2023'te sinema & TV aleminde neler yaşandı? 2024'ün iddialı filmlerinden bazıları... Bilinen en kötü, en berbat Napoleon filmi hangisi?       

Dünyanın en zengin kişilerinden  (2023 sonu serveti: 18 milyar dolar üzeri )  1931  Avustralya doğumlu, ABD'ndeki Cumhuriyetçi Parti destekçisi, 2016'da Donald Trump'ın ABD Başkanı seçilmesini sağlayan
(4 Kasım 1924 seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti adayı Calvin Coolidge'in ABD Başkanı seçilmesini ABD gazetelerinin büyük bölümünün sahibi, patronu William Randolph Hearst sağlamıştı) Fox TV'nin sahibi Rupert Murdoch'un evliliklerini, çocuklarının devasa şirketi ele geçirmek için  verdiği taht  mücadelelerini konu alan ve Murdoch'lardan Roy ailesi olarak söz eden ünlü dizi “Succession” (2018-2023) bir çeşit dramatize belgesel...Murdoch'ların şımarıklıkları, görgüsüzleri bu dizide acımasızca alaya alınıyor, hicvediliyor, eleştiriliyor...

Yasal sorunlar çıkmaması için, Murdoch'lar diziye tazminat davası açamasın diye, Murdoch'lardan dizide Roy ailesi olarak söz edildi...Bu dizinin bir bölümünde seyirciler üzerinde şok etkisi uyandıran sahne şöyleydi:

Fransız komutan ve devlet adamı Napolyon'un mumyalanmış buruşmuş penisi müzayedede satışa sunulur...Dolar milyarderi ve müthiş koleksiyoncu  Connor Roy bunun en büyük, en istekli, en hararetli müşterisidir, talibidir! 

Napoleon Bonaparte belirli bir yaş ve türdeki erkeklerin genellikle hayran kaldığı figürdür... Gelmiş geçmiş en büyük hayranı Alman diktatör Adolf Hitler'dir...Hitler Haziran 1940'da Napoleon'un Paris'teki mezarını ziyaret etmişti... Atatürk de okuduğu kitaplardan Napoleon'un hayatının en ufak detaylarını bile ezberlemiştir...

1920-1933 (17 Ocak 1920 – 5 Aralık 1933) ABD Başkanı Woodrow Wilson döneminde konulan ve ABD Başkanı Franklin Delano Roosevelt döneminde kaldırılan içki yasağı döneminde mafya ile işbirliği yaparak içki bağımlılarına içki tedarik ederek süper zengin olduğu iddia edilen Kennedy ailesi de çok satan "Captains and the Kings" (1972) adlı romana ve romandan uyarlanan mini TV dizisine (1976) konu olmuştu...Romanda ve dizide Kennedy'lerin kurucu babasından Joseph Francis Xavier Armagh olarak söz edildi...Dizide bu rolü Richard Jordan canlandırdı...

Kennedy ailesi tarihçesi: Patatesteki bir hastalık kıtlığa yol açtı...Kıtlık 7 yıl sürdü...1845-1852 İrlanda'daki kıtlık dönemiydi...1 milyon insan öldü, 1 milyon insan başka ülkelere kaçtı...Kennedy ailesi kıtlık döneminde kıtlıktan dolayı 1849'da İrlanda'dan ABD'ne göç etmişti...İrlanda'daki kıtlığı duyan Padişah Abdülmecit buraya gemilerle gıda yollamıştı...Katolik İrlanda'da açlık Kennedy'leri ABD'ne göç etmeye zorlamıştı...Kaptanlar ve Krallar'da yazar Taylor Caldwell sedece Kennedy'lerin değil John D. Rockefeller  (1839-1937) ve Howard Hughes (1905-1976) gibi dünyanın en zenginlerinin serüvenlerini harmanlayarak, onların öykülerini tek bir potada eriterek romanlaştırmıştı...

Yılın en iyi filmi dalı dahil 5 Oscar kazanan Gladiator'un (2000) yönetmeni Ridley Scott bu filmiyle bile yılın en iyi yönetmeni Oscar'ını kazanamamıştı...Ridley Scott "Gladiator 2"yi Kasım 2024'te sinemaseverlere sunmak istiyor...

Ridley Scott son yıllarda üç film yaptı...Napoleon (maliyet: 200 milyon dolar), "The Last Duel" (maliyet: 100 milyon dolar) , "House of Gucci" (maliyet: 75 milyon dolar) toplamda 375 milyon dolar harcanan bu üç filme en az Oscar ödülü kadar önemli Altın Küre ödüllerinde sadece bir ödül adaylığı verildi...

O da Lady Gaga'nın "House of Gucci"de süper zengin kocası Maurizio Gucci'yi paralarına konmak için öldürten ancak suçu, eylemi ortaya çıkınca hapse atılan Patrizia Reggiani rolüydü...

Ridley Scott çok kurnaz bir yönetmen, çünkü piyasa değeri 3 trilyon dolara ($ 3.000.000.000.000) ulaşan Apple Cep telefonları şirketinden yeni filmi "Napoleon" için finansman buldu...Apple Cep telefonları şirketi bu yıl "Killers of the Flower Moon" (Martin Scorsese) filminin yapım masrafı olan 200 milyon doları da karşılamıştı...

Şu ana kadar (bu satırlar yazıldığında;16 Aralık 2023'te) Napoleon 173, Killers of the Flower Moon 155 milyon dolarlık küresel sinema hasılatı elde ederek büyük zarar etti...

En iyi Napoleon filmleri: Monsieur N. (2003; Antoine de Caunes) , Napoleon (1927; Abel Gance), The Battle of Austerlitz (1960; Abel Gance), Waterloo (1972; Sergei Bondarchuk), "War and Peace" (1966-1967; Sergei Bondarchuk)

Piyasa değeri 3 trilyon dolara ($ 3.000.000.000.000) ulaşan Apple Cep telefonları şirketinin finanse ettiği bir diğer sinema filmi olan Argyle ( yapım bütçesi: 200 milyon dolar) Şubat 2024'te sinemalarda gösterime sunulacak...

200 milyon dolar harcanan "Napoleon" sıfır Altın Küre adaylığıyla yılın ve başlangıcından bugüne sinema tarihinin en kötü filmleri arasında anıldı...

2024 Altın Küre ödülü sinema filmi adayları :

Altın Küre ödülleri 7 Ocak 2024'te sahiplerini bulacak...Bugüne kadar iki Türk yönetmenin filmi Altın Küre ödülllerine adaylık elde etti: Yol (1982; Şerif Gören) ve Mustang (2015; Deniz Gamze Ergüven)   

Barbie 9 dalda aday
Oppenheimer 8 dalda aday
Poor Things 7 dalda aday
Killers of the Flower Moon 7 dalda aday
Past Lives 5 dalda aday
Maestro 4 dalda aday
May December 4 dalda aday
Anatomy of a Fall 4 dalda aday
The Holdovers 3 dalda aday
The Zone of Interest 3 dalda aday
Spider-Man: Across the Spider-Verse 3 dalda aday
The Super Mario Bros. Movie 3 dalda aday
The Boy and the Heron 2 dalda aday
The Color Purple 2 dalda aday
Fallen Leaves 2 dalda aday
American Fiction 2 dalda aday
Air 2 dalda aday
Rustin 2 dalda aday
Saltburn 2 dalda aday
Nyad 2 dalda aday

Netflix'in finanse ettiği "The Crown" 14 Aralık 2023'te yayınlanan son altı bölümle sona erdi...

Senaryo yazarı ve İngiltere'nin flight recorderı Peter Morgan'ın başyapıtı, The Crown'un (2016-2023) 60 bölümü sızan bilgilere göre yaklaşık 600 milyon Sterline maloldu...Kraliçe Elizabeth döneminin (1952-2022) büyük bölümünü çok katmanlı olarak anlatan dizi annesinin ölümüyle 2022'de İngiliz Kralı olan 3. Charles'ın Camilla Parker ile evlendiği 2005'te noktayı koydu...Prens Charles 1971'den itibaren sadece Camilla'yı seviyordu...Ailesinin zorlamasıyla 1981'de Diana Spencer'la evlendi...Bu evlilik 1996'da boşanmayla sonuçlandı...Morgan Kraliyet ailesini onaylayan ve monarşiye karşı çıkmayan bir esere imza attı... 2. Elizabeth 1947'de evlendiği eşi için  "benim en büyük gücüm ve dayanağım" ifadelerini kullanmıştı.
The Crown'da hangi sorulara cevap arandı?

Diana'nın ölümü suikast miydi, yoksa emniyet kemeri takmadığı için gelen kaçınınılmaz son mu? Diana Dodi'den hamile miydi? 3. Charles, Kraliçe ya da Kraliçenin kocası Diana'ya suikast emrini verdi mi? 

Diana, Binbaşı James Hewitt ile tutkulu bir aşk ilişkisi yaşamış ve bunun üzerine Hewitt gibi saç rengi kızıl olan Prens Harry'nin bu ilişkiden olduğuna dair söylentiler çıkmıştı...2. Elizabeth'in çocukları Charles ve Anne , Camilla Parker Bowles ve kocasını aralarında paylaştılar...Charles Camilla'yla, Anne ise Andrew Parker Bowles'la ilişkiye girdi...Camilla 1981'de Diana Spencer'la buluşarak 10 yıldır ilişki içinde olduğu Charles'ı annesinden ve herkesten daha fazla tanıdığını, Charles konusunda artık uzman olduğunu Diana'ya anlattı...Bu buluşma Charles ve Diana'nın evlilik töreninden hemen önce oldu...Camilla Charles'ın en sevdiği yemekleri, bağırsaklarından gaz kaçırmamak için uyguladığı yöntemleri, sadece iki öğün (sabah ve akşam) yemek yediğini uzun uzun Diana'ya anlattı...

Philip'in annesi Alice'in kocası (Philip'in babası) 1919-1922 arasında Anadoludaki işgalci Yunan ordusunda subaydı...Yunanlılar yenilince aile Yunanistan'da linç edilmek istendi...Philip'in büyükbabasını Yunanistan'da suikast sonucunda öldürüldü...Babası, annesi, Philip ve kızkardeşleri öldürülmemek için portakal kasaları altına gizlenerek Yunanistan'dan (Korfu'dan) kaçtı...Alice sürgünde delirdi ve tedavisini Sigmund Freud üstlendi...Philip'in babası güzel bir kadın bulunca bu kadınla birlikte kaçtı ve Güney Fransa'ya yerleşti...Philip babasız büyüdü...Philip'e Lord Mountbatten babalık yaptı...Philip'in dört kızkardeşi de Nazi Almanyasında fanatik Nazilerle evlendi...Philip Lord Mountbatten sayesinde İngiliz vatandaşı oldu...Philip'in öğrenim gördüğü yatılı okul cezaevinden farksız bir disiplin anlayışıyla yönetiliyordu...Philip her gün düzenli spor yaparak 100 yaşına kadar yaşarken Philip'in babası Andrew 62 yaşındayken damar sertliğinden ölmüştü...
İkinci Dünya Savaşı'nın başladığı yıl olan 1939'da dünya nüfusu 2 milyar 300 milyondu...Bu nüfusun % 24'ü yani 550 milyondan fazlası İngiltere ve kolonilerinde yaşamaktaydı...İngiltere üzerinde güneş batmayan imparatorluk ünvanını kazanmıştı...19. yüzyılda İngiltere kendini tehdit eden Napoleon'u esir almış (1815'te), onu uzak ve ıssız bir adada ölüme terk etmişti...İngiliz donanmasıyla yarışabilecek bir başka donanma yoktu...1814'te İngiliz ordusu Washington'u ve Beyaz Saray'ı yakmıştı...1805'te İngiliz donanması hem Fransız hem İspanyol donanmalarını Trafalgar'da yenmişti...

Barbie'nin yıldızına THY'ndan "reklam yüzümüz ol" teklifi gitti...Robbie kamyon kamyon para istedi...

Morgan Freeman, Kevin Costner THY'nin reklamlarında kullanılmıştı...Piyasa değeri son bir yılda yüzde 204 artarak 13.6 milyar dolara çıkan  (10 Ağustos 2023'te) THY şimdi de Margot Robbie'yle anlaşmaya çalışıyor...

Margot Robbie Türk Hava Yolları'nın hiçbir zaman ödeyemeyeceği bir ücret istedi şirketten...Çünkü şu anda sinema dünyasında en büyük yıldız 1990  Avustralya doğumlu Margot Robbie...Margot Robbie, Barbie 2'de rol almak için kamyon kamyon dolar alabilmek için devam filminde rol almaya istekli olmadığını söylüyor ve söylemeye devam ediyor...1 milyar 440 milyon dolarlık küresel sinema hasılatına ulaşan "Barbie" filmi piyasa değeri 6,67 milyar dolara ulaşan oyuncak firması Mattel'in ortaklığıyla gerçekleştirildi...Barbie'nin devam filmi düşünülmeden yapıldığını belirten Margot Robbie, "Her şeyi buna kattığımızı düşünüyorum. Bunu bir üçleme ya da buna benzer bir şey olsun diye yapmadık" dedi. Margot Robbie, Barbie'nin devam filmine sıcak bakmadığını "Sanki Greta Gerwig bu filme her şeyi kattı, bu yüzden bundan sonra ne olacağını hayal edemiyorum" sözleriyle ifade etti. 

Margot Robbie'nin hayranlar edindiği üç filmin Kuzey Amerika seyirci sayıları:

Once Upon a Time in Hollywood
15,403,551

Barbie 60,418,244

The Wolf of Wall Street 7,770,474 

Glenda Jackson  2023'te vefat etti

A Touch of Class ve Women in Love'la iki Oscar kazanan Glenda Jackson da 2023'te vefat etti...Sanatçı ölmek üzereyken bile geride bir başyapıt bıraktı: The Great Escaper (2023)...Glenda Jackson son nefesine kadar çalıştı...

Ryan O'Neal 2023'te vefat etti

2023'te özellikle 20. yüzyılın en değerli birkaç filminden biri kabul edilen Barry Lyndon'daki rolüyle hayranlar kazanan Ryan O'Neal da vefat etti...Ryan O'Neal'in 5 Kasım 1963 doğumlu kızı Tatum O'Neal babasıyla baş rolü paylaştığı Paper Moon'la yardımcı kadın oyuncu dalında 2 Nisan 1974'te Oscar kazanmıştı...Baba kız Nickelodeon (1976; Peter Bogdanovich) filminde de harikaydılar...1979'da Farrah Fawcett  ve Ryan O’Neal ile uzun süren, ancak bir türlü evlilikle noktalanmayan bir aşk birlikteliğine adım attı. Bu birliktelik 17 yıl sürdü. Ancak Ryan O’Neal’ın Oscar ödüllü kızı Tatum O’Neal bu ilişkiyi onaylamadığı için Farrah ile hiçbir zaman bir araya gelmedi.Ryan O’Neal, “Dünyaya tek eşli olmak üzere geldiğimi düşünmüyorum.İnsanların hiçbirinin doğaları gereği tek eşli olduklarını zannetmiyorum,” diyen Marlon Brando’nun yolundan gittiğinden Hollywood’un en çapkın erkeklerinden biri olmuştu…Kızı Tatum babasının Ursula Andress gibi güzel kadınlarla ilişkilerini de hiçbir zaman onaylamamıştı…Farrah ile Ryan O’Neal’ın oğlu Redmond’sa 1985’te dünyaya geldi ve bu delikanlı  uyuşturucu bulundurmaktan cezaevine girdi. Redmond Farrah’ın ilk ve tek çocuğu olarak kaldı.

Ryan O'Neal filmlerinin Kuzey Amerika seyirci sayıları: 

Love Story 68,643,345 
Barry Lyndon 9,756,097
Paper Moon 17,476,690
What's Up, Doc? 33,613,376

Kemal Tahir'in Yüzbaşı Cemil karakteri tam bir vatanseverdi...

2023'te "Yorgun Savaşçı"da (1979) Yüzbaşı Cemil rolünü üstlenen Can Gürzap da (1944-2023) hayatını kaybetti...

"Yorgun Savaşçı" 1970'lerin sonunda çekilirken filmin çekilmesine itiraz edenler filmin çekimleri durdurulur ümidiyle Can Gürzap’a suikast yapılacağı ihbarlarında bile bulunmuşlardı...

Halit Refiğ: “‘Yorgun Savaşçı’ filminde dramı meydana getiren en ilginç sahnelerden biri Ayasofya sahnesidir. İşgâl altındaki İstanbul’da bir Cuma namazı sahnesidir bu. Yüzbaşı Cemil bir çatışmadan dolayı aranmaktadır, sığınacak bir yer arar. Bu arayış içinde subay arkadaşlarından birine ulaşmaya çalışır. O arkadaşı Ayasofya Camii’nin korunmasında görevlidir. Aralarında durumu konuşurlarken Cuma namazı zamanı gelir. Arkadaşı, ‘Ben cumayı kılayım, geleyim,’ der ve namaza gider. Yüzbaşı Cemil bir sürü İngiliz ve Fransız askerin arasına karışıp camiye girer. Caminin üst katındaki Ayasofya’nın kilise olarak kullanıldığı zamandan kalma mozaikleri görür ve inceler. İngiliz ve Fransız askerleri de o mozaiklere bakmaktadır. Aşağıdaysa Cuma namazı kılınmaktadır. Türklerle işgâl ordularına mensup Hindistan’lı ve Senegal’li Müslüman askerler beraber namaz kılmaktadır. Yüzbaşı Cemil ise İngiliz ve Fransız askerleriyle birlikte yapının kilise geçmişinden kalan mozaikleri incelemeyi tercih eder. O sahne ‘Yorgun Savaşçı’nın kişisel dramını vermek bakımından anahtar sahnelerden biriydi. Vatanını işgâl ordularından kurtarmak için canını ortaya koyan Yüzbaşı Cemil dini vecibelerini yerine getirmek konusunda istekli değildir. Bu Kemal Tahir’in romanındaki bir sahneydi, ben de diziye aldım.”

Bülent Ecevit ve ekibi, Halit Refiğ’in Halit Ziya Uşaklıgil’den “Aşk-Memnu”yu, Kemal Tahir’den “Yorgun Savaşçı”yı ve “Devlet Ana”yı uyarlaması için neredeyse devlet mekanizmaları üzerindeki bütün kudretini, etkisini ve nüfuzunu kullandı. Örnek vermek gerekirse Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni 1978 ve 1979 yıllarında “Yorgun Savaşçı” filminin çekimlerine tam destek vermeye bizzat Bülent Ecevit ikna etti.

“Yorgun Savaşçı” Faciası

Filmin çekimlerinin ve her türlü işlemlerinin tamamlanmasına Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’in tam desteği olmasına rağmen “Yorgun Savaşçı”nın yakılma sürecini İlhan Selçuk’un 3 ve 7 Ağustos 1979’da yayınlanan “TRT ‘Yorgun Savaşçı’yı çekmemelidir. Kemal Tahir ‘Yorgun Savaşçı’da milli mücadele tarihini saptırmıştır. Kemal Tahir, Atatürk düşmanıdır. Bir Atatürk düşmanının eseri TRT tarafından çekilmemelidir.” tarzındaki yazıları başlattı. Halit Refiğ, “İlhan Selçuk, Madanoğlu askeri cunta davasının altı numaralı sanığıydı,” diyordu.

1965’te ilk defa edebiyatseverlere sunulan “Yorgun Savaşçı” romanı Cumhuriyet Gazetesi’nin Yunus Nadi Ödülü’nü kazanmasına rağmen “Yorgun Savaşçı”nın TRT için sekiz saatlik bir filme dönüştürülmesine en şiddetli itiraz Cumhuriyet Gazetesi’nden gelecekti. Bir süre sonra TRT’ye ve genelkurmaya gerçekte olmayan generallerden ve subaylardan ihbar ve şikâyet mektupları yağmaya başladı. Bir ara Can Gürzap’a suikast yapılacağı ihbarları bile geldi. ”Yorgun Savaşçı”nın sekiz saatlik bir film olarak gerçekleştirilmesini Bülent Ecevit başlatsa da, Süleyman Demirel’in başbakanlığı döneminde de filmin tamamlanması için her türlü kolaylık ve destek devam etti.

Halit Refiğ, “Yorgun Savaşçı”nın yakılması için çaba harcayanlarla onların dolmuşuna binenlerin 1452 – 1498 yılları arasında yaşayan, sanat eseri ve kitap yaktırmasıyla meşhur Katolik din adamı Girolamo Savonarola’dan hiçbir farkları olmadığını hep söylemiştir.

Şu sözler de Halit Refiğ’indir: “Defalarca belirtmeye çalıştım, ‘Yorgun Savaşçı’ olayının temel nedeni benim daha önce TRT’ye yaptığım ‘Aşk-ı Memnu’ dizisidir. TRT bürokrasisisi ve TRT’nin maaşlı kadroları 1974 yılında üç Türk sinema filmi yönetmenine (Metin Erksan, Lütfi Akad ve Halit Refiğ) o zamanki TRT Genel Müdürü İsmail Cem tarafından TRT’de film çekmek için iş verilmesini katiyen hazmedememişlerdir.”  

Kemal Tahir Hayranıydı

TRT – Türk sineması işbirliğini 1974’te başlatan Bülent Ecevit, İsmail Cem, Metin Erksan ve Halit Refiğ’in ortak bir tutkuları vardı: Kemal Tahir hayranlığı…

Romancı Kemal Tahir’in kendisinin ve eserlerinin büyüsüne kapılmış filmciler arasında Halit Refiğ, Metin Erksan, Atıf Yılmaz, Ertem Eğilmez ve “Kurt Kanunu”nu sinemaya uyarlayan ve “Yorgun Savaşçı”da set fotoğrafçısı olarak çalışan Ersin Pertan ilk akla gelenlerdir. Refiğ en başarılı filmlerinden “Haremde Dört Kadın”, “Yorgun Savaşçı” ve “Karılar Koğuşu”nu Kemal Tahir’in yazdıklarına dayandırmışır. Refiğ, 1970 sonbaharında kanser ameliyatı, 1971’de kalp krizi geçiren, 1973’te bir başka kalp kriziyle ölen Kemal Tahir’le 1957’den itibaren 17 yıl boyunca yakın bir dostluk geliştirmişti. Kemal Tahir Refiğ’in çok kadınlı, bol kadınlı hayatını sürekli ve kıyasıya olarak eleştirmiştir. Kemal Tahir Halit Refiğ – Gülper Savaşçın Refiğ evliliğine ve aşkına şahit olabilseydi kuşkusuz çok mutlu olurdu.

Kemal Tahir, Atatürk’ün daha hayatta iken, Nazım Hikmet ile birlikte Yavuz (eski adı: Goeben) Zırhlısı’nda bir Komünist ayaklanması girişimi tezgâhlamakla suçlanarak, 1938’de 15 yıl hapis cezası almış, Demokrat Parti’nin af çıkardığı 1950’ye kadar da 12 yılını cezaevinde geçirmek zoruna kalmıştı. Suçlanan ve 29 Mart 1938’de Harp Okulu Askeri Mahkemesi tarafından mahkûm edilen kişilerin, Çarlık Rusya’sı donanmasının gözbebeği olan dretnot Potemkin’de Haziran 1905’te çıkarılan isyanın bir benzerini plânladıkları iddia edilmiştir.

Kemal Tahir’in cezaevi yılları beyazperdede: “Karılar Koğuşu”

Hülya Koçyiğit: “Kadir İnanır’ın otuz – kırk yıllık sanat hayatı, yüz tane filmi vardır sanırım; bu filmlerin hepsi kendi başına önemli filmler elbet, ama bu filmdeki (“Karılar Koğuşu”) oyunculuğu bambaşkadır. Çok doğru bir yönetmenle, çok doğru bir senaryoyla olduğu için zannedersem. Halit Refiğ’in hayatında belki de en çok yapmak istediği filmlerden biriydi, “Karılar Koğuşu.”

Halit Refiğ: “Kadir İnanır’ın hayatında gösterdiği en iyi oyunculuk performansı “Karılar Koğuşu”ndadır.”

Halit Refiğ, açık yüreklilikle ifade etmiştir ki, Kemal Tahir’in en çok beğendiği Türk filmi, Metin Erksan’ın “Sevmek Zamanı”ydı. Çağının çok ötesinde olan birçok film gibi ”Haremde Dört Kadın”, “Muhsin Bey” ve “Züğürt Ağa”, ”Sevmek Zamanı”da sinema salonlarında gösterildiğinde seyirci bulamayan Türk filmlerinden biridir.

Kemal Tahir Halit Refiğ’e “Bir Türke Gönül Verdim” adlı filmini hiç sevmediğini de söylemiştir.

“Haremde Dört Kadın”

Kadın eşcinselliği, çok erkekli kadınlar gibi temalara yer veren, 1899 yılını 1900 yılına bağlayan günlerde geçen ve senaryosunu Kemal Tahir ile Halit Refiğ’in birlikte yazdığı “Haremde Dört Kadın” hem seyirciden ilgi görmedi, hem de Antalya Film Festivali’ne gönderilen kopyası, “Türk ailesine hakaret ediliyor” gerekçesiyle sinemayı basan kişiler tarafından imha edilerek, Antalya Film Festivali jürisine gösterilemedi. Bu filmi gerçekleştirmesinde, Atıf Yılmaz’ın yapımcı bulması yanı sıra, “Şafak Bekçileri” ve “Gurbet Kuşları”nın seyirciden büyük ilgi görmesi büyük rol oynadı. Bu zamanının çok ötesindeki film (”Haremde Dört Kadın”) daha sonra TRT tarafından bile gösterilecekti.

Halit Refiğ, Kemal Tahir’in 20 Nisan 1973 Cuma gecesi katıldığı yemeğe gitmesine neden olduğundan yaklaşık 36 yıldır acı çekiyordu. Olay şöyle gelişmişti. Mehmet Barlas’ın Şişli’deki evindeki yemeğe davet edilen ve bu yemeğe Mete Tunçay’da davetli olduğundan gitmek istemeyen Kemal Tahir’i bu geceye katılmaya ikna eden Halit Refiğ oldu. Yemekte Mete Tunçay’ın Kemal Tahir hakkındaki olumsuz ve kırıcı değerlendirmeleri romancının yeni bir kalp krizi geçirerek ölümüne neden olacaktı. O gece Mehmet Barlas’ın evindeki yemekte Ercan Arıklı’nın ağabeyi Tuncer Arıklı, İsmail Cem, Afşin Germen, Ali Sirmen ve eşleri de vardı. Mete Tunçay’ın Kemal Tahir’e söylediği “Siz tarihe sadakat göstermiyorsunuz, olayları, gerçekleri saptırıyorsunuz. Sizin eserlerinizi toplatmak lâzım. Kitaplarınızın toplatılmayı hak etmesinin nedeni, porno oluşları değil, tarihsel gerçeklerin iç yüzünü ancak birkaç yüz kişi ciddi kaynaklardan araştırabilecekken, sizin büyük bir sorumsuzlukla, sahici (gerçekten yaşamış) kişilere asla kendilerinin olamayacak görüşler yakıştırmanızdır,” tarzındaki sözleri 1971’de çok ağır bir kalp krizi geçiren, yüksek tansiyon sahibi, ağır bir kanser ameliyatı geçirmiş, sol akciğeri alınmış bulunan ve konuşmasında belli bir zorluk olan Kemal Tahir’in sonu olacaktı.

Kemal Tahir’in fikrinden yola çıkan “Şeytan Aldatması”

Halit Refiğ, 27 Mayıs 1960 darbesini yapanları destekleyen filmi “Şafak Bekçileri”nden sonra 27 Mayıs’ın perde arkasındaki güçleri öğrendikçe 27 Mayıs’a karşı bir tavır geliştirmiştir.

Halit Refiğ, 30’a yakın kaynak kitabı inceledikten sonra, 27 Mayıs 1960 darbesinin Amerika Birleşik Devletleri’nin teşviki, kışkırtması ve desteğiyle gerçekleştiğine dair ipuçlarına ulaştığını söylüyordu. Adalet Partisi’nin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in Milliyet Gazetesi yazarı İsmail Cem’e söylediği “12 Mart 1971 askeri darbesinde Amerikan Gizli Servisi, İstihbarat Servisi CIA altımızı oydu, meğer işin başından beri içindeymişler,” sözlerini sürekli tekrarlıyordu.

Halit Refiğ, Süleyman Demirel’in Mayıs 1995’te Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan “Batı Sevr’i istiyor” ifadesinin de çok önemli bir itiraf olduğunu her fırsatta tekrarlıyordu. Refiğ’e göre 10 Ağustos 1920’de imzaladığımız anlaşmayı Atatürk ve Türk milleti paramparça etse de Batı Dünyası onu yeniden bize imzalatmaya çalışıyordu.

Refiğ’e göre 1950’lerin sonunda ABD Türkiye’nin sanayileşmiş bir ülke olması için gereken borç parayı Demokrat Parti Hükümeti’ne vermediği gibi, bu borç parayı Sovyetlerden istemeye hazırlanan Menderes hükümetini askeri darbe yaptırtarak alaşağı etmişti. Refiğ, Süleyman Demirel ve Adalet Partisi’nin Türkiye’nin sanayileşebilmesi için Sovyet kredisi kullanmasını takdir ediyordu ve 1975’te Türkiye’nin tarım toplumu olmaktan bir sanayi toplumu olmaya geçtiğini hatırlatıyordu. Yine Refiğ’e göre Amerika Kıbrıs’ın Yunan adası olması için çok çaba harcamıştı ve çok çaba harcamaya devam ediyordu.

Halit Refiğ, Hülya Koçyiğit’in Berin Menderes’i canlandıracağı ve senaryosu 1994’te yazılan “Şeytan Aldatması”nda 27 Mayıs 1960 darbesini, cellâtlarını ve kurbanlarını konu aldı. Bu senaryosu Oliver Stone’un Kennedy Suikastinin perde arkasını konu alan “JFK” adlı filmiyle ufku ve gözleri açılanlara özellikle tavsiye edilebilir. Bu senaryosunda Demokrat Parti’nin seçim sandığında ve parlamentoda çoğunluğu elde etmesine rağmen iktidar olamadığını anlattı. Yılmaz Karakoyunlu’nun “Güz Sancısı” romanında da anlatıldığı gibi 6 – 7 Eylül yağmalarına dönüşen protesto gösterilerinde Demokrat Parti iktidarı olayların kontrolünü elinden kaçırarak sonunu hazırlamıştı. Varoş sakinleri de büyük bir zevkle kentin en zengin ve varlıklı mahallerinin altını üstüne getirmişti. Refiğ, bu eserinde İnönü – Bayar çekişmesinin, zıtlaşmasının Türkiye’yi felakete sürüklediğinin de altını çiziyordu. Senaryoda aksi, huysuz, hırçın bir ihtiyar olarak portresi çizilen Bayar uzlaşma değil, sertlik ve inatlaşma yanlısıydı. Bu olaydan bir 20 yıl sonra da Ecevit – Demirel çekişmesi, zıtlaşması ülkeyi iç savaşın eşiğine sürükleyecekti. 27 Mayısı hazırlayan etkenlerden birinin subayların maaşlarının düşüklüğü olduğuna da “Şeytan Aldatması”nda değinilir.

“Şeytan Aldatması”nda Menderes’in opera sanatçısı Ayhan Aydan’la evlilik dışı ilişkisi de doğal olarak yer alıyordu. Senaryonun bir sahnesinde Berin Menderes Ayhan Aydan’ı telefonla arar ve kocasını sorar. Demokrat Parti ileri gelenlerinden Mükerrem Sarol’un kendinden çok genç kadınlara düşkünlüğü de senaryoda yer bulur.

Senaryoda 27 Mayıs 1960 darbesinden hemen önce ölmese Demokrat Parti’ye destek verenlerden Saidi Nursi’nin Yassıada olağanüstü mahkemelerinde yargılanacağı da ima edilir. Yine senaryoda çok çarpıcı bir tarihi olaya da yer verilir. Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel, Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes’e bir mektup yazarak, Demokrat Parti’nin Celal Bayar’ı Çankaya’dan indirerek yola devam etmesini, onun yerine Adnan Menderes’in Cumhurbaşkanı olmasını tavsiye etmiştir.

”Şeytan Aldatması”nda 27 Mayıs’ın itici gücünün özellikle Profesörler, Akademisyenler olsa da iplerin alt kademedeki subaylarda olduğu da betimlenir. Radyoevinin ele geçirilmesiyle başlayan darbenin ilk anlarında Cemal Gürsel, Cumhuriyet Halk Partisi lideri İsmet İnönü’ye “Emrinizdeyiz,” diyecektir. Profesörlerin subaylara tavsiyesi de çok çarpıcıdır: “Hükümeti devirdiniz. Devirdiklerinizi asmazsanız onlar sizi asar.” Böylece İstiklal Mahkemeleri tarzı yeni bir yargılama sistemi uygulamaya sokulur. Menderes eğer “Ben bu olağanüstü ve hukuk dışı mahkemeyi, yargılamayı tanımıyorum, kabûl etmiyorum,” diyebilseydi, darbecilerin buna verebilecek çok tatmin edici bir cevaplarının olmadığı da bir başka gerçektir. Menderes darbeciler karşısında zayıf bir karakter göstermiş ve onlara direnmemiştir. Ayrıca sürekli ilâç verilen, sürekli iğne yapılan Menderes ruhen tamamen çökertilmiştir. Darbeci subaylar 20. Yüzyılın başında 2. Abdülhamit’i deviren subayların yaptığının aynısını yaparak Demokrat Parti ileri gelenlerinin her türlü kişisel parasına el koyar. Demokrat Parti ileri gelenlerinin ailelerine acıyan Cumhuriyet Halk Partisi üyesi, işadamı Vehbi Koç sahip olduğu Divan Oteli’nin kapılarını beş parasız ve çaresiz kalan Berin Menderes dahil Demokrat Partili kadın ve çocuklara açar. Yassıada tutsaklarına dayakta atılır. Dövülenler arasında Atatürk ile İnönü’ün Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın damadı, Bayar ile Menderes’in Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’da vardır. Berin Menderes ve Aydın Menderes’in Adnan Menderes’le görüşme hakkının ellerinden alındığı zamanlar olur. Yassıada’da Menderes’e 50 kelimeyi aşmayan mektup kısıtlaması ve ailesiyle en fazla yarım saat görüşme sınırlaması getirilir.

İsmet İnönü bile Demokrat Parti yöneticilerine idam cezası verilmemesini Cemal Gürsel’den ister, Gürsel’de İnönü’yle aynı fikirdedir, ancak darbenin diğer önderleri illa idam cezası çıkarmaya kararlıdır. Ortalıkta Demokrat Parti taraftarlarının Sarayburnu’ndan Yassıadaya deniz altından tünel kazarak tutuklu Demokrat Parti liderlerini kaçıracaklarına ilişkin deli saçması dedikodular gezinmeye başlar. Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay’ın “İdam cezaları verilmezse orduda hoşnutsuzluklar olabilir,” dediği kulaktan kulağa yayılır. Yarbayların korgeneralleri azarladığı emir komuta zincirinin kalmadığı ve koptuğu bir süreçtir bu.

“Şeytan Aldatması”nda Demokrat Parti’nin Yassıada olağanüstü mahkemesinde 15’i idam, 31’i ömür boyu hapis cezası alan önderlerinin iktidar süreleri olan 10 yılda Amerika’yla ilişkileri geliştirmek için çok büyük çaba sarf etmelerine rağmen Amerika’yı bir türlü memnun edemedikleri de belirtilir.

“Şeytan Aldatması” adı da Kemal Tahir’in yazmayı tasarladığı, ama 63 yıllık ömrüne sığdıramadığı, 27 Mayıs darbesi konulu romanının adıdır. Kemal Tahir’de Halit Refiğ’de yabancı devletlerin Türkiye’de 27 Mayısta ve sonrasında birçok kez kardeşi kardeşle savaştırmanın yollarını bulduğunu söylemiştir.

Halit Refiğ ve Kemal Tahir, 1960’ların ilk yarısında Güneydoğu Anadolu’da dağa çıkan bazı bireysel eşkıyalarla ilgili bir film tasarısı için 1965 başında bölgede incelemelerde bulundu. ”İnsan Avcıları” adlı bu tasarı gerçekleşmedi.

Halit Refiğ’in Kemal Tahir’le birlikte geliştirdikleri Osmanlı İmpararatorluğu’nun kurucusu Osman Gazi üzerine bir tasarısı da vardı.

Halit Refiğ’in Kemal Tahir’le birlikte üzerinde çalıştığı “Şeytanın Sarayı” adlı bir korku filmi senaryosu da vardı. Yapımcı Ertem Eğilmez olacaktı.

Halit Refiğ, Kemal Tahir’in romanı “Devlet Ana”yı Başbakan Bülent Ecevit’in tam ve olağanüstü desteğine rağmen bürokratik engelleri aşıp filmleştiremedi.

2024'te çok konuşulacak film: The Zone of Interest

332 milyon nüfuslu ABD'nde yaşayan 7.000.000’dan fazla Yahudi asıllı vatandaş bu ülkedeki finans, bilim, kültür sanat, eğlence ve medya sektörlerini kontrol edebilecek durumdalar  ve tüm siyasileri bağışlarıyla satın alabildikleri için de bu sayede İsrail dünyanın en dokunulmaz ülkesi haline gelmiştir... Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki beş sürekli, daimi üyeden biri olan ABD'nin Birleşmiş Milletler'deki İsrail aleyhindeki her kararı veto/ engelleme hakkı da İsrail'in sigortasıdır...

New York Yahudilerin gerçek başkentidir…Birçoklarına göre şehrin gerçek adı Jew York’tur…Brezilya, Şili, Arjantin gibi Güney Amerika devletlerini de hatta tüm Güney Amerika ekonomilerini Yahudi finansçılar bankalar ve tefeciler nakit paralarıyla kontrol edebilmektedir...

Amerikan Yahudilerinin sıcak ilgiyle karşıladığı 2023'te gösterime sunulan beş film: 

1-Hazreti Musa'dan bile ünlü Yahudi  bilim insanı Albert Einstein (1879-1955) ve arkadaşlarının 1939'da ABD Başkanı Roosevelt'e (1882-1945) yazdığı "Naziler Afrikadan uranyum madeni elde ederek atom bombası üretebilir... ABD ilk atom bombasını üretmek mecburiyetindedir...Kanada'daki Uranyum madenlerini kiralayarak bunu yapalım" tarzındaki mektubuyla başlayan ve Yahudi asıllı bilim insanı Julius Robert Oppenheimer'ın (1904-1967) 1939-1945 arasında ABD halkından toplanan vergilerin iki milyar doları harcanarak ilk atom bombası üretilmesini (Manhattan Projesi) konu alan sürecin öyküsü...Oppenheimer filmi sadece ABD & Kanada sinemalarında 30,934,953 seyirci buldu...Altın Küre ödüllerinde bu filmin 8 adaylığı var...

2-Yahudi asıllı orkestra şefi ve besteci Leonard Bernstein'ın (1918-1990) yaşamından bir kesit;  Maestro...Bernstein 11 Oscar'lı "West Side Story" filminin (1961) müziklerini besteledi...
Film Bernstein'ı üne kavuşturan sahne müzikalinden (1957) uyarlanmıştı...Altın Küre ödüllerinde bu filmin dört adaylığı var...

3-1858'de İtalya'da Katoliklerce kaçırılarak Katolik olarak yetiştirilen Yahudi çocuk Edgardo Mortara'nın (1851-1940)  öyküsü "Rapito" adlı filme dönüştü... "The Kidnapping of Edgardo Mortara" adlı kitap ise (yazarı: David Kertzer) 1996'da yayınlanmıştı...

4- 6 milyon Yahudinin katledildiği Holocaust'un cellatlarına farklı bir açıdan yaklaşım;  The Zone of Interest,

5-Ekim 1973'te İsrail'in kadın başbakanının (1898-1978)  Washington'u arayarak "Arap orduları (Mısır ve Suriye) Sovyet silahlarıyla saldırdı... Tel Aviv'i bile işgal edebilirler. Böyle olursa intihar edeceğim.Yardımımıza yetiş Henry" demesiyle başlayan bir sürecin baş döndürücü öyküsü... Yahudi asıllı ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'ın (1923-2023) Yom Kippur savaşında İsrail ordusuna Arap ordularını yenebilmeleri için her türlü modern ağır silahı hava köprüsü kurmasının, hatta Naim Talu'nun (1919-1998) başbakan olduğu dönemde Türkiye hava sahasını kullanarak Arap ordularına Sovyet yapımı kitle imha silah kullanılmasını engellemesinin ve 1974'te yüksek mahkeme tarafından sorgulanmasının öyküsü Golda...Yom Kippur Savaşı'nda Mısır ve Suriye ordularına çeşitli yollarla destek sağlayan 13 ülke: Sovyetler Birliği, Doğu Almanya, Ürdün, Irak, Suudi Arabistan, Libya, Fas, Kuveyt, Cezayir, Pakistan, Sudan, Küba, Kuzey Kore... 

Los Angeles'lı film eleştirmenleri yılın en iyi filmi, yönetmeni, özgün müziği ve kadın oyuncusu ödüllerini  konuşma dili Almanca olan “The Zone of Interest”e (105 dakika) sundu...
Böylece tarihteki en ünlü Fransızı konu aldığı halde konuşma dili İngilizce olan ve bu nedenle çok yadırganan 200 milyon dolar bütçeli  "Napoleon" da güçlü biçimde eleştirilmiş oldu...
Boston'lu eleştirmenler bu filme yönetmen ve uyarlama senaryo ödüllerini sundu...Bu film Cannes'da dört önemli ve değerli ödül almıştı...National Board of Review, USA kurumunun yılın en iyi konuşma dili İngilizce olmayan beş filminden biri ödülü de bu filme layık bulundu...Altın Küre ödüllerinde bu filmin 3 adaylığı var...

“The Zone of Interest” konusu: 

Güney Polonya'da 40 kilometre karelik bir alanda bulunan Auschwitz-Birkenau kitle imha kampında 1 milyon 300 bin insan (Yahudiler, Nazi muhalifleri, Yehova şahitleri, Çingeneler, engelliler, kronik hastalar, eşcinseller, Hitler'i sevmeyenler, Polonyalılar, Sovyetler Birliği vatandaşları, Komünistler, Sosyalistler, Sosyal demokratlar) kitleler halinde imha edilirken kampın komutanı Rudolf Franz Ferdinand Höss (1901-1947) ve 1929'da evlendiği eşi Hedwig Hensel Hoess (1908-1989) beş çocuklarıyla birlikte Auschwitz'teki konforlu, ferah, bahçeli, havuzlu güzel evlerinde mutlu, tatlı , keyifli bir hayat sürer, piknik yapar...
Höss 1947'de Auschwitz'de asılarak idam edilmişti...Hedwig Hensel Hoess Auschwitz-Birkenau Kraliçesi denilmekteydi...27 Ocak 1945'te Sovyetler Birliği ordusu Auschwitz'e ulaşmıştı...Rudolf Höss / Hoess, 1940-1945 arasındaki Auschwitz anılarını Polonyalıların zorlamasıyla yazmıştı : "Commandant of Auschwitz : The Autobiography of Rudolf Hoess"...
Hitler gibi Katolik olan Hoess Nazi partisine 1922'de 3240 numaralı üye olarak kayıt omuştu...

"The Zone of Interest" çok katmanlı bir romanın uyarlaması... Martin Amis (1949-2023) tarafından yazılan roman Nazi vahşetini anlatıyor...Roman filme aktarılırken 30 Nisan 1945'te intihar eden Adolf Hitler ve sevgilisi Eva Braun’un aşkını işleyen bölümü kullanılmadı...  Roman ve film adını Auschwitz’i çevreleyen 40 kilometrekarelik alana Almanların verdiği isimden alıyor...

20 Ocak 1942'de varlıklı Berlinlerin yaz aylarında tatil yaptığı Berlin sayfiyesi Wannsee'de bulunan bir zamanlar çok zengin bir Yahudi iş insanına ait olduğu iddia edilen saray yavrusu köşkte Nazi bürokratları 11 milyon Yahudi ve diğer tüm Nazi düşmanlarını kitle halinde öldürme planları için toplanmıştı...
Auschwitz'de Zyklon B gazı verilerek toplamda 1 milyon 300 bin insan öldürüldü...IG Farben (1925-1952) Nazi toplama kamplarında toplu ölümler için kullanılan Zyklon B gazını üreten şirketti. 1938'de 218.000 çalışanı vardı...Kullanılan zehir kimyasal formülü HCN olan bir hidrojen siyanür bileşiğidir. IG Farben'de çalışan birçok bilim insanı Nobel kimya ödülünü alır. Naziler tarafından soykırım aracı olarak kullanılan Zyklon-B gazının tamamı yine IG Farben tarafından üretildi ve kitle imha kamplarına dağıtıldı...

Wannsee Konferansı'nı konu alan filmler: 

"Die Wannsee Conference" (1984; yönetmen: Heinz Schirk; Senaryo: Paul Mommertz; 85 dakika) 

Conspiracy (2001; yönetmen: Frank Pierson; senaryo: Loring Mandel; 96 dakika)  

Die Wannseekonferenz (2022; yönetmen: Matti Geschonneck; senaryo: Paul Mommertz, Magnus Vattrodt; 105 dakika)

Adolf Hitler'in (1889-1945) kendisinden 23 yaş küçük sevgilisi, sonradan eşi olan Eva Braun (1912-1945) Hitler'le 1929 yılında (17 yaşındayken) tanıştı...

Eva "Ben Almanya'yla evli bir adamım" diyen Hitler'e çok kızarak Hitler'in çevresindeki kadınları çok kıskanarak iki kez intihar girişiminde bulundu...Onu iki kez ölümden döndürdüler...1 Kasım 1932'deki intihar girişiminde tabancayla kalbine ateş etti...Eva 28 Mayıs 1935'te çok sayıda uyku ilacı kullandı...Eva'nın günlük notlarını incelediğimde en çok yakındığı şey sevdiği adamın müthiş derecede cimri olması...Zavallı Eva babasının cimriliğinden ve varyemezliğinden de çok çekmiştir...

Eva 1929-1945 arasında Hitler'in hayatındaki diğer kadınları yani Winifred Wagner, Leni Riefensthal, Magda Schneider , Magda Goebbels , Angela (Geli) Maria Raubal , Walkyrie'yi çok kıskandığını ifade eder durur...

Zaten Geli Raubal da Hitler'in hastalıklı ilgisinden ve sapıkça cinsel yönelimlerinden  kurtulabilmek hayatına son vermiş kadınlardan bir tanesidir...

Hitler: The Rise of Evil (2003; Yönetmen: Christian Duguay; Hitler rolünde Robert Carlyle) filmi Hitler'in cinselliği, cinsel saplantıları, takıntıları hakkındaki bilinen en gerçekçi canlandırmadır...

Eva Hitler'in çok sevdiği köpeklerini bile kıskanır...Hitler etyemezdir, sigara içmezdir, Eva sigara içtiğini Hitler'den gizlemek zorundadır...Eva Hitler'in kendisine attığı bitmek bilmeyen nutuklardan çok ama çok sıkıldığını gizlemek zorundadır..Hitler son günlerinde Parkinson denilen hastalığa yakalanmıştır...Eva Hitler'in tarihin en büyük seri katili olduğunu algılayabilecek bir zeka kapasitesine sahip değildir...Eva Braun ve Hitler bazılarına göre 30 Nisan 1945 Pazartesi günü Berlin'deki sığınaklarında Rus ordusunun eline geçmemek için intihar eder...Cesetleri benzin dökülerek yakılır...Bazı iddialara göre bir uçakla Berlin'den kaçmışlardır...
Önce uçak sonra da denizaltı yolculuğuyla Güney Amerikaya kaçtıklarını iddia edenler vardır...Kimi tarihçiler 28 Nisan 1945 Cumartesi evlendiler diyor...Kimi tarihçiler sadece 12 saatlik evliyken intihar ettiler diyor...

Not: Nerin Gun tarafından yazılan kitaptan ve Monte Carlo Radyosu'nun Programı "Toute la Verite-Tüm Gerçekler / Gerçeğin Perde Arkası"ndan yararlandım...

İkinci Not: Ruslar Hitler'in ve Eva'nın yanmış cesetlerinin kalıntılarını ele geçirdiklerini çeşitli nedenlerle 1945'te değil çok uzun yıllar sonra açıklamışlardı...

Üçüncü  Not: Hitler Stalin'in oğlu dahil 27 milyon Sovyetler Birliği vatandaşının, 10 milyon Almanın, 6 milyon Yahudinin, 6 milyon Polonyalının öldürülmesinden birinci derecede sorumlu...