık rejimine son veren Oliver Cromwell’e hayranlığını da vurguluyor Abel Gance dev filmi "Napoleon"da (1927)
"Danton" (Andrej Wajda, 1983), "A Fistful of Dynamite"(Sergio Leone,1971), "La Condition humaine" (Andre Malraux, 1933), "Stalin" (Ivan Passer, 1992), "Cromwell" (Ken Hughes, 1970), "Doctor Zhivago" (Boris Pasternak, 1957), "Doctor Zhivago" (David Lean, 1965), "Che" (Steven Soderbergh, 2008) gibi sanat ürünleri de devrimlerden söz eder...
Devrimler halk desteğine sahip değilse başarısızlığa uğrar...Nitekim Che Bolivya'da bunu fazlasıyla yaşamıştır...
Nicholas ve Alexandra (Robert Massie tarafından yazılan kitap ve kitabın sinema filmi uyarlaması)
Almanya Birinci Dünya Savaşı'nda İrlandalılara İngilizleri öldürsünler amacıyla silah, cephane, patlayıcı yollarken, Rusya'da iç savaş çıkarması için Lenin'le İsviçre'de özel anlaşma imzalamıştı...
Üstelik bunu yapan Kaiser-Kayzer (Alman İmparatoru) 2. Wilhelm Rus İmparatorunun kuzeniydi...
"Nicholas ve Alexandra" : Tarihin gördüğü en berbat, en aciz, en yeteneksiz, en beceriksiz Rus imparatoruyla kontrol manyağı Alman asıllı eşinin evliliğinin öyküsü ...Alexandra zayıf karakterli İmparatoru hatalı kararlara sürüklüyordu...İmparatorun kararlarına sürekli olarak müdahale ediyordu...Hatta imparatoru kendisine devlet işleriyle ilgili düzenli rapor vermeye zorluyordu...
Alexandra bakanlar kurulunun yönetimini bile İmparatordan elde etmişti...İmparator eşi kaynanasından nefret ettiği için annesinden bile vazgeçmişti...Rus imparatoru ülkedeki en yeteneksiz bürokratları göreve getirmesiyle ün kazanmıştı...Çiftin dört kızı ve bir oğlu dünyaya geldi...2. Nicholas babasının vefatında ve tahttan indirildiğinde çok ağır psikolojik yıkım yaşamış , sinir krizleri geçirmişti...
1914'te 175 milyonluk Rusya nüfusunun büyük bölümü yoksuldu...2. Nicholas "İtibardan Tasarruf Olmaz" düşüncesine sahipti...
İmparatorun ağzından çıkan sözler o dönemde kanun kabul edilmekteydi...Onun döneminde Polonya, Finlandiya, Kars dahil Doğu Anadolu Rus işgali altındaydı...Büyükbabası 2. Alexander 1881'de suikast sonucu hayatını kaybetmişti...
Rus çarı Paul I (Па́вел I Петро́вич, Pavel I Petrovich; 1754-1801) de kendi sarayında linç edilerek öldürülmüştü...Bu eyleme suikast de denebilir!
2. Nicholas, İmparator olmadan önce bir dünya gezisine çıkarak Monaco'dan Mısır'a dünyayı dolaşmıştı...2. Nicholas anayasal yetkilerinin daraltılmasına karşı çıkıyordu...Kore'yi Japonya'ya kaptırmamak uğruna onbinlerce Rusun ölmesine yol açtı; onları ölüme yolladı...İmparatordan birazcık insan hakları, fırsat eşitliği, sosyal adalet, İngiltere tarzı Parlamenter demokrasi ve hukuk devleti talep edenleri diktatörün / Çarın askerleri kitleler halinde öldürdü...
Alman İmparatoru Rus imparatorunun kuzeni olmasına rağmen Rusya'ya savaş açtı...Birinci Dünya Savaşı Rusya, Almanya ve İngiltere'yi yöneten akraba kralların savaşıydı...Almanya sanayileşmişti; Rusya ise tarım ülkesiydi...Savaşta Rusya askerlerinin hepsine gereken silah, cephane, mühimmat, giysiyi, yiyeceği ve at, demiryolu gibi ulaşım araçlarını temin edemedi...Rus askerine günde 3 kurşun veriliyordu...Üç Rus askerinden ikisine savaşmak için gereken malzeme temin edilemiyordu...Erler amirlerine çoğu zaman isyan ederken, askerler arasında intihar olayları çok yaygındı...Rus ordusu Avusturya ve Almanyayla savaşırken milyonlarca ölü verdi...
Rus askerler birinci dünya savaşında kitleler halinde savaştıkları ülkelerin askerlerine teslim oluyordu...Savaş esnasında ülkede açlık çok yaygındı...Yoksul halk açlıktan bulduğu her yiyecek mağazasını,fırını, dükkanı yağmalıyordu...
1904-1917 arasındaki savaşlar ülke hazinesinin iflas etmesine yol açmıştı...Ülkede kargaşa, istikrarsızlık, huzursuzluk, yağma ve talan düzeni hakimdi...Cezaevleri ve işkencehaneler dolup taşıyordu.Baskıcı bir düzen ve sansür ortamı vardı..Ayaklar baş başlar ayak olmuştu adeta...
Yoksulluk ülke çapında çok yaygındı; Japonya, Osmanlı, Almanya ve Avusturya orduları karşısında alınan ağır yenilgiler ülkedeki yiyecek, yakacak kıtlığı , açlıktan ve soğuktan ölümler dönemin özelliği haline gelmişti...Bu da ülke çapında protesto gösterilerine, grevlere, ayaklanmalara ve İmparatorluk yönetiminin yıkılmasına yol açtı...
Kuzeni İngiltere Kralı bile tahttan indirilen Rus imparatorunu (2. Nicholas) ülkesine (İngiltere'ye) istemezken Lenin Almanya ile anlaşarak İsviçre'den Saint Petersburg'a döndü ve Rus ordusunun Almanyayla savaşına son verdi...Birinci Dünya Savaşı'nda 3,5 milyon Rus vatandaşı ölürken,1917-1922 arasındaki Rus iç savaşında 10 milyona yakın kişi öldürüldü...
Nicholas and Alexandra filminde Lenin, Troçki (Rusya'nın Robespierre'i) ve Stalin gibi karakterlere de (özellikle Lenin'e) yer veriliyor...
Rasputin Alexandra'nın himayesi altında Rus devletinin yönetimini eline geçirmişti...Halka göre Alexandra bir Tuva atı yani Alman casusuydu ve Rasputin'in kuklasıydı...Rus gençleri (kadın ya da erkek) Rasputin'in seks oyuncakları olmuştu...
Alexandra Anneannesi İngiltere Kraliçesi Victoria'dan gelen tedavisi ve ilacı olmayan hemofili hastalığını oğluna aktardı...Victoria'nın dört oğlundan sadece birinde hemofili ortaya çıkmıştı...Hemofili anneden oğluna geçer...Hemofili geni taşıyan her annenin oğlunda hemofili ortaya çıkmaz...
Alexandra İmparatoru annesinden ve tüm arkadaşlarından uzaklaştırdı; kopardı...İmparator annesinin uyarılarına, tavsiyelerine asla değer vermedi...Rus halkı İmparatorun oğlunun Hemofili hastalığını hipnoz tedavisiyle stabil ve zararsız hale getirdiği için İmparatoriçenin gözdesi haline gelen Rasputin'in İmparatoriçe ve dört kızını seks kölesi olarak kullandığı dedikodularına inanmıştı...
İmparator zilzurna sarhoş olmadan uyuyamayan, en lüks Rus restaurantlarında, umuma açık yerlerde gözüne kestirdiği kadınlara tecavüz eden biseksüel Rasputin'den nefret ediyordu ve Rasputin'e İmparatoriçeyi kızdırmamak için katlanıyordu...İngiltere Kralı ve Alman İmparatoru 2. Nicholas'nın kuzenleriydi...Romanov hanedanı 300. yıldönümünü kutlamıştı (1613-1913)
Rasputin'i öldürmek için siyanür kullanıldı; Rasputin'i öldürmek için siyanür yeterli olmadı...
Rasputin & 2. Nicholas & Alexandra & Rus Devrimi konulu başlıca filmler:
1-Rasputin and the Empress / Richard Boleslawski & Charles Brabin /1932
2-Ten Days That Shook the World / Sergei Bondarchuk / 1982
3-Nicholas and Alexandra /Franklin J. Schaffner /1971
4-Reds/ Warren Beatty /1981
5-Doctor Zhivago / David Lean /1965
6-Stalin /Ivan Passer /1992
7-Agoniya ; Agony: The Life and Death of Rasputin / Elem Klimov / 1981
8-Testimony /Tony Palmer / 1987
9-Rasputin /Uli Edel / 1996
10-Rasputin / Josée Dayan & Irakli Kvirikadze / 2011
11-The Assassination of Trotsky / Joseph Losey / 1972
Mahatma Gandhi'nin anlatımıyla Mustafa Kemal:
Dünyadaki en önemli gazeteler Mustafa Kemal'den Gelibolu-Gallipoli - Dardanelles -Çanakkale Savaşları sırasında (1915'te) söz etmeye başlamıştı...Mustafa Kemal ile ilgili haberleri takip etmeye başladım o dönemde...Mustafa Kemal henüz General değildi hatta Gelibolu savaşlarındaki üstün savunmasıyla albaylık rütbesi kazandı...Rütbesi yüksek olmayan bir subayın dünya gazetelerinde haber haline gelmesi benzersiz bir durumdu, olaydı. Kendisini okuma yazması ve İngiliz gazetelerine erişebilecek parasal imkanları olan Hindistanlı yurt severler takip etmeye başladı...Onunla ilgili haberleri gazetelerde dikkatle arar-araştırır olduk...
13 Kasım 1918 Çarşamba günü İstanbul Dolmabahçe Sarayı önlerinde ( kimi gazeteler 55, kimi gazeteler 61 İngiliz, Fransız, İtalyan,Yunan savaş gemisi İstanbul'u işgal etmek için geldi diye yazıyordu) İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan savaş gemileri İstanbul'u işgal etmek amacıyla demir atmıştı...Bunu İngiliz gazetelerini okuyarak öğrendik...Sonradan şunu da öğrendim...Aynı gün HaydarPaşa Tren İstasyonu'nda trenden inerek İstanbul'a gelen Mustafa Kemal de kuşkusuz çok üzülerek, çok kederlenerek Dolmabahçe önündeki 55 ya da 61 düşman savaş gemisini seyrettikten sonra Pera Palas Oteli'ne giderek 14 Kasım 1918'de Daily Mail Gazetesi'nden gazeteci G. Ward Price'la (1886-22 Ağustos 1961) bir söyleşi-röportaj yaptı...O söyleşiyi okumuştum...
17 Kasım 1918'de İngiliz ordusunun Türk ordusunu zor kullanarak Azerbaycan, Baku'den çıkardığını da gazetelerden okuduk...Azerbaycan'da İngiliz işgali altına girmiş oldu böylece...
İngilizleri Hindistan'dan kovabilecek miydik?
Ağustos 1814'te İngiliz ordusu Amerika Birleşik Devletleri'nin başkenti Washington'u ve Beyaz Saray'ı çıra gibi yakmıştı...
Arkadaşlarım, dostlarım bu olayı da bana hatırlatıp duruyorlardı...Çok endişeliydik...İngiltere'nin güvenilmezliğini de çok iyi biliyorduk...
1821'de Yunanlıların Osmanlıya karşı saldırılarını İngilizler tezgahlamıştı...1916'da Arapların Osmanlıya saldırılarını da İngilizler organize etti...1911-1912'de Balkan savaşlarında Osmanlıya karşı savaşan ülkelerin en büyük destekçileri arasında İngiltere'de (Rusya'da ) vardı...
Türk halkının altınlarını devlete bağışladığı bir olaydan da Hindistanlı entelektüellerin haberi vardı...Osmanlı Donanması'nın ihtiyacı olan 2 dretnot savaş gemisinin İngiltere'den satın alınması için Türk halkı altınlarını Türk devletine bağışladı.Dretnotların ücretini Türk devleti İngiltere'ye ödedi...Ancak 1914'te Donanma Bakanı Winston Churchill bu iki dretnot savaş gemisinin Türkiye'ye teslim edilmesine engel oldu...
İngiltere'yle ilgili Hindistan aydınlarının çok iyi bildiği bir başka şey de Almanya,Rusya ve İngiltere Kraliyet ailelerinin çok yakın akraba olmasıydı...
13 Nisan 1919'da Amritsar'da İngilizler bağımsızlık talep eden 1000'den fazla Hindistanlıyı makineli tüfek ateşiyle katletti...Amritsar katliamı olduğunda nüfusumuz 250.000.000'dan fazlaydı...Ancak makineli tüfeklere ve dretnotlara sahip bir ordumuz ne yazık ki yoktu...
1914-1923 arasında Türkler İngilizlerle her vesileyle savaşmıştı...Biz Hintliler de İngilizleri Hindistan'dan kovmak için her yolu denediğimizden Türklerin her türlü hamlesini yakından takip etmek için İngiliz gazetelerine abone olmuştuk...Biz Hintliler diyorum ancak Hindistan halkının büyük bölümünün okuma yazması yoktu ve okuma yazması olanların büyük bölümünün İngiliz gazetelerini satın alabilmek için parası bulunmuyordu...
13 Nisan 1919 Amritsar katliamından sonra Hindistan'ın her tarafında parası-altını olan herkes İngilizlerin Türkiye'den kovulabilmesi için gereken silah, cephane ve patlayıcıyı Türk vatan severler satın alabilsin amacıyla altın toplamaya başladı; Hindistan'da Türkiye'ye, Türk vatanseverlere yardım ve bağış kampanyaları çok yaygındı, bu konuda organize olmuştuk; birkaç yıl boyunca toplanan altını belirli aralarla (birkaç ay arayla) düzenli ve sistematik olarak Türk vatan severlere ulaştırmayı da başardık; bunun çeşitli yollarını , yöntemlerini bulduk...
Hatırladığım ve beni çok üzen bir haberi kaydetmiştim...7 Haziran 1922'de Yunanistan'ın İtalya tersanelerinde yaptırdığı Jorgos Averof / Georgios Averof savaş gemisi ve diğer Yunan savaş gemileri Samsun'u bombalamıştı...Bu olay Hindistan halkını da çok yakından ilgilendiriyordu çünkü en büyük düşmanımız İngiltere Yunanistan'ın en büyük dostuydu...
Hintli yurtseverler (ben ve arkadaşlarım) aramızda İngiltere'yi tartışıyorduk-konuşuyorduk...İngiltere'den Vikingler, Roma İmparatorluğu geçmişti...8. Henry çok sayıda evlilik yapabilmek için Roma Vatikan Kilisesi'ne başkaldırmıştı... İspanya, Fransa İngiltere'yi işgal edememişti...İngilizler Napoleon Bonaparte'ı bir adaya hapsetmişti...Almanya Kasım 1918'de İngiltere ve ortakları karşısında yenildiğini-savaşı kaybettiğini kabul etmişti...Ben ve arkadaşlarım "İngiltere'nin yenilip yenilemeyeceğini tartışıyorduk... Bazı arkadaşlarıma göre dünyanın en güçlü savaş gemilerine sahip İngiliz donanmasını yenmek mümkün değildi; böyle düşünen ve düşüncelerini ilan eden, açıkça ifade eden arkadaşlarımın sayısı çok fazlaydı...
1940'ta Hitler de İngiltere'yi işgal etmeye çalıştı ve başarısızlığa uğradı...1930'larda ve 1940'larda Hindistan halkının bir başka endişe kaynağı ortaya çıktı...Kore, Çin , Filipinler, Mançurya gibi ülkeleri işgal eden Japonya İngilizleri kovup Hindistan'ı da işgal etmeye çalıştı...
Leonid Andreyev
Eserlerine yaşadığı dönemin Rus halkının umutsuzluğunu ve karamsarlığını yansıtan , hem Çarlık (İmparatorluk) Rusyasında, hem de Sovyet Komünist Partisi'nin Rusya'yı ele geçirmek için verdiği iç savaşın (1917-1922) ilk yıllarında dev ülkenin (1897 nüfus sayımında milyonlarca insan sayılmadığı halde nüfus 125 milyondan fazlaydı) yöneticileriyle sorunlar yaşayan Rus entelektüel Leonid Andreyev (1871-1919) Romanov hanedanının (1613-1917) son Çarı 2. Nicholas döneminde (hükümdarlık dönemi: 1894-1917) Rus ordusunun çok ağır bir yenilgi aldığı Rus Japon savaşını (1904-1905) konu almıştı...Savaş karşıtı edebiyatın başyapıtlarından birinde; "Krasny Smekh-Kızıl Kahkaha"...
1905 Rusya'nın en çalkantılı yıllarından biriydi...Dört kızı olan Son Rus Çarının tek oğlu, beşinci ve son çocuğu 1904'te dünyaya gelmiş ancak 1904-1905'te Rusya için adeta Pandora'nın kutusu açılmıştı...
Ocak 1905'te Çar'a taleplerini iletmek için bir dilekçe vermek isteyenlerin barışçıl yürüyüşüne Çarın askerleri ateş ederek cevap verdi...Sonuç 3000'den fazla ölü ve yaralı...Eylemciler iş gününün 8 saate indirilmesini, asgari ücretin yükseltilmesini ve emekçilerin kölelik tarzındaki çalışma koşullarının iyileştirilmesini talep etmekteydi, vermek istedikleri ancak veremedikleri dilekçede...
Mayıs 1905'te Tsushima'da Japonlar Rus donanmasının önemli bölümünü denizin dibine yolladı...
Haziran 1905'te Rus savaş gemisi Potemkin'deki erler kurtlanmış, bozuk etleri yemek istemeyerek subaylarına karşı ayaklandı...
Eylül 1905'te Rusya Japonya karşısında yenilgiyi kabul etti ve Kore'yi Japonlara bıraktı...
Eylül 1905'e kadar İmparator 2. Nicholas Kore'yi ne pahasına olursa olsun, hangi bedel ödenirse ödensin Rus topraklarına ısrarla ve inatla katmak istedi; çünkü kışın Kore denizi buz tutmamaktaydı...Çar Rusya'nın sıcak denizlere inmesi gerektiği düşüncesindeydi...
1913'te Romanov Hanedanı'nın 300. yıldönümü tüm Rusya'da kutlandı...Çar'ın sınırsız yetkilerini parlamento ve hükümetle paylaşmamak istememesi, kurduğu tek adam diktatörlüğü, ülke çapındaki çok yaygın yoksulluk, açlık, salgın hastalıklar, bunların beraberinde getirdiği halkın mutsuzluğu ve yönetimden memnuniyetsizliği, ülkenin bir türlü sanayileşememesi Romanov hanedanının yıkılmasına zemin hazırladı...Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı ordularıyla savaşlarda 1914-1917 arasında 3 milyondan fazla Rusya vatandaşı öldü...Savaş , açlık, eksi 30, eksi 40, eksi 50 dereceyi aşan dondurucu soğuklar, salgın hastalıklar başlıca ölüm nedenleridir...Rus ordusu askere aldığı herkese kışlık giysi, ayakkabı, silah, cephane veremeyecek bir durumdaydı...Askerler devasa mesafeleri yürümek zorundaydı...Atlar binilmek için değil yenilmek için kullanılıyordu...Ülke sanayileşememiş bir tarım ülkesiydi...İngiltere, Fransa Rus ordusuna gereken silah ve cephaneyi de ulaştırmayı başaramamıştı...
Kızıl Kahkaha, "Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok" (Erich Maria Remarque) gibi savaşın akıl almaz şiddeti, vahşeti, kan gölü üzerine yazılmış en sarsıcı metinlerden biridir.
Bir Rus subayının Mançurya’daki korkunç taarruz sırasında tuttuğu bölük pörçük günlük, onun ölümünden sonra savaşa katılmayan kardeşi tarafından tamamlanır. Genç subay kendi ordusunun mermilerine hedef olarak bacaklarını yitirmiştir. “Kızıl Kahkaha” onun için yaralı, sakatlanmış, paramparça bedenlerin; “kanla kızıllaşan toprakların” simgesidir: “Dünya çıldırdığında böyle gülmeye başlar.” Savaş alanındaki vahşet, hem sonu gelmeyen yürüyüşün tükettiği askerleri hem de bütün bu acılar karşısında büyük bir acze düşen doktorları delirtmiştir. Subayın kardeşi savaşı dışarıdan izlese de ölümü ve acıyı kanıksayıp duyarsızlaşmış, o da tıpkı subay gibi akıl sağlığını yitirmiştir. Savaş öyle akıl dışı bir hale gelmiştir ki oğlunun korkunç bir ölümle can verdiğini gazetelerde okuyan bir ana, bir ay boyunca ondan mektup alır. Ölülere ölülerden mektup gelir. Kızıl Kahkaha, giderek toplu bir cinnete dönüşen savaşın yol açtığı muazzam yıkımın, altüst ettiği hayatların, insanlıktan çıkıp deliliğe sığınanların trajik öyküsüdür.
Leonid Andreyev, 21 Ağustos 1871'de Rusya'nın Orel kentinde doğdu. Nikolai Ivanovich Andreyev adlı babası, eyalet Rus aristokratlarının bir üyesiydi ve hükümet için arazi müfettişi olarak çalıştı. Anastasia Nikolaevna Andreyeva (Pazkovska) adlı annesi Polonyalı aristokrat bir ailenin üyesiydi. Andreyev, Orel Gymnasium'dan mezun oldu, St. Petersburg Üniversitesi'nde hukuk okumaya gitti ve Moskova Üniversitesi'nden mezun oldu. "Moscovski Vestnik" (Moskova günlük gazetesi) için bir adliye muhabiri olarak çalışması, hikayelerine malzeme sağladı. Fyodor Dostoyevski , Lev Tolstoy ve Anton Çehov hayranıydı... 1894'te babasının ölümü ve sancılı, gerilimli bir ilk aşk deneyiminden sonra bunalıma girdi ve birkaç kez intihar girişiminde bulundu...Hayatta kalmayı başardı ve annesine, iki kız kardeşine ve iki küçük erkek kardeşine gelir sağlamak için çalıştı. 1897'de Rus Hukuk Barosunun sınavını kazandı ve 1897-1902 yılları arasında beş yıl boyunca avukatlık yaptı...
Andreyev ilk öyküsü "Bargamot ve Garaska"yı 1898'de yayımladı. Bu , öykü Andreyev'in Znanie (Bilgi) adlı seçkin kitap yayınevi çevresinde toplanan yazarlar ve yayıncılar arasında iyi bir yer edinmesine yol açarken, Andreyev Maxim Gorky tarafından da teşvik edildi, desteklendi...1901'de ilk öykü kitabı Znanie tarafından yayınlandı. Bir gencin bir fahişeyle cinayet ve intiharla sonuçlanan deneyimini anlatan "Bezdna" (Abyss-Uçurum; 1902) adlı öyküsü Lev Tolstoy'un eleştiri yağmuruyla karşılaştı...Ancak Andreyev, Rusya'da büyük bir ün kazanmayı başardı...
Rus-Japon savaşı sırasında yazdığı savaş karşıtı öyküsü "Krasny Smekh" (Kızıl Kahkaha, 1904) sonrasında Çar karşıtı devrimcilerle iletişim kurdu.
Andreyev, 1905'te Çar diktatörlüğünün polis teşkilatı tarafından tutuklanıp hapse atıldı, ardından Batı Avrupa'ya göç etti ve Maxim Gorky'nin konuğu olarak İtalya'nın Capri adasında yaşadı . Andreyev, dışavurumcu tarzını geliştirirken, gerçekçi bir savaş karşıtı hikaye "Rasskaz o semi poveshennykh-The Seven That Were Hanged-Yedi Asılmışların Hikayesi" (1908-1909) ve gerçekçi bir roman "Sashka Zhegulev" (1911) yazdı.
Rus Japon savaşından ve 1905'teki ilk Rus devriminden sonra, Andreyev her yıl bir oyun yazıyordu. Oyunları Moskova Sanat Tiyatrosu'nda, Viyana, Odessa, Kazan, Berlin'deki tiyatrolarda sahnelendi...Stalin tarafından idam ettirilen Vsevolod Meyerhold'da oyunlarını sahneye koyanlardan bir tanesiydi...En iyi oyunları, "Anathema", "Tsar-Golod" (Czar-hunger), "Samson v okovakh" (Samson in Handcuffs, 1914) Çar yönetimindeki Rus sansürü tarafından yasaklandı.
Andreyev, Birinci Dünya Savaşı'nı, şiddetle karşı çıktığı Almanya'nın despotizmine karşı bir demokrasi savaşı olarak tanımlıyordu...Birinci Dünya Savaşı sırasında, Alman saldırganlığının güçlü bir eleştirmeniydi.
Andreyev Şubat 1917'de Rusya'ya gerçek bir demokrasi geldiğini zannetti...Ancak Komünist Partisi diktatörlüğü onu hayal kırıklığına uğrattı...1917'de Finlandiya'ya taşındı ve aynı yıl Finlandiya'nın Rusya'dan ayrılarak bağımsızlık ilanı ona Bolşevik karşıtı makaleler yazma ve basma fırsatı verdi . Andreyev, kısa bir süre içerisinde Finlandiya'nın Kuokkala şehrinde (Saint Petersbug'un 50 kilometre batısında olan bir şehir) birçok Rus entelektüelin yaşadığı, saray tarzında bir villa inşa ettirdi...Andreyev, 1917'de başlayan Rus iç savaşının hemen ilk yılında Rusya'dan ayrıldıktan sonra Finlandiya'da inşa ettirdiği villasında ölene (1919'a) kadar yaşadı... Sovyet komünizminin sadık bir eleştirmeniydi ve Rusya'daki komünistlerin zulmü hakkında güçlü makaleler yazdı. 12 Eylül 1919'da Finlandiya'nın Kuokkala kentindeki evinde çok erken yaşta (48 ) vefat etti...
Moskova'dan yollanan Komünist bir cellat tarafından öldürüldüğü de iddia edilmiştir...
Ölene kadar Maxim Gorky ile dostluğunu sürdürdü . Leonid Andreyev ayrıca yazar Aleksandr Kuprin , Vladimir Korolenko , Ivan Bunin , Vikenti Veresaev ve şarkıcı Feodor Chaliapin Sr.'nin arkadaşıydı...
Andreyev'in son romanı, Dnevnik Satany (Şeytanın Günlüğü ), öldüğünde ne yazık ki tamamlanmamıştı.Bu roman tamamlanmamış haliyle (Kafka'nın "America" romanı ve Mozart'ın "Requiem" adlı eseri de tamamlanamamıştı) 1921'de yayınlandı, "Şeytanın Günlüğü", sınırsız kötülüğün zafer kazandığı bir dünyayı resmediyordu...