Başkanlık sistemi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinin adalet sistemine indirilmiş bir darbedir.
Bu sistemin anlamı; Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından verilmesi gereken ve hayati önem taşıyan bütün karaları tek başına Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan tarafından vermiş olması er veya geç” Güç zehirlemesine” dönüşeceği, 18-19 yüz yıllarında Avrupa’nın birçok devlet adamları tarafından vatandaşların başına bin bir bela açmıştır. 

Düşünsenize?

Mali seçimlerde, tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı, iktidarın bütün imkanlarını AKP ve MHP’nin Belediye Başkan Adaylarını kazandırmak için adeta seferber etmiş durumda.

Bu durumda, eşitlikten, demokrasiden ve Müslümanlık’tan söz edilir mi?

Vali, Kaymakam, Emniyet güçleri, Bakanlar, Milletvekilleri ve devletin tüm kurum ve kuruluşları durdurulmaz güçleriyle AKP ve MHP adayları kazanması için adeta savaş ilan etmiş, ant içmişçesine çırpınıyorlar.

Böyle adalet olur mu?
Bu da yetmezmiş gibi, Cumhurbaşkanı sıfatıyla sahalarda Cumhur ittifakına oy istiyor ve rakipleri olan aday adaylarına söylemediği laf kalmıyor.

Bu nasıl bir başkanlık sistemi?
Sanki AKP ve MHP dışında kalan bütün partiler vatana haini, teröristmiş gibi hakaret içeren sözler ediyor.
Erdoğan’ın yaptıklarını CHP veya bir başka muhalefet partilerden biri yapmış olsaydı, inanın AKP ve ortağı MHP, Türkiye’deki bütün tekke, tarikat ve cemaatler çoktan sokakları işgal etmişlerdi.
Bence, bu anlayış tamı tamına Asya veya Orta Doğu zihniyetidir.
Bu gidişin sonu hüsrandır!
Bu adaletsizliğin sonu 31 Mart Pazar günü sandıktan çıkacak oylarla Türkiye’nin gidişatı belirlenmiş olacak.
Yani ülkede ilim, bilim, matematik, fen ve fizik okuyup Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyet’ini ilelebet yaşatarak gelecek nesillere devir etmek istersen, demokrasiyle taçlanır, medenice yaşarsın.
Ya da Türkçe yerine Arapça, Bedevilerin yaşam biçimini din olarak kabul eder şeriat yaşamaya mahkûm edilirsin.
Karar senindir.