Her 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı geldiğinde, gurbet ellerindeki çocuklarımızı düşünürüm. Yarım asrı aşan bir süre önce umuda yolculuğa çıkan insanlarımızın torunlarıyla kutladığımız 23 Nisan etkinliklerini hatırlarım. Almanya (Mainz) ve İsviçre’de (Zürih) Başkonsolos olarak yaptığım tarihlerde, öğretmenlerimizin verdiği Türkçe ve Türk Kültürü derslerine katılan öğrencilerimizin 23 Nisan’larda büyük coşkuyla okudukları şiirler, sergiledikleri folklor oyunları hala yadımda.
Avrupa’daki yeni kuşak Türklerin, Türkçemiz ve kültürümüz hakkında bilgilendirmek önem verdiğimiz görevlerimiz arasındaydı. Türkçe ve Türk Kültürü dersi öğretmenlerimiz bu yönde yoğun çaba içindeydiler. Devamı zorunlu olmayan bu derslere çocuklarını göndermeleri için bizlerde velileri teşvik ederdik. Düzenlenen 23 Nisan etkinliklerinde, yavrularımızın gönlündeki Türkiye özlemini ve Atatürk sevgisini görmek bizleri son derece mutlu ederdi. Etkinliklerde okudukları “ Orda bir ülke var uzakta. Gitmesek de görmesek de o ülke bizim ülkemizdir” şarkısını gözlerimiz nemlenerek dinlerdik.
“Eşit Temsil” başlıklı yazımda söz etmiştim. Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Almanya ziyareti sırasında kaldığı Bad Kreuznach’da o tarihte Alman Karargahı olan Parkhotel’de Mainz Başkonsolosu olarak gerçekleştiğimiz girişimlerle 1997’de bir Atatürk Salonu açılmış, Otelin girişine de bu ziyareti anlatan bir yazıt konulmuştu. Bu vesileyle düzenlenen görkemli töreni, Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olan 23 Nisan tarihine denk getirmiştik. Törende yaptığım konuşmada “ 23 Nisan, bir milletin çocuklarına inanış ve yarınlara güvenişidir. Atatürk Salonu’nu çocuklarımıza armağan ediyoruz” demiştim. Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin ilk yıllarında gerçekleşen reformlara ilişkin fotoğraf ve belgelerin yer aldığı Salonun açılışında öğrenciler folklor gösterilerinde bulunmuşlardı. Büyük beğeni ve ilgiyle karşılanan Salonun ziyaretçileri arasında çocuklarımız da vardı. Otel, Türk kuruluşlarının çeşitli kültürel, sosyal etkinlikler düzenledikleri mekana dönüştü.
Zürih’e Başkonsolos olarak atandıktan sonra , bu Salon’dan esinlenerek Başkonsolosluk toplantı salonuna “Atatürk Salonu” adını verdik. Parkhotel’deki Atatürk Salonu’nda kullandığımız fotoğrafların ve belgelerin büyük bölümünü Başkonsolosluk Atatürk Salonu’nda da değerlendirdik. Salonun açılışını da Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Atatürk’ün 63 ‘üncü yıldönümü olan 10 Kasım 2001’e denk getirdik. Salonda “Memleket Şiirler Gecesi”, resim sergileri gibi çeşitli kültürel etkinlikler ile vatandaşları bilgilendirme toplantıları düzenlerdik. Türkçe ve Türk Kültürü dersine devam eden öğrenciler de 23 Nisan gibi vesilelerle Salona gelir, okudukları şiirler ve folklar oyunlarıyla salona ayrı bir renk katarlardı.
Tüm bu tür çalışmalarda temel amacımız, Avrupa’da yaşayan yeni kuşak insanlarımızın, kimlerini korumalarına sağlamak , ülkemizi, tarihimizi, kültürümüzü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunu daha yakından tanımalarına yardımcı olmak, ülkemizle bağlarını sağlamlaştırmaktı. Avrupa’da yaşayan genç kuşak insanlarımızın en önemli sorunlarından biri kimlik sorunu. Genç kuşaklar iki kültür arasında sıkışmış durumdalar. Bir yandan alışkanlıklarını, geleneklerini ve göreneklerini korumaya çalışıyorlar, diğer yanda içinde yaşadıkları ülkelerin sunduğu modern yaşam koşullarının ve kurallarının etkisi altında kalıyorlar. Özellikle genç kuşakların yaşadığı bu ikilemi çözmek kolay değil. Yabancı bir ülkede, bu gençlere ana dilini, ana kültürünü öğretmenin güçlükleri ortada. Avrupa’daki insanlarımız ileride ana dilini konuşamayan anaların var olduğu bir topluma dönüşebileceği tehlikesi göz ardı edilmemeli.
Türkçe ve Türk Kültürü dersleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın camilerde görevlendirdiği din görevlileri , insanlarımızın kimliklerini korumaya yönelik politikanın ürünleri. Yurtdışında yaşayan insanlarımız seçimlerde bulunduklarını yerde oy kullanmalarına yönelik mevzuatta yapılan değişiklik de bu insanlarımızın ülkemizle bağlarını korumalarına yönelik bir adımdı. 2010’da oluşturulan Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı’nın görevlerinden biri de, yurt dışındaki insanlarımızın Türkiye ile bağlarının güçlendirilmesi, kimlik ve kültürünü ve bilhassa ana dilini muhafaza etmesi yönünde politikalar belirlemek.
Önümüzdeki seçimlerde bu insanlarımız desteğini almak için partiler yarış halindeler. Yurtdışı seçmenlerin seçimlerin sonucunu etkileyebilecek güçteler. Ben Avrupa’da yaşayan bir seçmen olsam, benden oy istemeye gelen politikacılara, “çocuklarımızın kimliklerini korumaya yönelik politikanız nedir? Çocuklarımızın asimile olmaması, içinde yaşadıkları topluma uyum sağlaması için öneriniz nedir? Ekonomik, sosyal, kültürel ve hukuki konumlarımızın güçlendirilmesine yönelik politikanız nedir? ” gibi sorular yöneltirdim.
Gürsel Demirok