Devlet ve
Cumhuriyetimizin Kurtarıcısı ve kurucusu, ülkenin çağdaş uygarlık seviyesinin
üstüne çıkartılması, yurttaşların özgür ve yönetimlerinin demokrat ve şeklinin
de demokrasi olması için elinden gelenin ötesinde çabalar harcaya Büyük
Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK diyor ki:
"Dünyada
her millet, icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortak
sayılır."
Evet,
olaylara başkalarının sorumluluk ve yükümlülükleri, ya da onlara bu
yüklediklerimiz üzerinden bakarak, kendi sorumluluğumuzu ve yükümlülüğümüzü
görmezlikten gelemeyiz.
Dünyada bir
gerçek var ki, onu da Karl Marks çok iyi özetlemiş:
"Alt
yapı üst yapıyı belirler, üst yapı da alt yapıyı etkiler".
Peki, o kadar
yanlış yapmamızı sağlayan, kendimiz olmayan seçimlere zorlayan olay nedir?
Alt yapı:
Toplum içinde ki ekonomik ilişkiler ve bunlar etrafında toplanan ve biçimlenen
üretim ilişkilerini oluşturan tüm maddi unsurlar grubuna “altyapı” deniliyor.
Üretim, hizmet araçlarından tutun da, günlük yaşamımızın içinde bulunan
dokunduğumuz, Üretici güçler ve üretim ilişkilerinden; işçi-işveren çalışma
şartları, işbölümü, mülkiyet ilişkilerine kadar her şey.
Örnek
Osmanlı'da tüm mülk Tanrınındır, onun yeryüzündeki temsilcisi de
Sultan/Padişahtır. Halk ise de, onun kullarıdır. Dolayısı ile tüm alt yapı
Sultanındır. Kullar ise, onu bir süreliğine kullananlardır.
Üst yapı ise:
Toplumun maddi olmayan her türlü değerleri, siyaseti ve siyasi düşüncesi,
düşünsel olaylarının ve kurumlarının oluşturduğu unsurlara; kültür, kurumlar, siyasi iktidar ilişkileri,
roller, ritüeller, devlet gibi toplumun diğer ilişkilerini ve düşüncelerine ise
“üstyapı” diyoruz.
Osmanlıda
Halifelik, sultanlık, ağalık vb. Cumhuriyet döneminde ise, Cumhuriyetin
değerleri, demokrasi, insan hakları, sosyal güvenlik sisteminden, özelleştirilmiş, pi yasallaştırılmış sağlık
sistemine kadar her şey.
Peki,
emperyalizme karşı, ki bir zamanlar herkes, son zamanlarda ise çoğu kişi
"yedi düvele karşı" verilen bir savaştan sonra, kazanılan bir
bağımsızlık zaferi sonrası kurulan Cumhuriyet ve Cumhuriyetin kurumlarının
oluşturduğu "demokrasi" ve "demokratikleşme süreci";
Ne oldu da,
birden hak ve özgürlüklerin de bir sınırının olması gerektiği düşüncesi ve
tavrı.
Daha doğrusu,
hakim üst yapının tersine düşünce ve tavır oluşturulması gerektiği algı
noktasına nasıl gelindi?
İşte, demokrasiyi
seçim.
Seçimi de,
demokrasi sanarak, seçme süreçlerinde
ideolojileri yok sayıp (ki ideolojiler alt yapının en güzel örnekleri üst yapı
söylemidir), adamımı, yoksa madamımı seçme dalkavukluğuna getirilince toplum,
bu aralar herkesin şaşkınlığını yaşadığı yönetsel süreçlere geliveriyor.
Devletin Tek
Partili kurtuluş ve kuruluş süreçlerini anlamdan, daha uygar ülke denilen
ülkelerde bile kadına seçme, seçilme hakkı verilmeden kadına verilen seçme ve
seçilme hakkı ile tüm yurttaşların yurttaş olma bilincini oluşturmak üzere
verilen özgürlük ve özgür seçim hakları, çok üzgünüm ki, ülkem yurttaşları ve
aydınlar tarafından doğru anlaşılmamış ve bu güne gelinmiştir.
O yüzden,
tamam bu aralar Koronavirüs uluslararası salgını, dünya ekonomik sisteminin ray
değiştirme süreci gibi süreçler de etkilemiştir ama yine bu aralar artık
yönetimden ayrılacak olan Almanya Başbakanı Angela Merkel bile evinde yemeği,
bulaşığı eşi ile kendisi yıkar iken; İngiltere ve kuzey ülke başbakanları
makamlarına bisiklet ile giderken;
Siz, saraylar
yapan, bilmem ne kadar uçak ve aracı olanlar seçerseniz demokrasi ne yapsın,
cumhuriyet ne yapsın.
Üç gün sonra
yine seçim olsa, kerlerce söylediğiniz bir türlü "kırılmayan
elleriniz" ne seçecek sanıyorsunuz ki?
O yüzden
umutsuz olmamak için, hep birlikte uyanık olmak zorundayız.
Bu konuda da
söylenecek Büyük Önder Atatürk'ün sözünü en başta yazmıştım.
Norveç
dilinde ”Mustafa Kemal gibi düşünmek”
diye bir deyim vardır. Şimdi bize düşün işte bu.
Tamam
siyasiler öyle ya da böyle, ama onları seçen de, iktidarda tutan da,
"komşusu açken, tok yatan bizden değildir" deyip, açları görmezlikten
gelip, açlığa ve yoksulluğa sebep olanları görmezlikten gelip, yine adamımızı,
yoksa madamımızı seçmeye mi devam edeceğiz, yoksa;
Artık,
"Mustafa Kemal gibi" mi, düşüneceğiz!