Kamuda ilk işe başladığımda, pek de kamu, Devlet "taraklarında bezim yoktu"; ne yapmam gerekirse, onu yapmam gerektiği gibi yapacaktım, o kadar. Bizim oralarda insanların devlet ile ilişkileri mahkemeler, vergi ve tapu daireleri, bir de erkeklerin askerlik ile sınırlı idi. Bir bakanlıkta işe başladıktan, bir de sorumlu bir yöneticilik görevi verildikten sonra Devletin ne olduğunu anlamaya başladım. Hele hele mevzuat hazretleri ortada olunca işler büsbütün farklıydı. Bunu öğreneceğim yerleri bile bilmiyordum. Bu konuda iki kişi bana yol gösterici oldu, ilki Üniversiteden Hocam Prof. Emel Doğramacı, Hacettepe yönetimde yüksel lisans yapmamı söyleyerek, diğeri de tanıdığım Sayıştay Denetçisi Abdulkadir Sev (yakınları Kadir derlerdi). Kadir ile ilişkiler aile, bürokrasi ve günlük yaşamda sürdü gitti, taaa Hacettepe ve İbni Sina Hastaneleri'nin acillerine kadar. Ailesi de hekim Ankara Tıp fakültesinden Dr. Mustafa'nın sayesinde orada Kadir de biz de oldukça sağlıklı bir süreç yaşadık ama yaşam denilen şeyin de bir süreci vardı. Haziran'ın 6'sında Kadir yaşama gözlerini yumunca, bir kere daha HAZİRANDA ÖLMENİN NE KADAR ZOR olduğunu gördük.

Gerek Sayıştay günleri bir şeyler sormak için gittim zamanlar, gerekse de Cumhurbaşkanlığında çalıştığımız günler de Kadir'i sadece işini en iyi yapan adam olarak tanımıştım. Emekli olunca, biraz da arkadaşlarının ilişkileri ile TKP ile ilişkileri bilgi donanımı, kişiliği ve dostça yaklaşımları sayesinde oldukça ilerlemişti. Partinin önemli adamları arasına girmişti ama o görünmez bir güç olarak pek ortalıkta yoktu. Sol Portal'da yazılar yazıyor, bazı televizyon programlarında, kamu kaynaklarının yerinde kullanılması, korunması ve yönetilmesi konusunda bir yurtsever olarak söylenmesi gerekenleri söylüyordu.

Yaşamını yitirince Kadir'in bir yönünü daha fark ettim.

Kadir solcu, hatta bir Komünist Parti'nin danışmanı, yöneticisi imiş, onu gördüm.

Sovyet Rusya'nın Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurtuluş Savaşı sürecinde ve devamında Türkiye Cumhuriyeti'ne karşılıksız ya da ürün takas anlaşmaları ile yaptıkları ülke tarihinde çok önemlidir ama Amerika ile yapılan Marshall yardımları, bir yandan ülkeyi başka bir kulvara çekerken, bir amacı da Komünizm‘in tu kaka yapılması idi. Bu çerçevede oldukça da başarılı olundu. O yüzden kişilerde ve toplumun çoğunda Komünizm denilince pek olumlu bir algı olmuyordu. Kadir yaşamını yitirdikten sonra, partisi TKP'nin destek çıkması, sahiplenmesi, cenaze töreni dahil her türlü sorumluluğu üstlenmesi, bende bir konunun hakkını vermek gerektiği duygusunu uyandırdı. Kadir'e önce Konur Sokak'taki Nazım Hikmet Kültür Merkezinde bir uğurlama töreni düzenlendi. Parti üyesi gençlerin ellerinde bayrakları, kollarında siyah bantları ile özenli, düzenli hareketleri dikkat çekiciydi. Çok güzel ve anlamlı bir tören ve konuşmalardan sonra, Karşıyaka Mezarlığında Annesinin mezarının üstüne defin işleminde de bu gençlerin parti üye ve yöneticilerinin özenli tavırları biz dışarıdan Kadir'in dostlarının da takdirini toplamıştı. Peki, bu kadar şeyi niçin anlattım.

Kadir düşünce olarak solcu ve bir Komünist imiş ama onun kadar da bir Devlet Adamı, Kamucu, Devletini düşünen, düşünceleri ile işini birbirinden ayıran bir adammış.  Özel yaşamında bir Komünist ama bürokratik yaşamında devletinin yanında, devletinin ve yurttaşlarının haklarını koruyan korkusuz bir savaşçı idi. Özellikle günümüzde siyasal İslam’ın devleti ele geçirme konusunda yaşananlarını görünce, bir komünist olarak Kadir'in Kamucu ve Devletinin yanında, onu koruyan ve kollayan adamlığı dağ gibi yükseliyordu gözümde. Kadir'in yaşamını yitirmesi ve sonraki yaşananlar, devlet adamlığı ile kişisel düşüncelerin, tavır ve davranışların nasıl birbirinden ayrılması, kurumsal yapı Devletin nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda önemli örneklerden biri oldu. İlk tanıdığım Sayıştay günleri de o Devletin çıkarlarını Kamucu bir yaklaşımla kuruyup, denetlerken; daha son görev yaptığı Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurumu'nda yine devletin çıkarlarının korunması yönündeki çabası l yine takdire şayan bir şeydi. Kadir DEVLET ADAMLIĞI şapkası ile devletini korur kollar iken, Kişisel düşüncesini işine karıştırmadan çevresine örnek bir Komünist tavrı sergiliyordu. İşte Türkiye Cumhuriyeti, çalışanlarına yıllarca bu terbiyeyi vermiştir. Ne yazık ki, son zamanlarda nasıl 1940'ların ortalarından başlayarak "komünizm" tu kaka politikaları gündem olmuş ve başarılmış ise, bugünde Atatürkçü, Laik Türkiye Cumhuriyeti politikaları tu kaka yapılmaktadır. Bu devletin kuruluş felsefesine, özüne dönmesine, Kadir gibi devlet adamlarının düşüncelerini kafalarında koruyarak, devletin temel ilkeleri doğrultusunda hizmet etmelerine gerek vardır. İşte bunun en somut örneği de Abdulkadir Sev olmuştur. Demek ki bir toplumun, milletin varlığını sürdürmesi için, düşünceler elbette ki özgür olmalı ama Devletin varlığı ve birliği için de ilkeleri korunmalı ve kollanmalıdır. Hani Bertolt Brecht'in dizeleri vardır ya:

"Kurtulmak yok tek başına yumruktan ve zincirden ya hep beraber ya da hiçbirimiz", diyen; işte öyle.

 Eğer bu ülkede güzel günler görecek ve hep birlikte yaşayacak isek, KAMUDA, DEVLET YÖNETİMİNDE düşüncelerimiz bizde kalmak, seçmenin tercihleri doğrultusunda hep birlikte olmak ve yaşamak zorundayız.

Yoksa, kurtuluş yok, hiçbirimize de!..

Toprağın bol olsun Abdulkadir SEV dostum.