Avrupa Birliği'nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu, Batı Balkanlar, Ukrayna ve Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 10 ülke için genişleme raporları paketini geçen hafta açıkladı. Komisyon, Türkiye'nin AB'den uzaklaşma eğilimini geriye döndürecek bir adım atmadığını kayda geçirdi. Raporda, Türkiye'nin son yıllarda olduğu gibi insan hakları, temel özgürlükler, sivil toplum ve hukukun üstünlüğü gibi alanlarda ciddi gerileme içinde olduğu kaydedildi. Demokratik kurumların işleyişinde ciddi eksikliklerin olduğu belirtildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının göz ardı edilmesi eleştirildi. Dış politikada Türkiye'nin AB'ye uyumunun gerilediğine işaret edildi.
Dışişleri Bakanlığı, raporda yer alan iddiaları mesnetsiz buldu ve reddetti. AB'nin Türkiye'ye karşı haksız ve önyargılı yaklaşımını muhafaza etmesini pek çok tehditlerle karşı karşıya bulunan kıtamız açısından kaygı verici buldu.
Komisyon raporu, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye hangi gözle baktığının göstergesi. Kurucu üyeler arasında olduğumuz Avrupa Konseyi de farklı bir bakış açısına sahip değil. Konsey ile yaşadığımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmasına ilişkin sorunlar da yakında gündeme düşer.
2000'li yılların başlarını anımsıyorum. O yıllar, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılma sürecinde bir hızlanma gözlendiği yıllardı. TBMM, çağdaş, demokratik standartlara ve evrensel normlara uygun, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü ön plana çıkaran Anayasal ve yasal değişikler gerçekleştirmişti. Bu adımların sonucu Avrupa Birliği. 2004 Aralığında üyelik müzakerelerinin 2005'te başlamasına karar vermişti. Çok mutluyduk, umutluyduk o günlerde. AB'ye üye olabileceğimizi hayal etmeğe başlamıştık. Zamanla bu umutlar kayboldu, hayaller suyu düştü.
Komisyon raporunda da belirtildiği üzere AB'den uzaklaşmaya başladık. Uzaklaşmanın nedeni ne? Sorumlusu AB mi, Türkiye mi ? Uzun uzun tartışmaya değer. CHP'nin yeni kurmaylarının bu konuyu da gündemlerine almaları beklenir. Kısaca görüşümü yazayım. 2016'dan bu yana katılım müzakereleri durdu. AKP iktidarının, insan hakları, temel özgürlükler, hukukun üstünlüğü gibi konularda 2000'li yılların başlarındaki heyecana sahip olmadığı görülüyor. Kopenhag Kriterleri rafa kalkmış gibi. Yargı merkezli kriz bu durumun son örneği. Siyaset-yargı ilişkisininin de tartışıldığı kriz, Kopenhag Kriterlerinden ne denli uzaklaşıldığının göstergesi.
Öte yandan AB içinde de Türkiye'nin üyeliğine soğuk bakan, mesafeli yaklaşan ülkeler mevcut. Türkiye'yi AB için bir kazanımdan ziyade bir yük olarak görüyorlar. Türkiye'nin 2000'li yıllarının başında heyecanla attığı adımlar da bu ülkeleri kaygılandırmıştı." Ya Türkiye tüm yükümlülüklerini yerine getirirse ne yaparız, nasıl köstek oluruz? diye düşünmeye başlamışlardı. Bu ülkelerin başında da Almanya geliyor.
Bu itibarla, AKP iktidarının insan hakları, temel özgürlükler, hukukun üstünlüğü gibi konulardaki yaklaşımlarının, uygulamalarının ve AB ile ilgili tutumunun "Türkiye'yi AB 'de istemezük" diyen bu ülkeleri rahatlattığı kuşkusuz. Bu ülkeler için Türkiye'nin şu sıralardaki önemi esas itibariyle Türkiye'deki sığınmacılardan kaynaklanıyor. Türkiye'nin kapıları açabileceğinden endişe ediyorlar. O nedenle Erdoğan'ı hoşnut etmeye çalışıyorlar.