Ülkemizde baskı, gelenekler, güç ilişkileri ve töreler, insanları, korku kültürünün kölesi haline getiriyor. Ataerkil düzenin hâkim olduğu bu topraklarda, namus kavramı da, toplum yapısı da, güç ilişkileri de korku kültürünü ve beraberinde biat etme davranışını geliştirmiş! Kadını erkeğin malı olarak gören bu anlayış; tecavüze uğrayanı da lekelenmiş ve içten içe suçlu olarak görebiliyor! Namus kavramı da kadın bedeni üzerinden tanımlanıyor! Böyle olunca da, bu çarpık bakış açısıyla suç sayılan cinselliği örtbas etmek uğruna, daha büyük suçlar işleniyor! Hatta canlara kıyılıyor! Mesela bir çocuk, annesiyle başka birinin ilişkisine şahit olduğunda, öldürülebiliyor! Bu öyle ağır bir toplumsal baskı ki; olay ortaya çıkmasın diye, küçücük bir cana bile kıyılıyor!
Mağdurların suçlu, suçluların ve güçlülerin suçsuz görüldüğü bu çarpık bakış açısıyla, bu baskıcı gelenek ve törelerle, daha çok insanlar yaşamdan koparılırlar!
Cinselliğin tabu olarak görüldüğü küçük ve içe kapanık toplumlarda, genellikle evlilik dışı ilişkiler en ağır yaptırımlarla cezalandırılır. Özellikle kadın bedeni, kadına ait değilmiş gibi davranılır. Kadın evlenene kadar baba evinde, evlendikten sonra da koca evinde, ağır baskı altındadır.
Boşanmak istediğinde ya da boşandığında hayatı paylaştığı adam tarafından ya tehdit edilir ya da öldürülür! Kadını mal gibi sahiplendiğini düşünenlerin ataerkil düzeninde kadın; “Ya benimsin ya toprağın!” felsefesine inanan adamlar tarafından tehdit edilir ya da katledilir!
İki yüzlü bir ahlak anlayışının hakim olduğu çoğu yerde, cinsellik gizli kapaklı sürdürüldüğünde sorun olmaz. Ama ortaya çıkacak gibi olduğunda sosyal baskı, gelenekler ve töreler gereği büyük korku ve panik yaşayan insanlar, en insanlık dışı suçları işlerler! Bedelini de hep başkalarına ödetirler! Yıllardır bu konularda yaşanan kadın cinayetleri, çocuk tacizleri ve iki yüzlü ahlak anlayışının içten içe mağdurları suçlayan çarpık bakış açısı yüzünden, suç oranı ve suçlu sayısı giderek arttı!
Artık bu bakış açısını ve bu ikiyüzlü ahlak anlayışını, değiştirmek zorundayız. Namus ve ahlak tanımını yeniden yapmak, toplumu bu hastalıklı ve korkuya dayalı yapılardan korumak hepimizin görevi olmalı!