Sağ Dikey Reklam Alanı Genişlik: 160px Yükseklik: 600px
Antalya Haberleri
Antalya
PARÇALI BULUTLU
26°
Akdeniz Gerçek Gazetesi Yaşam Elmalı’nın “Eren”leri: “Sır” olan “gizli” tarikat HALVETİYYE

Elmalı’nın “Eren”leri: “Sır” olan “gizli” tarikat HALVETİYYE

Antalya’nın Elmalı ilçesinde bin 500’lü yıllarda, yaklaşık 300 yıl etkin olarak varlığını sürdüren Halvetiler. Birçok kolu bugün Türkiye, Suriye, Mısır, Balkanlar ve Kuzey Afrika ülkelerinde faaliyetlerini sürdürmekte olan İslâm dünyasının en yaygın tarikatı. Halvet, yani Allah ile buluşmalarını ağaç kovuğunda gerçekleştiren pirler, ibadetlerini, zikirlerini aleni yapmayan, gizli kalmayı tercih eden bir cemaat. Ve bugün bu “sırrına erilememiş tarikat” Elmalı’da sırra kadem basmış durumda

12 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Elmalı’nın “Eren”leri: “Sır” olan “gizli” tarikat HALVETİYYE

    Halvetiyye Tarikatı. Halvet, yani Allah ile buluşmalarını ağaç kovuğunda gerçekleştiren pirler, ( Hz. Muhammed’de zirvedeki mağara. Biliyorsunuz.) ibadetlerini, zikirlerini aleni yapmayan, gizli kalmayı tercih eden bir cemaat. Ve bugün bu “sırrına erilememiş tarikat” Elmalı’da sırra kadem basmış durumda. Bu yaklaşım üzerinden devam edeceğiz. Antalya’nın Elmalı ilçesinde bin 500’lü yıllarda, yaklaşık 300 yıl etkin olarak varlığını sürdüren kurucu olarak Ömer el-Halvetî (ö. 800/1397-98) ile ilişkilendirilen, eldeki verilere göre; Birçok kolu bugün Türkiye, Suriye, Mısır, Balkanlar ve Kuzey Afrika ülkelerinde faaliyetlerini sürdürmekte olan İslâm dünyasının en yaygın tarikatı.


    Elmalı ilçesi ile tanışmamız, 1990’da dönemin Antalya Valisi Erol Tezcan’ın veda ziyaretleri silsilesi çerçevesinde olmuştu. 1991 seçimlerinde SHP Milletvekili Adayı Deniz Baykal’ın ilçe mitinglerini izlediğimiz günlerde de Elmalı’ya yolumuz düşmüştü. 1992 yılında dönemin Kültür Bakanı Fikri Sağlar ile de Kütüphane ve Kültür Merkezi’nin temel atma törenine gitmiştik. Ardından 1995 yılı Aralık ayında, Antalya Doğruyol Partisi İl Başkanı olarak siyasete giren Mehmet Baysarı sayesinde oldu. Kendisinin bir yanı Elmalı, bir yanı Finike olunca bu iki ilçeye bolca gidip geldik.

    Bu arada sohbetlerde bolca türbelerden, erenlerden söz edilirdi ama o türbeleri görmek için epeyce bekleyecektik. (Şahsım, türbelerde yatanlardan talepte bulunmaz, olsa olsa onların manevi huzurunda Allah’a dua eder.)

    Takvimler 2005 yılını göstermektedir. İl Başkanlığı’nın ardından 1 dönem de partisinin Antalya Milletvekili olan Mehmet Baysarı artık işinde gücündedir ama dostluk devam etmektedir.

    Ailece gittiğimiz bir Finike tatili sırasında, Alacadağ Köyü’nün Muhtarı Osman İlboğa aramıştı. “Alacadağ’ın tepesinde ‘Eren’ var. Yolunu yaptırdık. Yarın zirvede Kur’an okunacak, kurban keseceğiz. Mehmet Abi gelecek. Seni de bekliyorum.” Hazır Finike’deyken bu fırsat kaçmazdı. Kaçmadı da.

    Yolboyu bize eşlik eden asırlık, herbiri birer yaşayan heykel ihtişamındaki Sedir ormanları bitti. Çıplak bir dağın tepesine vardık. Baysarı, “2 bin metreyi geçtik ki ağaç yok” dedi. Dağın başında çubuk demirle çevrilmiş bir mezar. Başucundaki taşta “Halveti Tarikatı pirlerinden Nuri Eroğlu yatmaktadır. Bu zat Sinan-ı Ümmi’nin Hocası’dır” yazıyordu. O anda Eroğlu Nuri’ye “Akşemseddinimsi” bi portre çizmiştim.


    Elmalı Belediyesi Kültür Müdürü Durmuş Altan vardır. Kendisi Elmalı ilçesinde doğmuş, Arkeolog olduktan sonra ilçesine hizmet vermeye başlamıştır. Ocak 2019’da İbrahim Yıldırım ile Elmalı’yı ziyaret etmiştik. Altan’ın özel rehberliğinde doyurucu bir gezi olmuştu ve Nizamettin Özmen ilk kez Vahib-i Ümmi ve Sinan-ı Ümmi türbelerini o zaman görmüştü. Daha sonra birkaç kez daha gidildi Elmalı’ya ve bi şekil türbelere yol düştü.

    Şimdi, internet yoluyla topladığımız verileri, kitaplardan okuyup, büyüklerimizden dinlediklerimizle karşılaştırma zamanı. Önce “Halveti kelimesine bakalım. Sonra Elmalı bölgesinde 300 yılı aşkın dolu dolu bir rüzgar estiren, Şair ruhlu “Mübarek” insanları inceleyelim.

    Önce “Halveti Tarikatı’nın kökenine inelim. Bu metinde “Ahmediyye Kolu” geçse de “Vahib-i Ümmi” geçmiyor. “Ahmediyye kolunun Mısriyye şubesinin kurucusu Niyâzî-i Mısrî” var. Buraya döneceğiz. Bölge halkının Karaman Beyliği’ne mensup oldukları, Yunus Emre soyuna dayandıkları da söyleniyor.

    Hazar denizinin güneybatısında bulunan Geylân bölgesindeki Lâhîcân’da doğup büyüyen Ömer el-Halvetî, İbrâhim Zâhid-i Geylânî’nin halifesi olarak Hârizm’de irşad faaliyetinde bulunan amcası Ahî Muhammed Halvetî’ye (ö. 780/1378-79) intisap etmiş, onun ölümünden sonra da irşad makamına geçmiştir.

    Ömer el-Halvetî, daha sonra Karakoyunlu hâkimiyetinde bulunan Tebriz’e giderek irşad faaliyetini burada sürdürmüştür. Tarikat silsilesi, Ahî Muhammed vasıtasıyla İbrâhim Zâhid-i Geylânî’ye nisbet edilen, ancak kurumlaşmış bir tarikat halini almayan Zâhidiyye silsilesiyle birleşir.

    Silsile, İbrâhim Zâhid-i Geylânî’nin halifesi Sadreddin Erdebîlî’de Safeviyye, Ömer el-Halvetî’de Halvetiyye tarikatına dönüşmüştür. Safeviyye’den Bayramiyye, Bayramiyye’den Celvetiyye tarikatı doğmuş, kendisinden birçok şubenin meydana çıktığı Halvetiyye ise İslâm dünyasının en yaygın tarikatı olmuştur.

    Bu sebeple Halvetiyye tarikatı Azerbaycan’da kurulmuş, gelişmiş ve buradan Anadolu’ya, Anadolu’dan da Balkanlar, Suriye, Mısır, Kuzey Afrika, Sudan, Habeşistan ve Güney Asya’ya yayılmıştır. Halvetiyye Anadolu’ya Sadreddin Hiyâvî’nin halifelerinden Amasyalı Pîr İlyas tarafından getirilmiştir.

    Yahyâ-yı Şirvânî’nin en önemli halifeleri Dede Ömer Rûşenî, Rûşenî’nin ağabeylerinden biri Habîb Karamânî’dir. Habîb Karamânî vasıtasıyla Halvetiyye’de bir kol daha meydana gelmiştir. Bu kol, tarikatı Anadolu’nun çeşitli bölgelerine yayan Karamânî’nin en önemli halifesi Cemal Halîfe diye bilinen Cemâleddin İshak Karamânî (ö. 933/1527) vasıtasıyla İstanbul’a da yayılmıştır.


    Halvetiyye’de nefsin kötülükten ve günahlardan arındırılması esastır. Bunun yolu da dille, kalple, ruhla ve sırla yapılan zikirdir. Genellikle tasavvufta önem verilen az yeme, az konuşma, az uyuma, inzivâ, zikir, fikir, şeyhe gönülden bağlı olma ilkelerine Halvetîlik’te hassasiyetle uyulur. Müşâhede mertebesine ulaşmak için mücâhede şarttır.

    Halvetiyye’nin birçok kolu Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin vahdet-i vücûd görüşünden etkilenmiş, bu etki Ahmediyye kolunun Mısriyye şubesinin kurucusu Niyâzî-i Mısrî’de en ileri dereceye ulaşmıştır. Bu etkiyi yaygınlaştıran Niyâzî-i Mısrî, Halvetiyye dışında diğer bazı tarikatları da etkilemiştir.

    Halvetî tekkeleri 1925’te Türkiye’de tekkelerin kapatılmasıyla faaliyetlerine resmen son vermişlerse de bazan gizli, bazen açıktan zikir ve âyinlerini icra etmeye devam etmişlerdir. Bu tarikatın birçok kolu bugün Türkiye, Suriye, Mısır, Balkanlar ve Kuzey Afrika ülkelerinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Süleyman Uludağ tarafından kaleme alınıp Diyanet İşleri’nin internet sayfasında yayınlanan bu metinde, Elmalı’dan da, Vahab-ı Ümmi, Eroğlu Nuri ve Niyâzî-i Mısrî’nin hocası Sinan-ı Ümmi’den söz edilmemesi ilginçtir. Ya da biz bişeyleri atladık.

 

 

 

 

 

    Manisa’da icazet, Elmalı’da icraat

    Vahab-i Ümmi, tasavvufi ve manevi terbiyesini ise Halvetiyye Tarikatı’nın Ahmediyye kolunun piri, Manisalı Yiğitbaşı Veli Ahmed Şemseddin-i Marmaravi'den almış ve ona insitsap etmiştir. Marmaravi'nin vefatıyla birlikte Elmalı, Vahab-i Ümmi aracılığıyla bir tarikat merkezi haline gelmiş ve yaklaşık üç asır bu konumunu sürdürmüştür. 

Vah,b-i Ümmi
(V.1004 H./ 1595 M.)

    Halvetiyye Tarikatı’nın Ahmeddiyye koluna bağlı Elmalı Halvetleri’nin piridir. Tam adı Abdülvehhab el-Ümmi el-Elmalı el-Halveti’dir. Şiirlerinde çokça kullanıldığı mahlası olan Vahib-i Ümmi ismiyle tanınır. Lakabı“Ümmi“ olmakla birlikte, bu ümmiliğin okur-yazarlıkla bir ilgisi bulunmamakta; aksine tasavvufi manada yüksek irfan sahibi yüce bir zat olduğuna işaret etmektedir.

    Elmalı’da doğan Vahab-i Ümmi’nin doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. İlk ilmi tahsilini yöredeki medreselerde tamamlayan Vahab-i Ümmi, tasavvufi ve manevi terbiyesini ise Halvetiyye Tarikatı’nın Ahmediyye kolunun piri, Manisalı Yiğitbaşı Veli Ahmed Şemseddin-i Marmaravi'den almış ve ona insitsap etmiştir. Marmaravi'nin vefatıyla birlikte Elmalı, Vahab-i Ümmi aracılığıyla bir tarikat merkezi haline gelmiş ve yaklaşık üç asır bu konumunu sürdürmüştür. 

    Bazı şiirlerinde artık oturup kalkamayacak kadar şikayet etmesinden, Vahab-i Ümmi’nin yaklaşık 110-120 yıllık uzun bir ömür sürdüğü anlaşılmaktadır.

    “Manisalı Yiğitbaşı Veli Ahmed Şemseddin-i Marmaravi'den almış ve ona insitsap etmiştir” cümlesi üzerinden yürüdüğümüzde, Vahab-ı Ümmi’nin Manisa bölgesinden Elmalı’ya gönderildiği sonucu çıkarılmaktadır. Ben Halveti Tarikatı’nı araştırırken, kendimi bir başka alemde buldum. Yılmaz Soyyer’in
"Çerağlar Uyanırken" adlı muhteşem eseri.


    İsmini Bektaşi ayin-i cemlerinde çerağların uyandırılışından yani mumların yakılışından alan kitapta insanların zor koşullarda inancını yaşamaya ve yaymaya çalışması anlatılıyor.

    1826'da Bektaşi tekkelerinin kapatılması döneminde idam edilen Üsküdar Bektaşi Dergahı babalarından Kıncı Baba'nın oğlunun üzerine kurgulanan romanda; Kıncı Baba'nın oğlu Hasan her ne kadar bir medrese mollası olarak yetiştirilse de medresenin genel kanaatinin haricinde bir mezhebi kendisine yol olarak seçmiştir. Yüzlerce yıl önce tarihe gömülmüş bulunan İslam rasyonalistlerinin (akliyecilerinin) yolu olan “Mutelize”yi benimsemiştir. Belki de kendi kendine "siz babamın inancını yasakladınız ben de sizin yok ettiğiniz başka bir inancı benimsedim" demektedir.

Eroğlu Nuri

(d. ?/? - ö. 1603/1012)

    Asıl adı “Yahşi” (Güzel) olan Eroğlu Nûri, Elmalılıdır. Doğum tarihi ve ailesi hakkında kaynaklarda bir bilgiye ulaşılamamıştır. Sinan Ümmî’ye ait tarikat silsilenamesinde ve Elmalı Kütüphanesi’ndeki Halveti silsilenamesinde Eroğlu Nûri’nin Halvetiye’nin Yiğitbaşı Kolu’nun kurucusu Şeyh Ahmet Şemşeddin Marmaravî’nin halifelerinden Şeyh Abdülvehab Ümmî’den el aldığı bilgisi yer almaktadır.

Bu bilgileri Eroğlu Nûri’nin eserleri de doğrulamaktadır. Şeyhinin vefatından sonra Halvetiye’nin Yiğitbaşı Kolu, Eroğlu Nûri tarafından temsil edilmiştir. Halifesi Niyazi Mısrî’nin şeyhi olacak olan Sinan Ümmî’dir. Bursalı Mehmet Tahir Efendi’ye göre mezarı Kula ve Eşme ilçeleri arasındaki Eroğlu köyündedir. Abdullah Ekiz’e göre ise Finike’nin kuzey batı cephesinde, Turunçova’da, Alacadağ’ın zirvesine yakın bir yerdedir.


    2005 ve 2021 yıllarında 2 kez ziyaret edip hem metinde belirtilen halini, hem de yeni halini gördüğümüz mezar burasıdır. Finike’de herkes orda bir “Eren” mezarı olduğunu bilir. Köylüler bazen adak kesmek için buraya tırmanırlar. Bizi bu satırları yazmaya teşvik eden soru, “Eroğlu Nuri Elmalı’da yaşamış, Vahab-ı Ümmi ve Sinan-ı Ümmi’nin türbeleri oradayken neden Finike’nin zirvesindeki Alacadağ’a gömülmüştür. Neden birkaç yıl öncesine kadar bir türbesi yoktur. Demiştik ya, Finike’de herkes orda bir mübarek zatın yattığını bilir ama çoğu gitmemiş bile” diye, Bu zatın kim olduğunu, neden orada olduğunu da sorgulamamışlar.


    Eroğlu Nûri, Yunus Emre mektebinin Vahib Ümmî, Sinan Ümmî ve Niyazi Mısrî ile birlikte 16. yüzyıldaki devamcısı olarak değerlendirilebilir. Sade bir dille söylenmiş ilahilerden oluşan şiirlerinde Eroğlu Nûri, tekke edebiyatında yaygın olan şiir türlerine yer vermiştir. Eroğlu Nûri, tasavvufun daha çok amelî/pratik boyutunu yansıtan konularda tasavvufun genel kabulleri içinde yer almakta; Halvetiyye tarikatına mahsus uygulamalarda Halveti, tasavvuf düşüncesinin ilgi alanına giren konularda ise iyi bir vahdet-i vücûd takipçisi olarak karşımıza çıkmaktadır.


    Eroğlu, ilahilerinde yarım ve tam kafiyeyi tercih etmekte çoğu zaman şiirini redif üzere inşa etmektedir.


    Demre’de 28 yıllık arkadaşım Hatice var. Daha sonra hayatımıza giren eşi Kadir Şahin şimdilerde turizme soyundu. Geçtiğimiz yılın son haftasıydı, Türk Romanında ilk kez karşımıza çıkan “Köy Romanı” olan “Karabibik” adında bir konaklama tesisi kurdu. Kendisi aynı zamanda romanın geçtiği mahallenin çocuğu. Bizi Antalya’dan alıp Demre’ye götürürken Finike güzergahında ilk kez ışıklarını gördüğümüz yapı dikkatimizi çekmişti. Daha sonra Finike’nin sevimli Belediye başkanı Mustafa Geyikçi “Eroğlu Nuri Camii” dediğinde heyecanlanmıştık. Öğrendik ve yine bir ailece Finike ziyaretimizde gece güzelliğini fotoğrafladık.


    Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından Finike'nin en güzel noktalarından birine inşa edilen Eroğlu Nuri Camii Finike'nin siluetine de renk kattı. 2 bin 400 metrekarelik parsel üzerinde 320 metrekare inşaat alanına sahip cami 500 kişilik. 90 metrekare imaret, 85 metre kare revak ve 35 metrekare şadırvan yapılarından oluşuyor.

    Bu yerleşke zemini için yapılan masraf toplam kalemin yüzde 20’sini oluşturuyor sanki. Eroğlu Nuri’nin dağ başındaki mezarına “ilişkilendirme”mi yaptılar bilmiyorum gari.

    Sinan-ı Ümmi, Halvetileri Dünya’ya açan isimdir.

    Halvetiyye’nin Ahmediyye kolunun kurucusu Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin’in halifelerinden Abdülvehhâb (Vahib) Ümmî’nin halifesi Eroğlu Nuri’nin hilafet verdiği,  Niyâzî-i Mısrî ‘nin icazet aldığı kişidir Sinan-ı Ümmi. Başta Niyâzî-i Mısrî olmak üzere Uşşâkī, Askerî, Matlaî gibi müntesiplerinin Ümmî Sinan’dan hilâfet almaları, Antalya ve Elmalı’nın yanı sıra Afyon, Denizli, Uşak, Kütahya gibi şehirlerde tanınıp sevilmesinde ve adının yayılmasında etkili olmuştur.

 

ÜMMÎ SİNAN

(ö. 1067/ 1657)

Halvetî şeyhi, şair.

    Azmi Bilgin’den alıntıladık. Sinan-ı Ümmi Antalya Elmalı’da doğdu. Adı Yûsuf, babasının adı İbrâhim’dir. Bazı eserlerde adının Muhammed şeklinde verilmesi yanlıştır. Şiirlerinde mahlas olarak hem “Ümmî Sinan”ı hem “Sinân-ı Ümmî”yi kullanmasından dolayı kaynaklarda her iki mahlasıyla da yer almış, bu farklı adlandırma günümüze kadar devam etmiştir.

     Ailesi ve öğrenim durumu hakkında bilgi yoktur. Son yıllarda yapılan bazı çalışmalarda Elmalı’da tekke ile medreseyi birlikte yürüttüğü ileri sürülmekteyse de eski kaynaklarda Elmalı’da böyle bir medreseden söz edilmemektedir. Bir medreseye devam ettiği ya da medresede ders verip vermediği bilinmemektedir.

    Niyâzî-i Mısrî gibi bir sûfînin Uşak’ta kendisine intisap ederek onunla birlikte Elmalı’ya gittiği ve 1647-1656 yılları arasında yanında kalıp ondan seyrüsülûkünü tamamladığı bilinmektedir. Bu da onun bir sûfî olarak devrinde geniş bir çevreyi etkisi altına aldığını göstermektedir.

    Halvetiyye’nin Ahmediyye kolunun kurucusu Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin’in halifelerinden Abdülvehhâb (Vahib) Ümmî’nin halifesi Eroğlu intisap ederek hilâfet alan Ümmî Sinan’ın şöhretinin saray çevrelerine kadar ulaştığı, devlet ricâlinin isteğiyle oğullarından birini halifesi Niyâzî-i Mısrî ile İstanbul’a gönderdiği rivayet edilmektedir.

    Niyâzî-i Mısrî’nin Mevâidü’l-irfân adlı eserini istinsah eden halifesi Mustafa Efendi, Ümmî Sinan’ın Eroğlu Nûrî’nin vefatı üzerine fürûat esmâsını Denizlili Mazharî (Mazhar) Sultan’dan tamamladığını ve daha sonra hilâfet makamına geçtiğini söyler. Divanında Abdülvehhâb Ümmî’nin halifelerinden olduğu anlaşılan Mazharî Sultan’ı metheden iki şiiri bulunmaktadır.

    Niyâzî-i Mısrî, Ümmî Sinan’dan övgüyle bahseder, mürşid-i kâmil olduğunu, âyet ve hadislerin esrarını bildiğini söyler. Halifelerinden Şeyh Muslihuddin Mustafa Uşşâkī, Gülaboğlu Mehmed Askerî, Uşaklı Ahmed Matlaî, Çavdaroğlu Müftî Derviş gibi mutasavvıf şairler de onu “kâmil bir mürşid, zamanın kutbu, velâyet tahtının sultanı, mârifet kânının ummanı” gibi sıfatlarla methetmiştir.

    Hüseyin Vassâf’ın isimlerini kaydettiği Kâşif ve Suphi Hasan efendilerin de Ümmî Sinan’ın halifeleri arasında yer aldığı anlaşılmaktadır. Başta Niyâzî-i Mısrî olmak üzere Uşşâkī, Askerî, Matlaî gibi müntesiplerinin Ümmî Sinan’dan hilâfet almaları, Antalya ve Elmalı’nın yanı sıra Afyon, Denizli, Uşak, Kütahya gibi şehirlerde tanınıp sevilmesinde ve adının yayılmasında etkili olmuştur.

    25 Cemâziyelâhir 1067’de (10 Nisan 1657) vefat eden Ümmî Sinan’ın mezarı Elmalı’da kendi adını taşıyan caminin bitişiğindeki türbededir. 1926’da yıkılan cami ve türbe 1959’da yeniden yapılmıştır. Biz bu satırları toparlamak amacıyla bir kez daha Elmalı’ya ulaşıp Sinan-ı Ümmi Camii’ne vardığımızda çevresinin çevrili olduğunu gördük.  Yıkılma tehlikesi taşıyan türbe bakıma alınmış. Ancak araya salgın girince tadilat beklemeye alınmış. İnsanlar bu mazereti kabul etmiyor, bir an önce türbe ve caminin açılmasını istiyor. Ümmî Sinan’ın Süleyman ve Selâmi Halil adlarında iki oğlu vardır.

    Peki Abdulhamit Han Halveti Tarikatı mensubu muydu? Araştırmacı Hür Mahmut Yücer, “Sultan 2. Abdulhamit Dönemi Devlet- Tarikat Münasebetleri” adlı çalışmada şunu yazmış: “O’nun (Sultan’ın) gerek sözlü, gerekse tazılı rivayetlerden, Kadirilik ve Şazeliliğe kesin olarak intisap ettiği; Nakşi, Rifai ve Halvetilerle seviyeli bir ilişki kurduğu; Mevlevi ve Bektaşilere ise gerek Jön Türkler ve Masonlarla ilişkileri, gerekse Sultan Reşad ile bağları neticesinde mesafeli ve soğuk olduğu söylenebilir.”

NİZAMETTİN ÖZMEN

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *
Su altında romantik evlilik teklifi

Su altında romantik evlilik teklifi