Dünyanın en parlak zaferlerinden
biri olan 30 Ağustos Zafer Bayramımızın 97. Yıldönümünü büyük coşkularla,
sevinçlerle kutlayacağız. Ne var ki AKP iktidarının Mustafa Kemal Atatürk
düşmanlığı gün geçtikçe daha açık bir şekilde ortaya çıkıyor.
30 Ağustos günü Bursa’da toplu
taşıma araçlarının ücretsiz olmasını isteyen Meclis üyelerine AKP’li Bursa
Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş şu şekilde cevap vermiştir: ‘’30 Ağustos,
halkın genelini ilgilendiren bir bayram değildir’’!
15 Temmuz’u bayram günü ilan eden ve resmi dinlence günü kabul eden AKP
iktidarı böylece 30 Ağustos Zafer bayramını, 15 Temmuz bayramından (!) daha “aşağı
kategoride” değerlendirmiş olmaktadır.
AKP iktidarı Cumhuriyetin tüm değerlerini
yerle bir etmiş; Atatürk’ün adının Türkiye’den silinmesi için Atatürk
Havalimanı’nı boşaltmış, İnönü Stadyumunu yenileme bahanesiyle adını
değiştirmiş, Antalya Atatürk Stadını yıkarak yenisinin adını Arena koymuş,
Atatürk köşelerini ilkokullardan kaldırmıştır. Son olarak da Atatürk Orman
Çiftliğinin tamamını satacağına ilişkin haberler gelmektedir.
Bursa Büyükşehir Belediye
Başkanının kişiliğinde Dünya tarihinin en büyük meydan muharebelerinden biri
olan 30 Ağustos Meydan Muharebesini ve kazanılmış zaferi, halk önünde küçük
düşürmek için “herkesi ilgilendirmeyen bayram” diyerek hakaretlerini
sürdürmektedir. Buna karşı AKP yönetiminden, yüksek kademelerinden bir özür
gelmedi…
15 Temmuz 2016 FETÖ darbesinin
önlendiği günü, “ halkın genelini ilgilendiren bir” bayram ve dinlence günü
ilan eden AKP iktidarı; 15 Temmuz’u. 30 Ağustos Zafer bayramıyla
karşılaştırmaya çalışmaktadır.
Bakınız 30 Ağustos 1924 günü
Mustafa Kemal Atatürk; Dumlupınar’da Meçhul Asker Abidesi Açılış konuşmasında
ne diyor:
“Harp, muharebe, nihayet meydan
muharebesi yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir.
Milletlerin çarpışmasıdır. Meydan muharebesi milletlerin bütün
mevcudiyetleriyle, ilim ve fen sahasındaki seviyeleriyle, ahlâklarıyla,
kültürleriyle, özetle bütün maddi ve manevi kudret ve faziletleriyle ve her
türlü vasıtalarıyla çarpıştığı bir imtihan sahasıdır. Bu sahada, çarpışan
milletlerin hakiki kuvvet ve kıymetleri ölçülür. Sonuç yalnız maddi gücün
değil, bütün kuvvetlerin, özellikle ahlaki ve kültürel kuvvetin üstünlüğünü
kanıtlamaya ulaştırır. Bu sebeple meydan muharebesinde yenilen taraf milletçe
ve memleketçe, bütün mevcudiyeti maddiye ve maneviyesiyle mağlup edilmiş
sayılır. Böyle bir akıbetin ne kadar feci olabileceğini tahmin edersiniz.
Çöküşün ağırlığı yalnız savaş sahasında bulunan orduya özgü kalmaz. Asıl
ordunun mensup olduğu millet feci akıbetlere uğrar. Tarih, başlarındaki
hükümdarların, hırslı politikacıların birtakım hayalî emellerinin aracısı
durumuna düşen istilacı orduların, istilacı milletlerin uğradığı bu nevi feci sonlarla
doludur.”
Gerçekler böyleyken iktidar
tarafından, daha önceden haber alınmış bir darbe girişimini, Türk Milletinin
var olmak ya da yok olmak tehlikesiyle aynı görmek aymazlık, hıyanet değilse
nedir?
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ),
15 Temmuz 2016 günü darbe girişiminde bulundu. Orduda bulunan
Atatürkçü-Cumhuriyetçi Subayların ve Emniyetteki yurtsever kadroların karşı
çıkmasıyla başarısızlığa uğradı. Yoksa birilerinin dediği gibi darbe; tankın
egzoz borusuna atletini tıkayarak engel olan kişiler tarafından önlenmiş
değildir.
Son terfi kararnamesiyle, Ordunun
üst düzeyinde yer alan ve FETÖ darbesini önleyen hiçbir subay terfi
ettirilmemiştir. Çünkü onlar FETÖ’nün adamı olmadıkları gibi bugün iktidarda
bulunan tarikat ve cemaatlerin de adamı değillerdi. Türkiye, FETÖ darbesinden
kurtulmuştur ama diğer tarikat ve cemaatlerin iktidarına teslim olmuştur.
Halkın buna karşı İstanbul
seçimlerindeki demokrasi dersi yeterli olmamış ki Mustafa Kemal Atatürk
düşmanlığını devam ettiriyorlar. Biz yazımızı yine de Mustafa Kemal Atatürk’ün
sözleriyle noktalayalım:
“Efendiler, bu muazzam zaferin
çeşitli etkilerinin üzerinde en önemlisi ve esaslısı Türk Milletinin kayıtsız
koşulsuz egemenliğini eline almış olmasıdır. Bu olayın tarihimizde ve bütün
dünyada ne büyük, ne feyizli (çok ürün veren) bir devrim olduğunu açıklamaya
gerek görmem. Milletimizin uzun yüzyıllardan beri hanlar, hakanlar, sultanlar,
halifeler elinde, onların tahakküm ve istibdadı (baskı ve keyfi idaresi)
altında ne kadar ezildiğini, onların hırslarını temin yolunda ne kadar büyük
felaketlere ve zararlara uğradığını düşünürsek, milletimizin hâkimiyetini eline
almış olması olayının bütün büyüklük ve önemi gözlerimizde canlanır. Gerçi
büyük zaferin ertesine kadar İstanbul’da halife ve sultan namı altında bir
şahıs ve onun işgal ettiği hilâfet ve saltanat unvanıyla bir makam vardı. Fakat
bu zaferden sonra millet o makamları ve o makam sahiplerini lâyık oldukları
akıbete (kötü sona) ulaştırdı.”
Efendiler, ulusal egemenlik öyle
bir ışıktır ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, mahvolur.
Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya
mahkûmdurlar…”(30 Ağustos Hatıraları-Cumhuriyet Yayınevi(2000) sa:13)
Ulusal Egemenliğimizin temeli
olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni devreden çıkarıp göstermelik bir danışma
kurulu haline getiren ve Türkiye Cumhuriyetini tarikatlar, cemaatler, mollalar,
eliyle Nakşibendi Tarikatı Cemahiriyesi haline getirmeye çalışan AKP iktidarı
unutmasın ki Laik, Demokratik, Kuvvetler Ayrılığı sistemine dayanan Türkiye
Cumhuriyetinin gerçek sahibi halktır. Ve halkı sonsuza kadar aldatamazsınız.
Yaşasın Mustafa Kemal’in
askerleri!