“Yoksulluk, yoksulları doyuramadığımız için değil, zenginleri doyuramadığımız için bitmiyor.” Diyor Charles Bukowski.
Bir ülkede servet paylaşımı adaletsizse; o ülkede bir avuç insan çok zengin, çok sayıda insan da, çok yoksul olmaya mahkumdur!
Günümüzde yoksulluk, aileleri parçalıyor, yaşlıları perişan ediyor, çocukları aç bırakıyor! Barınma, ısınma, yemek, temizlik gibi temel gereksinimler ve insanca şartlarda yaşamak giderek zorlaşıyor! Çocukların eğitim masrafları, ailelerin sağlık sorunları, işsizlik ve pahalılık yüzünden yaşam çekilmez hale geliyor yoksullar için. Dahası, borçlu yaşamak, geleceğe kuşkuyla bakmak ve artık umudu yitirmiş olmak, insanları canından bezdiriyor!
Ama öte yandan, yoksulluğu çoğalta çoğalta, yeni zenginler yaratan bu adaletsiz ekonomik düzende; kolay para kazanan, kayrılan, hayata 10 sıfır önde başlayan insanların varlığı ve göstere göstere görgüsüzce harcamalar yapmaları, sosyal patlamalara zemin hazırlarken, huzursuzluğa da neden olmaktadır! Yoksullar haksızlığa uğradıklarının farkındalar artık! Üstelik bu haksızlıklar, artarak devam ediyor!
Bu durumu vurgulayan pek çok ünlü söz var:
“Zenginlerin zevkleri, yoksulların gözyaşları ile satın alınır.” Diyor Thomas Fuller.
“Savaşı zenginler çıkarır, yoksullar ölür.” Diyen Jean Paul Sartre haksız mı? Hep yoksul çocukları ölmüyor mu?
“Dünyanın en fena hali hem yaşlı, hem de yoksul olmaktır.” Diyor R. Diogenes. Bizim bu gün yaşlı ve emekli insanlarımız da, kendilerini giderek yoksullaştıran o emekli maaşlarıyla aynı durumda değil mi?
“Yoksul bebeğin içemediği sütü, zenginin köpeği içiyorsa; bana adaletten bahsetmeyin.” Diyen Paul Samuelson’a bütün kalbimle katılıyorum.
Victor Hugo:
“Yoksulluk, insanın sözde dostlarını uzaklaştırır.” Derken önemli bir gerçeği vurgulamış! Çürümüş düzenlerde, insanların değerlerini para ile ölçen çok olur! Yoksullaştığınızda, kaçınılmaz olarak yalnızlaşırsınız.
Peki ama, yoksulluk neden azalmıyor bu sistemlerde derseniz; buna Karl Marx’ın güzel bir cevabı var:
“Yoksulluğu azaltmadan, zenginliği arttıran ve suç işleme bakımından, sayılardan daha hızlı artış gösteren bir toplumsal sistemin özünde, çürümüş bir şeylerin olması gerekir.” Diyor Karl Marx.
Onun bu teşhisine ne dersiniz?