30 Haziran “Emekliler Günü”ydü. Emeklilik aslında uzun yıllar çalışmanın sonunda “dinlenme” ödülü olmalıydı ama öyle olmuyor işte. Hele de bizimki gibi ülkelerde emekliler, rahat ve mutlu bir emeklilik yaşayamıyorlar. Düşük ücretler ve yaşlılara uygun olmayan koşullar yüzünden, pek çok emekli mutsuz.

“Uzun süreli çalışmaların ödülü olarak görevler azalır, mutlu bir yaşlılık, sakin bir hayat başlar. Şairin dediği gibi: “İnsanoğlu hakkını vermeden çabasız, edinemez huzurlu hayatı tasasız” diyor, İrade Terbiyesi’nde Jules Payot.

Keşke dediği gibi olsaydı yaşlılık ve emeklilik…

Yaşlılık üzerine Çicero der ki;

“Yaşlılar gençlerin yaptığı işleri yapmazlar, ama çok daha büyük, çok daha iyi işler görürler. Büyük işler kol gücü ya da hız ve çeviklikle değil; düşünce, sözünü geçirme, ortaya doğru düşünceler atmayla başarılır.”

Yaşam boyu, çalışmış, çabalamış, topluma hizmetleriyle emek vermiş yaşlıların, hak ettikleri, saygı, sevgi ve huzuru bulmaları, mutlu olmaları neden bu kadar zorlaştırılıyor ki? Yaşlılıktan ve ölümden kaçınılmıyor. Yaşamlarının son baharını en güzel biçimde yaşamak, emeklilerimizin de hakkı değil mi?

“Yaşlılık günlerimizde biraz mutluluğu hak etmedik mi?” diyen Maksim Gorki haksız mı?

Hem bilinenin aksine, emeklilerin yaşlılığı durağan ve pasif bir dönem değildir. Tam tersine fırsatları ve imkanları olduğunda, yaşam boyu edindikleri bilgelik ve deneyimleriyle keyifli ve aktif bir yaşam sürdürebilirler.

Tıpkı Jean_ Jacques Rousseau’nun dediği gibi:

“Gençlik, bilgeliği öğrenme; yaşlılık da uygulama dönemidir.”

Ne dersiniz, sizce de öyle değil mi?