Hikayenin yaşandığı yer Türkiye; yani olay Türkiye'de geçiyor.
Hikayemizi Ülkemizin mühim coğrafyalarından Gazipaşa'ya odaklayalım.
İlçenin 41 köyü var. Çocukluk yıllarımdan itibaren yarım asırlık bir süre içinde 41 köyün her birinde kara sabana koşulu bir çift kara öküz eşliğinde çiftçilik yapılarak halkımız ne Rusya'ya ne Ukrayna'ya ne de başkaca ülkelere muhtaç olmadan arpasını, buğdayını ve ihtiyaç duyduğu diğer tarım ürünlerini üreterek kendi kendine yeten büyük bir halk kitlesi vardı.
Üstelik hiç kimyasal madde, tarım ilacı kullanmadan organik tarım yapılırdı. Son 15-20 yıl içinde çiftçinin ihtiyacı olan ilaç, gübre, mazot, sair girdi ihtiyaçlarının astronomik fiyat artışları, başı boş bırakılmış piyasa hareketleri nedeniyle tüm ülkemizde olduğu gibi Gazipaşa köylerinde de çiftçilik terk edilmiş, o güzelim tarım arazileri boş bırakılmak durumunda kalmış, her alanda yapılmak zorunda kalan ithalat furyasıyla hem toprak tarımı, hem de hayvancık tarımı, anılarda yaşayan bir olaylar dizisine dönüşmüştür.
Şimdi o tarım alanları domuz sürülerinin kurtarılmış bölgesi haline geldi.
Ülkemizde bir türlü gerçekleşmeyen kalıcı tarım politikası, mastır tarım planlaması nedeniyle çiftçi köylü tarımdan da tarlalarından uzaklaştı, arazilerini terk etmek mecburiyetinde kaldı. Şimdi o verimli tarım alanları domuz sürülerinin yaşam alanları haline geldi. Domuz tehlikesinden, insanlar tarlalarına giremez hale geldi. Arazilerinde kalan son meyve ağaçları da domuzların kırıp döktüğü, yok ettiği yaşam ağaçları olarak hikayenin son parçası oldu. Yaşamını sürdürmek zorunda kalan çiftçimiz ve tüm Türk halkı dışarıdan ithal edilecek her alandaki ürünlere muhtaç hale geldi.
İnsanımız Asya'ya, Avrupa'ya, Rusya ve Ukrayna'ya, özetle dünyanın her tarafından getirilecek gıda ve ihtiyaç yaşam metalarına muhtaç olduk.
Çiftçinin Atalarından kalan arpa buğday, hububat ambarları bom boş, tam takır oldu. İnsanımız çarşıdan pazardan unu, bulguru, fasülye, nohut, mercimek ve benzerlerini gramla dirhemle, taneyle, sayıyı ile satın almak zorunda kaldı.
Ülke coğrafyamızın her tarafında, vahşi, yabancı sermayenin yapmayı sürdürdüğü bencil ve insafsız yatırımların halkımızın geçim derdine hiç de katkı sağlamadığı ortaya çıktı. Halkımız fakr-ü zaruret ortamında perişan sayılır. Sormak gerekmez mi, etin kilosunun 300 TL ye, 50 kiloluk un çuvalının 700 TL ye, Mersin ve Antalya'da çöpe dökülen limonun kilosu pazarlarda 5-6 TL ye, yumurta viyolunun 35-40 TL ye mazotun 5 ay içinde 7 küsurdan 24 TL ye doğru uzandığı ülkemizde zuhur eden açlık ve yokluğun sebebi nedir? Vicdan ölçüleri çerçevesinde tüm bunların sebebi araştırılıp mutlaka çözüm getirilmelidir.